“Önce söz vardı” ve sonra da...

Türk Mitolojisi 101

SELMA ÇOLAK

Say Yayınları
Ağustos 2023
240 sayfa

28 Eylül 2023

“Akademisyen Selma Çolak’ın kaleme aldığı Türk Mitolojisi 101, okuru Türklerin ilk ve eski inançlarına, mitlerine, kültlerine ve çok daha fazlasına doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Kitap, 'Türk' olgusunu, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisine tıkıp “atalarımız” edebiyatına girmeden meramını anlatarak konunun dışına çıkmıyor ve böylece işlediği temayı tamamen objektif bir biçimde incelemeye tabi tutuyor.”

BURAK SOYER

Selma Çolak 1992 yılında Bilecik’te doğmuş. Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirmiş. Lisans eğitiminin bir döneminde Kopenhag Üniversitesi’nde Karşılaştırmalı Edebiyat bölümünde mitoloji dersleri almış. Buradan hareketle Türk mitolojisi üzerine araştırmalar yapmaya başlamış. Yıldız Teknik Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde yüksek lisans yapan Çolak, buradan “Türk Destanlarında Kadın Kahramanın Yolculuğu” başlıklı teziyle mezun olmuş. Akademik kariyerini desteklemek için birçok uluslararası etkinliğe katılmış, organizasyonlarda çalışmış. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapan Selma Çolak, Say Yayınları etiketiyle yayımlanan Türk Mitolojisi 101 kitabında, okuru Türklerin ilk, eski inançlarına ve mitlerine doğru bir yolculuğa çıkarıyor.

“Türkler atlarını farklı coğrafyalara sürdüler, hayat tarzları ve düşünce dünyaları değişti. Ama hikâyeleri hep yanlarındaydı, onları oradan oraya taşıdılar. Tanıştıkları diğer kültürlerin söylencelerini de kendilerininkine katıp çoğalttılar. Yaratılış mitosunu hiç unutmadılar ama hikâyeleri çeşitlendi. Birçok yaratılış efsanesi anlattılar; böylece seslerini modern zamanlarda duyduk” diyor Selma Çolak, Türklerin yaratılışı nasıl kabul gördükleriyle ilgili olarak. Bunu aynı zamanda kitabın açılışı ve hareket noktası olarak görebiliriz. Zira Çolak’ın da belirttiği gibi, yazıdan çok sözlü bir anlatım geleneğine ve mirasına sahip olan Türkler, bunları asla atlamadan, göçebe olmalarından kaynaklı olarak da üzerine sürekli yenilerini ekleyerek kendi inanışlarını, kahramanlarını, destanlarını biriktirip nesilden nesle aktardılar.

Dişil ormanlar, bitkiler ve dişil soy

Türklerin mitolojisine, yazarın bahsettiği “yaratılış mitosu”ndan giriş yapmak mümkün sanırım. Zira Türkler, mitolojinin en “meşhur” halklarından Yunanların ve İskandinavların aksine, tek ve “kadın” bir Tanrı’ya inanıyorlardı. Ancak göçebeliğin neden olduğu savaşlarda erkeğin ön plana çıkması, “dişil” ve “anaç” Tanrı’yı geri plana itti. Fakat bunun oluşumuna kadar geçen süreçte oluşan mitler, anlatılar, simgeleşen dünya “kadın yaratan” etrafında şekillendi ve Türklerin tasavvur ettikleri evren de ona göre oluştu. Bunu biraz daha açıp kavramayı kolaylaştırmak için aşinalığı fazla olan “Ağaç Ana” örneğine başvurabiliriz. “Ağaç Ana”nın hikâyesi şöyle anlatılıyor kitapta:

Kavimler köklerinin ne olduğunu sorguladıklarında buldukları ilk cevap “ağaç”tı. Ormanlarda çok büyük olmayan gruplar halinde yaşayan, avcı-toplayıcı hayat tarzına sahip Türklerin mitolojik kökenlerinden birinin ağaç olması elbette doğal bir açıklamaydı. Çünkü orman içinde yaşayan halklar için ağaç en ilkel tapınaktı. Yaşamları ormana ve ormanın bileşenlerine bağlıydı; bu yüzden onları memnun etmeleri gerektiğini düşünüyorlardı. Böylece ağaçlar ve bütün halinde orman üzerinde olumlu etkiler yaratmak için büyüsel pratikler geliştirdiler. O dönemlerde bu büyüsel faaliyetler kadınların elindeydi. İşte tam da bu yüzden bitki kökenli mit anlatılarında ormanın kendisi ve bitkiler karşımıza dişil olarak çıkar, soy da dişi bir anaya dayanır.

Mehmet Siyahkalem'in resimlerinden biri. 

Kitabı detaylandırmaya Türklerin yaratılışla olan ilişkisinden girmem de bu yüzdendi. Yaratılışa her daim, her şeyden daha fazla önem veren Türklerin mitolojik kaynağının yolu buradan geçiyor çünkü. Toparlarsak…

Uzunca bir süredir özellikle diziler, filmler, çok satan kitaplar aracılığıyla aramızda dolaşan mitolojinin Türklerin tarafında nasıl algılandığıyla ilgili tarafsız bir kaynak bulmak zor. Bu her ne kadar genel olarak “Türk tarihinin” sorunsalıyla daha fazla alakalı olsa da Türk Mitolojisi 101 bu duvarı yıkarak Türklerin kültlerini, tanrılarının panteonunu, hayvanları, kahramanlarını, genel olarak evrenin, özel olarak da dünyanın başını sonunu, yazar Selma Çolak’ın akademik kariyerinin de etkisiyle objektif biçimde ele alan bir kitap. Diğer yandan da “Türk” olgusunu, Osmanlı İmparatorluğu ya da Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisine tıkıp “atalarımız” edebiyatına girmeden, “Türkleri” bunlardan ayırmasıyla da dikkat değer. Meraklılarına duyurulur…