Postanarşizmin Politikası:

Radikal siyasete güncel bir parantez

Postanarşizmin Politikası

SAUL NEWMAN

Livera Yayınevi
Şubat 2024
288 sayfa

çev. Cem Sili

29 Şubat 2024

YAĞIZ ALP TANGÜN

“Post” eklenen kavramlara daha bir temkinli olduğumuz ve siyaseti nasıl tutacağımızı yeniden yeniden düşündüğümüz bugünlerde Saul Newman’ın Postanarşizmin Politikası başlıklı eseri Cem Sili’nin çevirisiyle geçtiğimiz günlerde Livera Yayınevi’nden çıktı. Kitap aynı zamanda yayınevi bünyesinde hazırlıkları Güney Çeğin ve Kürşad Kızıltuğ editörlüğünde sürdürülen Anarşist Tahayyül dizisinin de ilk kitabı olma özelliğini taşıyor. Newman’ın ilk basımı yaklaşık on beş yıl önce yapılan çalışmasının Türkçeye kazandırılması anarşist yazındaki güncel tartışmaları yakalamak açısından kıymetli ki, dizinin yayın programına bakıldığında da tam olarak böyle bir ihtiyacın giderilmek istendiği anlaşılıyor:
  • Dayanışmanın Zincirlerini Kırmak: Catherine Malabou ile Karşılıklı Yardımlaşma ve Anarşizm Üzerine - Dan Swain & Petr Urban ve Catherine Malabou Petr Kouba
  • Aşk ve Devrim: Derin Müşterekler İçin Bir Politika - Matt York
  • Anarkofeminizm - Chiara Bottici
  • Yeraltı Geçitleri: Anarşist Direniş Kültürü, 1848-2011 - Jesse Cohn
  • Hırsızı Durdurun! Anarşizm ve Felsefe - Catherine Malabou
  • Postanarşizm ve Psikanaliz: Siyaset ve Toplum Üzerine Seminerler - Duane Rousselle
  • Deleuze ve Anarşizm - Chantelle Gray Van Heerden, Aragorn Eloff
  • Anarşi ve Sanat: Paris Komünü’nden Berlin Duvarı’nın Yıkılışına - Allan Antliff

Newman’ın anarşizm içi tartışmalar ve radikal siyaset teorisine “anarşistçe” yaklaşımı güncel politik tahayyülde anarşist birikimin sunduğu imkânlara işaret ediyor. Aslında daha evvel Newman’ın post-yapısalcı düşünce ve anarşizm arasında kuvvetli bir bağ olduğunu öne sürdüğü Bakunin’den Lacan’a - Anti-Otoriteryanizm ve İktidarın Altüst Oluşu (Ayrıntı Yayınları, 2006) isimli kitabı Türkçeye çevrilmişti. Bu çalışmasında post-yapısalcı düşünce ve anarşizm arasındaki ilişkiyi kurarken en çok beslendiği ve hak ettiği kıymeti teslim etmeye çalıştığı düşünür ise Max Stirner idi. Ardından Saul Newman için bu çaba biraz daha serpildi ve hem siyaset felsefesi hem de anarşizm yazını açısından önemli bir katkı olan Max Stirner başlıklı derleme eserin editörlüğünü yaptı. Max Stirner (Nika, 2021) de bir on yıl sonra Türkçeye kazandırıldı. Özellikle anarşizm üzerine pek çok şeyi Türkçede oldukça geriden takip ettiğimiz bir gerçek. Max Stirner’in orijinali 1844’de yayımlanan Biricik ve Mülkiyeti bunun Türkçedeki en açık örneklerindendir. Stirner eleştirisinin önemli bir hacim kapladığı Alman İdeolojisinin Türkçedeki ilk çevirisinin 1976da (Sol Yayınları), ilk tam metin çevirisinin ise 2013 Mart ayında (Evrensel Basım Yayın) çıkmasına rağmen Biricik ve Mülkiyeti (Kaos Yayınları) ancak 2013te ilk defa basılmış, ardından bir başka Türkçe basım (Norgunk Yayıncılık, 2017) daha yapılmıştır.

Editörlerin dizinin takdim yazısında da belirttiği üzere, dünya çapında hakkında çok zengin bir üretim olmasına karşın anarşizme dair güncel tartışmaları içeren metinler Türkçede yeteri kadar yer alamamıştır. Birkaç yayınevinin çabası haricinde anarşizme dair güncel yayınları basma konusunda yayıncıların hevesli olduğunu söylemek zor. Yayıncılık sektöründe durum bu iken, diğer yandan da “postanarşizm” kavramına giden yolu Türkiye’de emekleyen yazar, çevirmen ve sanatçıların olması son derece ilginçtir. İlk sayısı 1996’da yayımlanan Karaşın, daha sonra Süreyyya Evren’in Varlık dergisinde 1998-2001 arası hazırladığı post-yapısalcılık/post-modernizm-anarşizm temalı dosyalar, gene Evren’in Rahmi G. Öğdül ile yazılarının (daha önce Hayvan ve Varlık dergilerinde de yayımlanmış olan) yer aldığı Bağbozumları (Stüdyo İmge Yayınları, 2002) ve en nihayetinde 2004-2007 arasında 9 sayılık macerasıyla “ilk postanarşist dergi” olarak bilinen Siyahi, Üçüncü Dünya’dan anarşizm tartışmalarına erken bir katkı olarak değerlendirilebilir. Her ne kadar anarşizm, ideologlarının ismiyle anılan bir -izm olmasa da, anarşist kolektivite içerisinde kavramlar, terimler kişilerin zimmetindeymiş gibi davranılmasa da, Saul Newman’ın yürüttüğü postanarşizm tartışmasıyla kesişen fakat coğrafi bağlamı itibariyle şüphesiz özgün yanları da olan bir kullanım bulunduğunu not düşmek anarşizmin Türkiye’deki seyrine aşina olmayanlar açısından önemli.

Postanarşizme ilişkin metinlerin dolaşıma girişi ve tartışılması otuz yılı bulmuş, post-yapısalcılık ve anarşizmin ilişkisi gelinen noktada epey yol almış görünüyor. Siyahî’den yola çıkılırsa, o günlerde radikal siyaset teorisiyle ilgilenenlerin, kendini anarşist olarak tanımlayanların dahi uzak bir mesafeden baktığı bu tartışmalar, şimdi, yirmi yıl sonra siyaset teorisi ve toplumsal hareketler açısından hâlâ güncel, hatta anlaşılması artık aciliyet arz ediyor. Evet, Newman da sunduğu postanarşist politik tartışma önerisini tam olarak böyle güncel bir ihtiyaca hizmet etmek için sormuş: “Günümüzde anarşizmle neden ilgilenelim?”

Postanarşizm: Politika mı yoksa anti-politika mı?

Siyasi düşünce ve pratiğin açmazlarını keşfetmek için anarşizm tartışmalarını bugün hâlâ güncel kılan bir şeye dikkat çekiyor Newman; anarşist ontolojiye. Bu bakımdan anarşizmi diğer modern siyasi düşünce akımlarından ayıran, hatta sosyalizm içerisinde dahi onu daha farklı bir yerde konumlandıran kartografik niteliğini kavramak gerekir. Aslında Newman’ın anarşizmin iç tartışmalarından hareketle geliştirdiği ontolojik izlek, radikal siyaset teorisinden başlayıp sosyal bilimlere kadar uygulanabilecek bir sınır çizme metodolojisinin altlığını sunuyor. Kitapta anarşizmin politik ve anti-politik iki yüzünden bahsedilişi tam da bu kartografik müdahalenin sahadaki tatbikidir.

Thomas Hobbes, Leviathan. 1651'deki ilk baskının kapağı. (kolaj)

Anarşist düşünce –kavramın etimolojik kökeninden itibaren– devlete, otoriteye, iktidara, partiye, tek lidere karşı konumlanmış bir ideoloji olarak, yani egemen politik tahayyülün tüm enstrümanlarını reddederek yola çıktığı halde nasıl bir politika önermektedir? Yöneticisiz yönetim nasıl gerçekleşebilir? Hasımlarının gözünde anarşizmin gerçekleştirilebilir olmadığını ima eden ütopyacı etiket tam da buradan yapıştırılır. “Radikal siyaset ütopyasız neye benzer?” tartışması bir yana, anarşizmi diğer ideolojilerden ayıran niteliği, önerdiği şeyi hayata geçirme araçlarını tasarlayan şey tam da bu politikayı ortadan kaldırmayı ilan eden ütopist besideki anti-politik tutumdur. Araçlar ve amaçlar arasındaki uyumu gözetmek anarşist etiğin gereğidir. Politik gelenekler içerisinde doğuşu ve gelişimi itibariyle belki de en dağınık, en belirsiz görünen akım anarşizm olsa da, anarşist etik hareketin kendi içinde bir tutarlılık yaratılmasına yardımcı olmuştur. Buna karşın Newman bu anti-politik tavrın bir politikasızlık olmadığını işaret etmektedir: “Devletin dışında ve ona karşıt olarak tasarlanan bir politika anlayışı.” Anarşizmin yetersiz kavranışına yol açan tahayyül eksikliği ya da diğer siyasal düşünce geleneklerinden ayrışmasına sebep olan esas fark, egemen politikanın verili kabul edilen ontolojik düzenini referans almamayı kılavuz edinmiş bir ontolojik referansa sahip olmasıdır. Ortaya çıkan şey, eskiden kasap dükkânlarının kapısında görmeye alışık olduğumuz, hem sınırlandıran hem de sabit durmayan bir çeşit perdeye benzemektedir:

“Anti-politika mevcut düzenin aşılmasına işaret eder ama ondan bir kaçış değildir. Onun sınırlarıyla bir karşılaşmayı içermelidir ki, bu da politikanın devreye girdiği yerdir.”

Newman’ın tarif ettiği tartışma kapısı, reel-politiğin boğucu atmosferinden uzaklaşıp radikal siyasetin güncel krizini geride bırakmak için hayli uzun bir düşünce koridoruna açılıyor.

Postanarşist bir hesaplaşma

Yazarın postanarşist müdahalesi anarşizm içinde bir tartışma parantezi açarak başlıyor. Anarşizm her ne kadar politika ve anti-politika arasındaki gerilimden beslenerek doğurganlığını artırsa da, klasik dönemi bakımından politik ideali ve etik ilkeleri Newmana göre Aydınlanmacı hümanizm kapanındadır. Bu epistemolojik paradigmanın bugün akıl ve ahlak tartışması yürütmek için ne kadar güncel olduğunu tekrar düşünmek gerekir, zira pozitivizm doğa bilimleri de dahil olmak üzere gerçeklikle kurulan ilişkinin tek yolu olma iddiasını uzun zaman önce yitirmiştir. Dolayısıyla Newman da anarşizmin baz aldığı birtakım değerleri temellendirmek için Aydınlanma düşüncesiyle nasıl mesafeleneceğine Emmanuel Levinas ve Reiner Schürmann etkisi altında bir sınır çiziyor. Hatta Aydınlama’yı takip eden bu geleneği sürdürme konusunda uzlaşan ama birbirine hasım çağdaş anarşist düşünürler Murray Bookchin ve John Zerzan’ı da kendi mesafelenme eleştirisine dahil etmiş.

SSCB deneyiminin ardından gerekli dersleri çıkartmayıp devletin egemen sınıfın baskı aracı olduğu tezini savunan Marksistlerin bugün bile kabul etmekte ve kavramakta zorlandığı devletin özerkliği tartışmasına Newman “politik olanın özerkliği” ile yeni bir açılım yapmaktadır. Bu teorik izahat bir şekilde başka bir yönetim organizasyonuna, başka bir örgütlenme formuna uzanan anarşizmin ütopist hedefleriyle örtüşmektedir. Siyasi alanda çağın toplumsal ihtiyaçları deneysel ifade pratiklerine kavuşsa da, teorik düzlemde bunları ifade edebilmek verili olmayan bir düzenin tahayyülü eşliğinde mümkündür. Newman, kıta Avrupası’nın radikal siyaset teorisiyle ilgilenen çağdaş isimlerinin anarşizmle kurduğu düşünsel ortaklığı anti-otoriter bir bağlamda inceliyor.

Saul Newman

Esasen Newman’ın postanarşist hesaplaşmasının iki kritik hedefi var. İlki siyaseten reçete yazan epistemolojik konumu ortadan kaldırmak ve anarşist ontolojiden o iktidar yerine tekrar bakmak. İkincisi, tam da bu sebeple reçete yazan iktidar yerinin ilga edilmesiyle ortaya çıkan boşlukta nasıl hareket edileceğine dair ilkeleri belirlemek. Kitabın en son kısmı da bu çerçeveden bakıldığında birtakım somut pratiklerin konumlandırılmasını içeriyor. Newman bu kısımda işaret ettiği örnekler aracılığıyla aslında anarşizmin son derece somut ve güncel biçimde deneyimlenmekte olan bir yapıp etme hali olduğunu gösteriyor; dahası, önümüze anarşizme yöneltilen ütopyacılık ithamını olgular eşliğinde düşündürten, eleştirel bir altlık koyuyor.

Kitap on beş yıl önce yazılmış olsa da bugünkü sorunlar ve tartışmaları kuşatabilmesi yönünden hâlâ güncel. Toplumsal sorunları güvenlik meselesi haline getirerek faşizmi aklayan liberal kanaat teknisyenlerinin hâlâ ekranlarda boy gösterebildiği bu dönemde Newman’ın yürüttüğü tartışma sadece ortamdaki kesif kokuyu dağıtan bir havalandırma kanalı açmakla kalmıyor, praksis için geniş bir sahanın bulunduğunu da gösteriyor. İlk yayımlanışından bugüne bakıldığında kitapta vurgulandığı gibi erişilmez bir gelecekte değil, yakın geçmişte de nüveleri serpilmiş ve bugün hâlâ gelişmekte olan politik mücadelenin kavranışına dair bir kılavuz sunulmuş.