Erkek hükmünün politik rezilliği

Telekız

TANGUY VIEL

İletişim Yayınları
Aralık 2023
129 sayfa

çev. Mehmet Emin Özcan

1 Şubat 2024

BURAK SOYER

Tanguy Viel 1973 yılında Fransa’nın Brest kentinde doğmuş. İlk kitabı Le Black Note 1998 yılında yayımlanmış. 1999 yılında çıkan Cinéma, 2001’deki L’Absolue perfection du crime, 2009 yılındaki Paris-Brestve 2013 yılında yayımlanan La Disportaion de Jim Sullivan adlı kitaplarıyla hatırı sayılır bir okur kitlesine ulaştı. Ceza Kanunu, 353. Madde adlı kitabıyla Fransa’da RTL-Okuma Büyük Ödülü ve François Mauriac ödüllerine, 2022 yılında da Türkiye’de Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüş. Tanguy Viel kısa süre önce İletişim Yayınları’ndan Mehmet Emin Özcan çevirisiyle yayımlanan Telekız  adlı romanıyla tekrar Türkiyeli okurların karşısında. Viel’in kitabı eril tahakkümün politik halkaları içinde eriyip giden genç bir kızın hikâyesini iç içe geçmiş bir kurgu ve olay örgüsüyle anlatırken, patriyarkanın görmezden gelinen tüm rezilliğini de büyük bir soğukkanlılıkla ifşa ediyor.

Babacan başkanın gündüz düşleri

Fransa’da, adı sanı geçmeyen –geçse de pek önemi olmayan– bir kentin belediye başkanının şoförü ve aynı zamanda şehrin yerel boks şampiyonu Max Le Corre’un kızı Laura büyülü bir yaşama sahip olmak için 16 yaşında evini terk etmiştir. 20 yaşında, evsiz ve beş parasız halde memleketine geri döner. Tek maaşla kıt kanaat geçinen babası Le Corre, arasının iyi olduğu başkandan Laura için hiç olmazsa şimdilik, belki bir iş bulana kadar, her şey yoluna girene dek, işler düzelinceye kadar belediye lojmanlarından birinde kalabilmesi için bir iyilik ister. Gönlü büyük başkan Quentin Le Bars da elbette, gününün büyük bir bölümünü geçirdiği bu adamın kızını sokakta yalnız başına bırakmayacaktır. Laura’ya değerli zamanından çok fazla almadan kendisini ziyaret etmesini, yoğun programından birkaç dakika ayırabileceğini söyler. Le Corre başkana minnettardır. Babacan adam onu ve kızını yarı yolda bırakmamış, hem başkanlık hem de “arkadaşlık” görevini yerine getirmiştir.

“Bir kereden bir şey olmaz!”

Laura tüm saflığıyla Le Bars’la görüşmeye gider. Üç beş boş muhabbetten sonra başkan onun için bir şeyler ayarlayabileceğini dile getirir. İş de aramakta mıdır Laura? Evet. İş de fena olmaz. Daha önce bir barda çalışmıştır Laura. “Pekâlâ,” der başkan, “bu iyi”. Tecrübe tecrübedir. Kızı hemen kentin pis mekânlarından birinin sahibi Bellec’e yönlendirir. Bellec’in barı genç kızlarla dolu, çeşitli “oyunların” oynandığı bir yerdir. Bellec kızı alıcı gözle süzdükten sonra isterse masalarda dolaşmayacağını, (Türkçesi “konsa” çıkmayabileceğini) sadece barın arkasında çalışabileceğini söyler. Laura’nın elinde zaten seçenek yoktur. Üstelik barın üst katında ona kalacak bir yer de verecektir. Kız teklifi kabul eder. Barın müdavimlerinden Le Bars bir gün mekâna geldiğinde kızın odasına çıkarlar. Odada sadece yatak vardır. Le Bars erkekliğin verdiği kudretine eklediği, karşısındaki için bir şey yapmış olmanın mağrurluğuyla meseleyi çok fazla uzatmayacağını belli eder ve kızın elini tutar. Tek taraflı çekim böylece başlamış olur. Laura her şeyin bu şekilde başladığını ve bittiğini sanır. Ancak bundan çok daha fazlası defaatle devam eder.

Tanguy Viel

Nihayetinde bir “alışveriştir” bu

Tüm bunlar olup biterken, artık kırklı yaşlarında olan Laura’nın babası onun bu yaşta rakiplerini tek tek nasıl nakavt ettiği hakkındaki yorumlara kulaklarını tıkamış, çıkacağı yeni ve belki son maçı için şehrin panolarını süsleyen haşin pozunun önünden onlarca kez geçerek başkanı “iş”e götürmektedir. Başkan “görüşmedeyken”, arabada kendisi veya rakibi hakkında çıkmış bir yazı var mı diye gazetelere göz atarken dünyanın ters bir akıntıyla üstüne gelmeye hazırlandığından da habersizdir. Laura ise kendini tamamen Le Bars’la aralarındaki “iş”e teslim etmiştir. Nihayetinde bir “alışveriştir” bu. Bir kural. Genç kız iyiden iyiye dibe çökerken Le Bars bakanlık merdivenlerini çıkmaktadır. Bu sırada ise hayatın tokadını yemiş başka bir kadın, Belleck’in mekânının eskilerinden Héléne her şeyi Max’a fısıldar. Tam da yaşlı boğanın maçından önceki gün. Max ertesi gün yavaş yavaş ölmek için gardını alırken, Le Bars, Paris’teki yeni göreviyle iştigal etmektedir. Laura, Le Bars’ın peşinden başkente gidip, bir fiske daha yiyip geri döndükten sonra doğruca yeni bakanın kendisine yaptıklarından şikâyetçi olmak için polis merkezinin yolunu tutar. Ancak genç kızın unuttuğu, koltuk sahiplerinin ise arşiv niyetine unutturmamak istediği şeyler tozlu çekmecelerden dışarı çıkar ve hayat tüm olağan haliyle akmaya devam eder.

Sonsuz hüküm, sonsuz sessizlik

Tanguy Viel, Telekız’da erkeğin sadece erkek olduğu için yaptığı bir iyilik karşısında, iyiliği yaptığı çaresiz bir kızdan her şeyini alma kudretini elinde bulundurmasını çarpıcı ve gerçekçi bir dille suratımıza vuruyor. Eril düzenin hâkim olduğu hayatın tüm alanlarında yukarıda yazdığım “alışverişin” olağan kabul edildiğini hepimiz biliyoruz. Ancak yazarın bunu politika özelinde yapmasının nedeni, politikanın kendi pisliğini başkalarına en iğrenç haliyle sıçrattığını göstermek istemesinde yatıyor. Çok basit ama vurucu bir metinle bunu aktaran Viel, bir drama dönüştürülebilmesi fazlasıyla kolay olan bir meseleyi üzerinde hiç oynamadan, manipüle etmeden, olduğu gibi aktararak erkeğin hükmünün nerede, nasıl başladığını, bu hüküm karşısındaki sonsuz sessizliği genç bir kızın hikâyesi üzerinden sorguluyor.