Eşcinsel korkular:

Sodom ve Gomore

Sodom ve Gomore

YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU

İletişim Yayınları
Ağustos 2024
311 sayfa

43. baskı

3 Nisan 2025

HULUSİ ÇAKMAK

Türk romanı Doğu-Batı kıyaslamasına dayanır. Bunun özünü bittabi cinsiyet rolleri oluşturur. Kadın-erkek ikilemi güçlü, kaba saba, masaya yumruğunu vuran, dünyaya diz çöktüren bir imparatorluğun yıkılışıyla farklı bir boyuta geçer.

O çok güçlü maskülen erkek tipi, yerini “kadınsılaşmış” Batılı erkeğe bırakır. Tanzimat dönemi romanlarındaki alafranga Bihruz tipi bunun sembolüdür. Recaizade’nin Araba Sevdası romanındaki Bihruz ve Ahmet Mithat’ın Râkım Efendi’si züppe tipinin ilk örneklerini temsil ederler. Osmanlı’nın son dönemindeki Batılılaşma cereyanları beraberinde bir tehdidi getirir. Erkeğin gücünü kaybetmesi büyük bir korkunun, dehşetengiz bir sancının emaresidir.

Batıya öykünen züppe tipi sıklıkla eleştirilir. Züppelik kültürel melezleşmenin, kendini kaybetmenin korkusudur. Bu kültürel endişe, cinsel endişeyle iç içedir. Erilliğini kaybetmiş veya hadım olmuş oğulun “kadınsılaşma”sının hikâyesidir. (Gürbilek, 2007:51)

“Feminizasyon endişesi” denen bu durum romanımızı tümüyle işgal eder. Yani Bihruz Bey’den tutun da, Tutunamayanlar’a kadar, hatta günümüz edebiyatını da buna katarsak tüm roman tarihimiz boyunca üretilen her eserin özünde bu motifi bulabiliriz.

Yakup Kadri’nin Sodom ve Gomore’si bu feminizasyon korkusunu aşarak farklı bir merhaleye evirilir. Tanzimat’ın Batı heveslisi Bihruz Bey’i yerine, düşmana çanak tutan sosyo-patolojik bir vakaya –“alafranga erkek” tipine– geçiş yapar. Berna Moran bu durumu “alafranga hain”lik olarak tasvir eder.

1928’de yayımlanan Sodom ve Gomore, adından anlaşılacağı üzere Kitab-ı Mukaddes’e dayanan bir hadiseye gönderme yapar. Çeşitli ahlaksızlıklarla yıkılan bu iki şehir İstanbul’un yeni sembolüdür. Metinlerarasılık diyeceğimiz bir okumayla, Yakup Kadri romanının içindeki her bölümü dinî kaynakları referans göstererek oluşturur.

Roman mütareke döneminin İstanbul’unun çöküş hikâyesidir. Kiralık Konak’ın Seniha’sını burada Leyla özenti kadın tiplemesini karşılar. Hakkı Celis’in yerini de Necdet alır. İki karakter de pasiftir. Yakup Kadri’nin başroldeki erkek karakterleri pasifize etmesi ilginçtir.

Halk hikâyelerinden ve destanlardan bildiğimiz üzere, erkek karakter ejderhayla savaşan, dağları delen, ırmakları aşan, korkusuz, yiğit ve cengâver bir kahramandır. Yazarın kendi erkeklerini solgun, içe dönük, pasif, hareketsiz, edilgen göstermesi doğrudan cinsiyet rollerinin bu devirde nasıl bir metamorfoz geçirdiğinin ispatıdır. Yakup Kadri’nin anlatmak istediği şey de tam olarak budur.

Hakkı Celis bu pasifliğini savaşa giderek üzerinden atmaya çalışır. Ancak nafile. Askerden izinle döndüğünde Seniha’yla karşılaşırlar. Seniha, Hakkı Celis’i küçümser. Onun asla bir “hayat adamı” olamayacağını söyler. Seniha’nın ayakları dibinde oturan Hakkı Celis “ölüm adamı” olmayı seçer. (Özgüven, 2012:376)

Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Yazar, Hakkı Celis’in erkeklik sıfatlarından yoksun olduğunu bilir. Onun Seniha’yla kavuşmasına mani olur. Seniha, Osmanlı’nın sinik ve pasifize olmuş kadını değildir. O cinsel özgürlüğünü ele almış (bu yüzden yazar tarafından eleştirilmiş) bir kadındır. Hakkı Celis’in erkekliğiyle alay edeceğini bildiğinden, ikisini vuslata erdirmez. Zaten ikisi arasında da tutkulu bir aşk yoktur. Hakkı Celis, Seniha için yeterli bir erkek değildir. Burada şüphesiz ataerkinin en büyük travmasına dikkat çekilir: “İktidarsız erkek” sendromu! Ataerkil diskura göre, bir erkeğin yataktaki gücü sorgulamaya açıldığında erkekliği zedelenir. Bu zedelenme sonucunda “erkeklik” katından kovulur, feminizasyon başlar.

Militarist erkek imgesi, “erkeklik ispatı”nın karşılığıdır. (Atik, 2015:24) Hakkı Celis erkekliğini kanıtlamak için savaşa katılsa da, Seniha’nın karşısında iktidar kaybına uğramıştır. Seniha onun erkekliğini sınayacağı bir aparat değildir. O, “dişil bir obje”den “dişil bir özne”ye transfer olmuştur. Yazar, kadın bekâretine önem veren köhne bir düşüncenin temsilcisi olduğundan dolayı Hakkı Celis’i İsa misali “mazlum” konumuna sokmuş, Seniha’yı “kötü kadın” kategorisine itmiştir. Ancak Hakkı Celis’in mağdurluğu onun eşcinsel bir erkek olabileceği yorumlarının yapılmasına engel olmamıştır. (Özgüven, 2012:376)

Necdet, Hakkı Celis’ten de pasiftir. Çünkü savaşa bile katılmamıştır. Leyla’dan ve çevresindeki Batı özentilerinden tiksinse de, bu hep bir fikir olarak kalmış, icraata geçememiştir. İki senedir nişanlı olduğu Leyla’yla evlenemez, hatta ona söz bile geçiremez. Yazar, Necdet’i mazlum sınıfına soksa da, aslında eril olamayışını eleştirerek onu yerin dibine sokar.

Leyla’nın hoşlandığı İngiliz Captain Gerald, Necdet’in tam tersidir. Eril enerjisi, Dorian Gray’e benzetilmesi, Yunan heykelleri gibi hoş ve estetik görünmesi dikkat çekicidir. Necdet’in İngiliz düşmanlığı roman boyunca okura verilir. Bu düşmanlık sadece yurdun işgaliyle ilgili değildir. Necdet’in ütopyasındaki erkek Gerald’dır. Ona düşmanlık etse de, bilinçaltında onun gibi olamayışın verdiği eziklik saklıdır.

Hatta Necdet, Batılı erkeklerin iktidarsız olduğunu, yatakta tam bir hâkimiyet kuramadıklarını ileri sürer. Onlarla alay eder. İktidarsız erkeği söylemleriyle hadım eden Necdet, özünde kendini tarif eder. İki yıldır nişanlı olduğu Leyla’yla doğru düzgün bir cinsel beraberliği yoktur. Leyla’nın bu eksikliği başka bir erkekte araması Necdet’i öfkelendirir. Bu öfkenin kökeninde hadım olmuş bir Necdet yatar.

Tabi ki bu tarifler Necdet’in ve Hakkı Celis’in gey olduğunu kanıtlamaz. Yakup Kadri’nin böyle bir niyeti yoktur. Ancak erkeğin toplumsal hayattaki yerinin sarsılması ve bittabi kadının cinselliğini daha rahat yaşaması eski erkeklik kalıplarının yıprandığına işarettir. Bu durum yeni erkek tipinin feminizasyonuna sebep olur. Eşcinsel erkeklerin erkek sayılmadığı ataerkil düzenekte bu statü kaybı geyleşme korkusuna tekabül eder. (feminizasyon kaygısı = eşcinsel erkek endişesi)

“… kızı kızla, erkeği erkekle kızıştırdılar ve bütün tabii zevklere tabii olmayan zevklerin zehrini kattılar.” (Karaosmanoğlu, 235) Kitaptaki bu alıntı yazarın eşcinselliği doğal görmediğinin bir göstergesidir. Homoseksüellik ona göre kötüdür ve Batıdan gelmiştir. Her yozlaşmanın ve her kötülüğün kaynağı Batıdır. İstanbul, Batının bir sembolü olur. O sebeple yeni Sodom burasıdır.

İstanbul, Necdet’in gözünden ırzına geçilmiş bir kadın olarak değil, kendisine “alçakça bir iş yapılmış” bir erkek olarak anlatılmıştır. (Gürbilek, 2007:67) Necdet kendisini İstanbul’la özdeşleştirir. Yani ırzına geçilen aslında Necdet’in erkekliğidir. Yani Necdet hadım olmuştur.

Kitapta karakter yoktur. Tüm bireyler yazarın sembolize ettiği tiplerdir. Homofobik bir tavır takınan yazar, homoseksüel ilişkileri büyük bir ayıbın ve kokuşmuşluğun işareti olarak görür. Osmanlı’daki homoseksüel mekânlardan biri olan hamam, romanda yerini alır. İngiliz Captain Marlow gey olduğundan, sıklıkla burayı ziyaret eder. Hatta Azize’nin kocası Atıf’la da yatmaya başlar.

Kitapta lezbiyen ilişki yaşayan Nermin de topa tutulur. Nermin bu durumda kadınlıktan kadın olmayana geçiş yapar. Kadınlar heteroseksüel ilişki için vardır. İki kadının ilişkide bulunması onların kadınlığını zedeler. Wittig kadının yalnızca heteroseksüel düşünce sistemleri içinde anlamı olacağını savunur. (Tanrıyar, 2018:209)

Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanması, yabancı askerlerin İstanbul’dan gidişi, böylece İstanbul’un Sodom ve Gomore olmaktan kurtulması Necdet’in yüzünü güldürse de, yazarın gerçeklere aykırı bir tutumda olduğunun da göstergesidir. Zira romandaki hamam detayı Osmanlı’daki homoseksüel ilişkilere bir göz kırpmadır. Aslında Yakup Kadri de çok iyi bilmektedir ki, homoseksüellik Batıdan gelen bir akım değildir. Ancak yeni düzenin eskiyle ayrışması için bir “günah keçisi”ne ihtiyaç vardır.

 

KAYNAKÇA

Egem Atik, “Edebiyatta Erkeklik Halleri” (makale için 22-27), Sabitfikir dergisi, İstanbul, 2015.

Fatih Özgüven, "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Edebiyatımızda 'Eşcinsel Dikkatler': Elden Ele Dorian'lar, Hassas Delikanlılar, Pars Kızlar", Cinsellik Muamması içinde, haz. Cüneyt Çakırlar ve Serkan Delice, Metis Yayınları, İstanbul, 2012.

Kıvanç Tanrıyar, Aykırı Cinsellikler, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2018.

Nurdan Gürbilek, Kör Ayna, Kayıp Şark, Metis Yayınları, İstanbul, 2007.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Sodom ve Gomore, Birikim Yayınları, İstanbul, 2024.