Ölüme ve huzura dair bir başyapıt:

Rüzgâr Yükseliyor

Rüzgâr Yükseliyor

TATSUO HORİ

İthaki Yayınları
Ağustos 2024
88 sayfa

çev. Levent Toksöz

22 Ağustos 2024

ÖZLEM KARAHAN

Sinemada animasyonun tutkunu olup da, bu dünyanın merkez noktalarından Studio Ghibli’nin çektiği, yönetmen Hayao Miyazaki imzalı Rüzgâr Yükseliyor’u izlemeyen yoktur. 2013 yılında sinemaseverlerle buluşan film, bir gün uzman bir uçak tasarımcısı olmanın hayaliyle büyüyen, uçak tutkunu başkahraman Jiro’nun hikâyesini anlatıyor. Çocukluğundan bu yana görme sorunları yaşayan kahramanımız büyüdüğünde önemli bir kurumun uçak departmanına girmeyi başarıyor ve giderek parlayan bir uçak tasarımcısına dönüşüyor. Derken İkinci Dünya Savaşı patlak veriyor. Savaş herkesin olduğu gibi kahramanımızın da hayatında çok şey değiştiriyor.

Miyazaki’nin sayısız ödül ve övgü toplayan, kısa sürede animasyon dünyasının kültleri arasında yerini alan filminin senaryosunu yazarken kendisine ilham olan bir roman var: Japon yazar Tatsuo Hori imzalı, filmle aynı adı taşıyan Rüzgâr Yükseliyor.

Hori’nin 1936-1938 yılları arasında yazdığı ve Japon edebiyatının önemli eserleri arasında gösterilen kitap İthaki Yayınları etiketiyle, Japon Klasikleri seçkisi altında ilk kez okurla buluştu.

Bu romanı kendi hikâyesinden ilhamla yazdı

Rüzgâr Yükseliyor, Tatsuo Hori’nin gerçek hayatta yaşadığı acı bir hikâyeden esinle kaleme alınmış bir roman olma özelliği taşıyor. Önce biraz bu gerçek hikâyeden bahsedelim:

Tatsuo Hori

1940’lı yıllarda tüberküloz ölümcül bir hastalıktı. Hastalar iyileşmek ve temiz hava solumak için özel sanatoryumlarda aylarca, bazen yıllarca kalırlardı. Yazar Hori de nişanlısı Ayako Yano’yla aynı anda bu hastalığa yakalanır ve iki âşık, Japonya’nın Nagano vilayetinde bir sanatoryumda tedavi görür. Hori hastalığı atlatmayı başarır ama nişanlısı hayatını kaybeder.

Yazarın sanatoryumda nişanlısıyla birlikte yaşadıklarından esinle kaleme aldığı bu dokunaklı eserin erkek kahramanı, aynı zamanda hikâyenin ismini bilmediğimiz anlatıcısı. Bir diğer kahraman ise, anlatıcı-kahramanın nişanlısı Setsuko.

Roman, “Açılış”, “Bahar”, “Rüzgâr Yükseliyor”, “Kış” ve “Ölümün Gölgesindeki Vadi” olmak üzere toplam beş bölümden oluşuyor. Rüzgârlı bir günde Setsuko’yu izlerken gelecek mutlu günlerin hayalini kuran, sevgilisine Fransız şair Paul Valery’nin “Rüzgâr yükseliyor, yaşamayı denemeliyiz” dizelerini coşkuyla haykıran anlatıcının umut ve heyecan dolu hislerini anlatışıyla başlıyor roman. Sevgilisinin hastalanmasıyla (roman boyunca bir kez bile söylenmese de bu hastalığın tüberküloz olduğunu anlıyoruz) değişen yaşamı ve bakış açısı, ölüme doğru adım adım ilerledikçe, tıpkı her bölümün başlığında olduğu gibi coşkusunu da, heyecanını da kaybediyor, başka bir şeye dönüşüyor.

Varoluşçu bir bakış satırlarda göz kırpıyor

Rüzgâr Yükseliyor, günümüzde Japon edebiyatının ve Japon romantizminin en önemli klasiklerinden biri olarak gösteriliyor. Sadece 88 sayfalık bir metnin böylesine güçlü olmasının altında yazarın ustalıklı dil işçiliği ve ortaya çıkardığı metindeki derinlik yatıyor.

Japon kısa hikâyeciliğinin atası olarak gösterilen Ryunosuke Akutagava ile 20. yüzyılın en büyük yazarlarından Marcel Proust’tan etkilenerek yazarlığa başladığı söylenen Tatsuo Hori, Japon modernizminin en önemli temsilcilerinden biri olarak gösteriliyor. Yazmanın yanı sıra hayatı boyunca Fransızcadan Japoncaya birçok eser de çeviren Hori, Fransız edebiyatıyla özel bir yakınlık da kurmuş olmalı. (Bu romanın isminin Fransız şair Paul Valery’nin bir şiirinden ilhamla konmuş olması da bu yakınlığı gösteriyor.)

Romanın büyük bir kısmı tanrı-anlatıcının (ya da anlatıcı-kahraman) monologlarından oluşuyor. Bu monologlar boyunca bir olay örgüsü olmadığı gibi, tüm hikâyede belirsizlik hüküm sürüyor (ve romanın gücünün temel noktalarından biri de bu belirsizlikte yatıyor).

Miyazaki'nin Rüzgâr Yükseliyor'undan (2013).

Romanın neredeyse ilk yarısı boyunca sevdiği kadınla yaşadıklarını okuduğumuz anlatıcı-kahramanımız, ihmal ettiği işine yeniden dönmeye karar verdiğinde, (romanda belirtilmese de yine okur bu işin yazarlık olduğunu anlıyor) sevdiği kadınla yaşadıkları bu deneyimi anlatmaktan başka bir şey gelmez aklına. Bu noktadan sonra Rüzgâr Yükseliyor roman içinde roman formunda, kendi kendini yazan bir edebi esere dönüşür ve tam da bu durumun onu ölümsüz kılan bir şey olduğu anlaşılır. (Proust’u ve Kayıp Zamanın İzinde’yi de hatırlatıyor bize. Tatsuo Hori’nin az önce bahsettiğim Fransız edebiyatıyla yakınlığını düşündüğümüzde bu pek de şaşırtıcı değil.)

En önemli temalar doğa ve zaman

Varoluşçu bir perspektifle kaleme alındığı söylenebilecek romanda doğa adeta bir diğer roman karakteriymişçesine baskın biçimde yerini alıyor. Yazar karakterlerin net bir portresini çizmek yerine duyguları, karakterleri ve hatta durumları doğayı anlatarak betimliyor. İki âşığı bir araya getiren tüm anlarda var olan dağ ve hayatla ilişkilendirilen rüzgâr aracılığıyla doğa, romanda en önemli rolü oyuyor.

Romanın en önemli temalarından bir diğeri, doğanın yanı sıra okura göz kırpıyor: Zaman. Bölüm başlıklarının yılın mevsimleri şeklinde verilmesinin yanında, kendini yazan bir roman formuna geçilen ikinci kısımda anlatı tarihlerle başlıklandırılmış bir günlük biçimini alıyor. Ayrıca anlatıcı-kahramanın nişanlısıyla birlikte sanatoryumda geçirdiği süre ise monoton şekilde tekrarlanan, ne başı ne de sonu olan bir zamandır.

Metaforları, dildeki şiirselliği ve işçiliği, hikâyesi ve az kelimeyle çok şey göstermedeki gücüyleRüzgâr Yükseliyor, yaşamın kırılganlığı ve sevginin gücüne dair çarpıcı bir roman arayan okurunu raflarda bekliyor.