Küçük boy bir kitap, üstelik 64 sayfa. Az da olsa çizimlere yer verilmiş. Özel tasarım. Kaliteli, mat kâğıda basılmış. Hap kitap türünden. Cepte taşınacak biçimde. Ama internette satış fiyatı 200-300 Türk lirası.[1]
46 kavramdan onu ikişerli, üç kavram da birlikte anlatılmış. En çok iki sayfa tutuyor açıklama. “Retorik üzerine yazılmış yığınla kusursuz kitap var. Bunların hepsi hayli saygın klasikler. Ama biz bilhassa faydalı bulduğumuz yakın tarihli bazı kitapların adlarını anmakla yetineceğiz” denip 2010-2013 arası basılmış altı kitabın yazarı ve adı sıralanmış.
Retorik üzerine yığınla kusursuz kitap olduğundan söz ediliyor ama ne yazık ki bunlardan nasibini hiç almamış yazarlar. Yanlış yapılır da iki üç sayfa arasında tutarsızlığa, çelişkiye nasıl düşülür, şaşılacak bir durum.
Ben beş sayfadaki (22-26) birbirini izleyen altı kavram üzerinde duracağım sadece.
“Metaforlar bir şeyi benzerlik algısı üzerinden başka bir şeyin adıyla tanımlar” tümcesini (s. 22) aklımızda tutalım. Kavrama hayli doğru yaklaşılmış. Ama benzetme (çevirmen, “benzeti/simile” biçiminde çevirmiş) ile metafor ayrımında hem tökezliyor hem de dikkatsiz davranıyor yazarlar. “Metaforda ‘gibi’, ‘benzer’ vb. karşılaştırma sözcükleri bulunmaz” diyorlar. İlk üç metafor örnekleri ise şunlar: “Aşk bir tür savaştır” (Ovidius), “Aşk tutku nehrinde bir timsahtır” (Bharthari) ve “Hayat bir kutu çikolatadır” (Forrest Gump).
Elbette yanlış bu yaklaşım ama ne yazık ki Batıda da böyle düşünen geniş bir kesim var. Çünkü metaforun oluşması için yalnız ilgeç değil, benzeyen (konu) ve kendisine benzetilen (araç) öğesinden biri de düşer sözden. Başka yazıların konusu olan bu görüşü geçiyorum, yazarların yanlışı daha başka.
“METAFOR”dan sonra açıklanan kavram çifti, “SYNECDOCHE ve METONİMİ”. Bu başlığın altında “uzman metaforlar” yazıyor. (s. 24)
“Metaforlar bir şeyi benzerlik algısı üzerinden başka bir şeyin adıyla tanımlar” tümcesine ve yapılan açıklamalara göre, SYNECDOCHE ve METONİMİ de birer metafor türü olmalarından dolayı aynı işleyişe sahipler, aynı biçimde tanımlama yapıyorlar. Bu işi daha derinden, daha ustalıkla yapıyorlar hatta; çünkü bu metaforlar birer “uzman”.
Kitabın yazarları böyle ilginç saptamaları nereden almışlar, bilemiyorum. Mutlaka bir yerlerde görmüşlerdir. İki bin yıllık synecdoche ve metonimi olmuş birer metafor; benzerlik algısına göre oluşuyorlar. Dayanaklarını ya da gerekçelerini açıklamalarının ilk tümcelerinden anlıyoruz:
Retorik bir alet çantasıysa, metaforlar tornavidadır. Tıpkı tornavidalar gibi bazı metaforların da özel kullanım alanları vardır. (s. 24)
Aristoteles’te kalmış akılları. Çünkü Poetika ve Retorik kitaplarında ünlü felsefecimiz, “retorik” kavramından çok “mecaz” anlamlı “metafor”u yaklaşık böyle açıklıyor. İlk açıklama Poetika kitabında var. Aristoteles metaforu genel bir aktarma biçimi olarak ele alır ve dört tür olarak açıklayıp örnekler. Ama yazarlarımızın bilmediği, bu dört türden yalnız sonuncusu (orantı/analojik metafor) benzerlik algısı üzerinden işleyiş gösterir. Antik Roma döneminde (Cicero, Quntilian, vb.) metafor yalnız bu dördüncü türün adı olacak biçimde daraltılmaya uğratılır ve diğerleri için de sinekdoki ve metonimi gibi adlandırmalara gidilir. O dönemden bu yana da böyle gelir bu kavramlar.
Zaten yazarların verdiği örnekler ve yaptıkları açıklamalar da bu sonraki anlayışa uygundur. Yani benzerlik algısı değil, parça-bütün gibi ilişkiler üzerinden oluşur bu anlam olguları.
Biraz önce alıntıladığım iki tümceden sonra şu açıklamalar geliyor kitapta:
Bunlardan biri de SYNECDOCHE’dir: parçanın bütün için ya da bütünün parça için metaforik kullanımı:
İlerleme sloganı tam öğün sefer tasından tam garaja dönüşüyor. - H. Hoover
Washington’ın halk için kendi güçleriyle yerel ve bireysel çaba harcayarak yapabilecekleri şeyleri yapması gerektiğine inanmıyorum. - John F. Kennedy
Örneklerin açıklamasında “tam öğün sefertasları ve tam garajlar”ın “zenginlik”in, “bütün bir Washington şehri”nin de “ABD hükümeti”nin birer parçası olduğu belirtiliyor. Parça, bütünü ima edecek biçimde, bütünün yerine kullanılmış.
Şöyle devam ediliyor sonra:
Synecdoche’nin yakın bir akrabası da METONİMİ’dir (metonymy): Bir şeyin bir yönü ya da özelliğinin metaforik kullanımı.
Bu adada kızıl bayrak henüz dalgalanmadı, keza bin yıldır başka bir yabancı inancın bayrağı da. - Michel Heseltine
Bir gün bir imzasındır, ertesi gün bir otograf. - Billy Wilder
Açıklamada kızıl bayrakların komünistlere, imzaların bürokratlara, otografların ünlülere özgü olduğu, onlarla ilişkilendirildiği belirtiliyor.
Görüldüğü gibi tüm bu örneklerde “benzerlik algısına dayalı” bir işleyiş, bir başka deyişle metafor yok. Açıklamalardaki her bir “metaforik (kullanım)” sözünün aslında “mecazi (kullanım)” sözüyle değiştirilmesi gerekiyor.
Bu bölümün ilk iki tümcesi de şöyle değiştirilmeli demek ki: “Retorik bir alet çantasıysa, mecazlar (¬metaforlar) tornavidadır. Tıpkı tornavidalar gibi bazı mecazların (¬metaforların) da özel kullanım alanları vardır.”
Çelişki ancak böyle giderilebilir. Yoksa “parça-bütün” ve “özellik-varlık” ilişkilerinin de “benzerlik ilişkisi” olduğu ileri sürülmüş olur.
Demek ki SYNECDOCHE ve METONİMİ, “uzman” olmaları bir yana, “metafor” bile değiller; metaforkapsamında değil, mecaz (trope, figure) kapsamında yer alıyorlar.
CATACHRESIS kavramına ise “kaçak metaforlar” deniyor kitapta. (s. 25) “Uzman”dan sonra bir de “kaçak” çıktı. Anlaşıldığı kadarıyla buradaki “metafor” da “mecaz” anlamında. Zaten açıklamalarında “catachresis”ın “metafor” olmadığı belirtiliyor yer yer ama aynı zamanda metafor olduğu da söyleniyor. Kavramın anlatımına şöyle başlanıyor:
Quintilian (yak. İ.S. 35-100) CATACHRESIS’i (abosio) “gerçek bir terimle tanımlanamayan şeyleri tanımlama uygulaması”dır diye tanımlar. Diyelim ki iğne gözü için uygun bir terimin olmayışı, bunu bir “göz” olarak tanımlama uğraşını meşrulaştırır. Bu tür sözcük açıklarını doldurma ihtiyacı, catachresis’i uygun terimlere omuz silken metafordan (translatio) ayırır. Dolayısıyla “dağın eteği”, “masanın ayağı”, “uçurumun dudağı” gibi yaygın ifadeler catachresis içerir.
Biraz bilgisi olan herkes bilir ki, “dağın eteği”, “masanın ayağı” ve benzeri sözler kitaplarda eskiden beri “ölü metafor” örneği olarak verilmiştir.
Açıklamaya Hamlet’ten örnek verilerek devam ediliyor:
Ona hançerden bahsedeceğim ama hiç kullanmayacağım. - William Shakespeare
Burada bir metafor söz konusudur, zira “hançerin” bıçaklama eyleminden konuşma eylemine aktarımının sebebi mevcut uygun terimin (örn. sözcükler) yokluğu değil, yetersizliğidir. Öte yandan Hamlet’in metaforu aynı zamanda bir catachresis’tir, çünkü aşırı ya da “küfür” olarak algılanmaktadır.
Kavram için önce başlığın altında “kaçak metaforlar” deniyor, sonra hem metafor değildir hem metafordur açıklaması yapılıyor.
Quintilian tarafından dil figürü olarak popüler hale getirilen “catachresis” sözcüğünün asıl anlamı ya da kökeni “kötüye kullanma”, “yanlış kullanma”, “istismar ya da suistimal etme”. Türkçeye “kaydırma”, “kaydırmaca” biçiminde çevrilip tanımlanmış, örnekler verilmiş (Berke Vardar, Ahmet Kocaman, vd.). Anlatılmak istenen, dilin düz kullanımına anlamca ya da biçimce uygun olmayan kullanımlar. En çok da adı henüz konmamış ya da konan adın yetersizliği durumunda yeni adlandırma yoluna gidilerek yapılmış: bıçağın ağzı, sokak başı, uçağın kanadı, uçağa binmek… Böyle ölü metafor olması gerekmiyor, retorik etki amacıyla canlı metafor kullanımlarıda bu kavramın kapsamında (zaten retorik kullanımlar da dilin yetersizliği sonucu değil midir?): gökyüzünün ağlaması, gülümseyen bakış, ideolojik sertlik, ipeksi tutum, kiraz dudak, iddiaları çürütmek...
Catachresis (katakresis: kaydırma) sadece metaforlardan oluşmuyor, metonimilerden de oluşuyor: topluma baş olmak, listeye girmek, Ankara’nın görüşü…
Bu kavram üzerinde tam birlik oluşmamış. Bir yandan salt “dil mecazı” anlamında kullanılıyor; öte yandan sözcüğün çıkış ya da köken anlamına bağlı kalınarak “yanlış, tuhaf ya da kötü kullanma”, “hata”, “istismar” biçiminde açıklanıyor. “Yanlış, kötü kullanma” çoğunlukla sözcüklerin ilk anlamlarının dışına çıkmayı belirtmekle birlikte anlamca yanlış, hatta biçimsel yanlış yapmayı da içeriyor: ücret (“fiyat” anlamında), layık(“laik” anlamında), çekingen (“çekimser” anlamında); herkez, gardolap, ahçı…
Kitabın çevirisine yönelik de bir iki söz söylemeli. Asıl metin elimde olmadığı için ayrıntılara girmemin olanağı yok ama kavramlar (terimler) bağlamında kimi yanlışların yapıldığını düşünüyorum. Sözgelimi şu tümce:
Retorik figürler, sözcüklerin anlamında bir değişikliği ifade eden kinayeler (düşünce figürleri) ve söz diziminde bir değişikliği ifade eden taslaklar (konuşma figürleri) olarak ikiye ayrılabilir. (s. 22)
Figürlerin böyle sınıflanması mantığa pek uymuyor. Retorik figürler değişik biçimlerde de sınıflanmaktadır ama en yaygın olanı, schemes (şemalar, biçimler) ve tropes (mecazlar) olarak yapılanıdır. Anlatılmak istenen, biçime ve anlama dayalı figürler demektir. “Biçim”den kasıt uyak, aliterasyon, asonans, yazımsal sapma vb.dir. Kinaye kavramının Batıda tam karşılığı yok. “Taslaklar” diye bir kavram da olamaz zaten. Diğer yaygın bir sınıflamada şöyledir: sözcük (gramer) figürleri, düşünce (retorik) figürler.
Bu gidişle bir de “çorba metafor” çıkacak yakında, ama bozulmuş çorba metaforu (anlaşılacağı üzere bu “çorba” bozuk, mideye –zihne– dokunan türden).
Not: Metafor, metonimi, sinekdoki, vb. kavramları için önerim Doğan Aksan, Tahsin Yücel, Berke Vardar, Zeynel Kıran, Ayşe Eziler Kıran, Rıza Filizok, Ahmet Kocaman, Mehmet Yalçın, Mehmet Rifat gibi dilcilerimizin kitaplarına, dilbilim sözlüklerimize bakılmasıdır.
[1] Adina Arvatu & Andrew Aberdeim, Merrily Harpur’un çizimleriyle, Retorik / İkna Sanatı, çev. Barış Baysal, A7 Kitap, İstanbul, Mayıs 2023 (Çeviri yapılan baskı: 2017).