Nostalji Cumhuriyeti

Mazi Peşinde Silinen ‘Türk’ün Melankolisi

Nostalji Cumhuriyeti

Mazi Peşinde Silinen ‘Türk’ün Melankolisi

DOĞAN GÜRPINAR

Telemak Kitap
2023
352 sayfa

27 Mart 2025

NECMİ SÖNMEZ

Bir kitabı elime ilk aldığımda başından sonuna kadar hızlıca çevirmek, varsa görsellerine bakmak gibi bir alışkanlığım var. Doğan Gürpınar’ın kitabının kapağını kaldırdığımda, iki sayfa olarak, muhtemelen Demokrat Parti’nin ilk vandal eylemlerden biri olan Vatan Caddesi’nin yıkıntılarının fotoğrafıyla karşılaştım. Son görsel ise bir kolaj: 1950’lerin sonunda Süleymaniye’ye asılan “Fatih Nur İçinde Yat” mahyası, Fatih’in görkemli mezarlık sandığı ile içinde sadece 4. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’i tanıyabildiğim asker fotoğrafları... Tarihçi Gürpınar’ın Cumhuriyet’in 100. kuruluş yılında yayınladığı bu çalışmayı bana sempatik gösteren görseller, toplam sekiz bölümden oluşan kitabın omurgasını ortaya çıkardığı gibi, çok katmanlılığının arkasına yerleştirilen “durum saptamalarını” içeriyordu. Nâzım Hikmet’in, Ahmet Haşim’in şiirleriyle başlayıp, Milli Bergsonizm 2023: Zaman, Mekân ve Nostalji sonsözüyle biten kitap, okuma zevkini kamçılayan sayısız detayla dolu.

Gürpınar, Türk entelektüel camiasının izleklerini dönemsel olarak büyüteç altına alırken, hem geç kalmış Osmanlı modernleşmesine hem de erken dönem Cumhuriyet aydınlanmasının temelini oluşturan “ne pahasına olursa olsun”a dayalı köktenci modernizme eleştirel bakıyor. Bu eleştiri biraz da onun ironiyi sevmesinden kaynaklanıyor. Ülkenin onar yıllık süreçlerinde belirginleşen paradigma değişimlerini ele alan yazarın ana yorumlama ekseni, modern, çağdaş olmaya çalışan toplumumuzun aslında bunun bedelini ödemeye yanaşmayan tavrını da ortaya koyuyor. Bu toplumsal karakteri daha önce son derece başarılı bir şekilde ortaya koyan Nurdan Gürbilek olmuştu. Gürbilek, başyapıtı Vitrinde Yaşamak-1980’lerin Kültürel İklimi’nde (1992, Metis Yayınları) sahte bir özgürleşme yalanıyla kurgulanan piyasaların özlerine inerken, kısa bir süre sonra bu piyasalarda ön plana çıkan eski arkadaşlarının iki yüzlülüğünü ortaya çıkarmıştı. Gürpınar’daysa, kitabın özellikle altıncı bölümünde ele alındığı gibi, kültür ortamının oluşturan kuşaklar arasındaki yakınlaşma “Narsisizm, Hınç, Coşku ve Nostalji” başlıklarında inceleniyor.

Kullanılan görsellerin künye bilgilerindeki savrukluklar, kaynak belirtilmemesi bir yana bırakılırsa, Gürpınar yazdıklarını simgeleştiren resimler, fotoğraflar bulmakta deneysel bir yaklaşım içinde. Son derece zengin bir resim atlasına sahip kitapta Tanpınar’ı boynundaki fotoğraf makinesiyle görünce, neden onun çektiği fotoğrafların bugüne kadar gün ışığına çıkamadığını düşündüm. Sahi, nerede Tanpınar’ın negatifleri? Gürpınar’ın dönemlere bakarken onlara şekil veren kişilerin anne ve babalarından, köklerinden de bahsederek, 1945 sonrasında sahneye çıkan figürlerin ruhsal dünyalarını hınzır bir şekilde ortaya çıkarması önemli bir çaba.

Ali Mümtaz Arolat, Burhan Toprak, Ahmet Muhip Dıranas, Ahmet Hamdi Tanpınar, Vedat Ar, İclâl Ar, Zeki Kocamemi, Süheyl Ünver, Zeki Faik İzer, Sabri Berkel.

Cumhuriyet’in 100. yıldönümü tuhaf bir şekilde onu kabul etmek istemeyen zihniyetlerin güçlendiği bir döneme denk geldi. Gürpınar işte bu noktada geçmişe bakarken “geçmişi kaybettik” çığlıklarına muzip, neşeli bir bakışla yaklaşıyor. Nostalji, mazi, kuşaklararası bir ruh durumu olarak yüz yıllık geçmişimizin öznesi gibi. Belki kendisinin mensup olduğu, tuzu kuru, yabancı dil eğitimi verilen okullarda iyi eğitim almış, çocuk yaşlarında çıkarılan pasaportla yurtdışının nimetlerinden de faydalanmış kuşakların bakış açısını ortaya çıkaran kitap, idealsizliğin 1950 sonrasında kabul gören ezici üstünlüğünü ortaya çıkaran bir yapıya sahip. Bu noktada ayrı, ayrıksı aydınları ve onların mücadelelerini, ütopyalarını yadsıdığı son derece açık. Nâzım Hikmet’in İnsan Manzaraları’yla açılan bir kitabın devrimci idealleri savunan kuşakların (Sertellerden Dino kardeşlere, Behçet Aysan’dan Latife Tekin’e) onurlu mücadelesine parantez açması beklenirdi.

Milliyetçiliğin pençesindeki güncel politik manzarayı Bergsonizmle keyifli biçimde yorumlayan Gürpınar, toplumsal belleğin odalarında ilerleyen kalemiyle bir depresyondan ötekine savrulan ülkenin toplu fotoğrafını çekmeye çalışıyor.