
“Şu an dünyadaki her şey, en kötüsü sandıklarımız bile olup olabilecek en iyi ihtimallerden ibaretse, biz niye kendi iyimserliğimizden suçluluk duyalım? Her şey böyle hissedelim diye tasarlanmış zaten” diyen dostum Barış için, selamla.
Sanat tarihi biyografiden veya edebiyat eleştirisinden nispeten daha genç bir alan; beşeri bilimler arasında yer edinmesi de bir o kadar karmaşık. Sanat yapıtlarına ilişkin metinler çok daha eskiye gitse de, alanın kurucusu Giorgio Vasari kabul ediliyor ki, onun yaptığı da temelde sanatçıların biyografilerini hazırlamaktı. (Modern anlamda sanat tarihinden söz ediyorsak, sanat ve tarih kelimelerini birlikte kullanıp disiplin haline getiren kişi Johann J. Winckelmann demeliyiz elbette.) Öyle ya da böyle, sanat tarihi yazınında aslolan, “klasik” olanı saptayıp kanon kurmaya, yani seçmeye dayalı bir izlek meydana getirmektir. Sanatın Erkeksiz Tarihi de böyle bir yerden doğmuş:
Ekim 2015’te, bir sanat fuarında yürürken fark ettim ki, önümde duran binlerce eserin hiçbiri kadınlara ait değildi. Bu farkındalık sürüyle soruyu ateşledi: Bir anda kafamdan yirmi tane kadın sanatçı sayabilir miydim? On tanesi 1950’li yıllardan önce olsa mesela? On tane de 1850 öncesi? Tabii ki sayamazdım. Bunca zamandır tarihe erkeklerin tarafından mı bakmıştım? Tabii ki öyle yapmıştım.[1]
Sanat tarihçisi ve küratör Katy Hessel’i büyük ihtimalle tanıyorsunuz veya kendisiyle en az bir defa sanal karşılaşmışlığınız var, çünkü Hessel 2015 yılından bu yana “Büyük Kadın Sanatçılar” kullanıcı adıyla içerik üretiyor, her seferinde bir sanatçıya odaklandığı paylaşımlarıyla yüz binlerce kişiye ulaşıyor. Sanat tarihinde kanon dışı kalmış, yeteri kadar önemsenmemiş, alanla sadece profesyonel düzeyde ilgilenenler tarafından bilinen kadınların isimlerini derlemek üzere yola çıkan Hessel şimdilerde “Erkeksiz Müzeler” sesli dizisiyle aynı amaç için üretmeye devam ediyor.

“Büyük Kadın Sanatçılar”, Linda Nochlin’in “Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok?”[2] makalesine gönderme yapan, aslında var olan ama tarih yazımında işlenecek denli değerli bulunmayan kadınları onurlandırmak üzere seçilmiş bir isim. Bu ifadenin günümüzde yeterince eleştirel olmadığını düşünen sanat tarihçileri de var, çünkü kadınlığın sanatçı kavramında ayrışma yaratan bir sıfat olması, sanatçılığı zaten erkekliğe atfeden bir varsayımın sinyallerini verebiliyor. Yani “kadın sanatçı” yerine “sanatçı kadın” demek daha anlamlı ve doğru bulunabiliyor.
Kitabında farklı bir isim kullanan Hessel’in bu seçimi çok daha isabetli. Ernst Gombrich’in hazırladığı ve sanat tarihinde hâlâ temel metinlerden biri kabul edilen The Story of Art’ın (bizdeki adıyla Sanatın Öyküsü’nün) ilk altı baskısında hiç kadın sanatçı bulunmuyor. Hessel ise kitabında kadınlarla birlikte queer sanatçılara yer veriyor, erkekçe tahayyüle uzak düşecek bir yeniden-yazım örneği sunuyor. Amerika’da çoksatanlar arasına giren ve yazarın ilk kitabı olan Sanatın Erkeksiz Tarihi, Rönesans dönemiyle başlayıp 2020’li yıllara varıyor, 300’den fazla sanatçıya yer veriyor:
1500’lerden başlayıp 2020’leri tanımlayanlarla biten bu kitabı, her biri çoğunlukla Batı sanatında önemli değişimlere odaklanan bölümlere ayırdım. (Erkek) sanatçıların yalnızca eşi, ilham perisi, modeli veya dostları olarak görülmesini önlemek için, onları yaşadıkları zamanın sosyal ve politik bağlamlarına yerleştirdim.
Kitaptaki sanatçıları, anlatımın anlaşılır olması için yerleşik akımlarla derlesem de sanatçıların birer kategori ürünü olmadıklarının, bunun da ötesinde kendi tarzlarıyla önemli değişimlere öncülük etmiş bireyler olduklarının gayet farkındayım. Sanat tarihinde bu tür anlar genellikle erkeklere atfedilmiş, kadınların öncü çalışmaları göz ardı edilmiştir. Bu nedenle bu sanatçıların çok katmanlı ortam, kültür, üslup veya dönemini barındıran bu kitap umarım ‘sanatın tarihine’ katkıda bulunan ‘erkek olmayan’ sanatçıların en azından bir kısmı hakkında size fikir verecektir.”[3]
Kitapta yer alan (şu anda The Metropolitan Museum of Art koleksiyonundaki) bu el işi Emma Civey Stahl’a ait; “Kadın Hakları Yorganı”, 1875. Böyle bir işi sanat tarihine almak demek, neyin sanat olduğunu da yeniden tanımlamak anlamına geliyor.
Beş ana bölüme ayrılan kitabın mini bir sözlüğü, başarılı bir dizini ve materyale göre sınıflandırılmış geniş bir kaynakçası var. Denk gelirseniz mutlaka göz atıp bir karıştırın derim; öğrettiği kadar umut da veriyor. Ne de olsa artık hiçbir anlatı türü çizgisel ve daracık yolları kullanmak zorunda değil. Bugün sosyal bilimciler dünyayı nasıl değiştirebilir ki diye düşünebiliriz. Bence bu kitap gayet güzel bir cevap.
SERGİLER:
İstanbul Modern’de açılan, “toplumsal ve kültürel dönüşümünü kadın sanatçılarla gündeme getirmeyi amaçlayan” “Hayal ve Hakikat: Türkiye’den Modern ve Çağdaş Kadın Sanatçılar” sergisi.
Meşher’de açılan, Deniz Artun küratörlüğündeki “Ben-Sen-Onlar: Sanatçı Kadınların Yüzyılı” sergisi ve kitabı. Sergiye dair sanat tarihçisi Elif Dastarlı’nın Argonotlar’daki yazısı için buraya tıklayınız.
NOTLAR:
[1] “Giriş” bölümünden alıntı.
[2] Türkçesini buradan çevrimiçi okuyabilirsiniz: e-skop.com
[3] “Giriş” bölümünden alıntı.