Eleştirel denemeler – III:

Mucizevi Göstergeler

Mucizevi Göstergeler

Edebi Biçimlerin Sosyolojisi Üzerine

FRANCO MORETTI

Metis Yayınları
2005
336 sayfa

3. baskı, 2021
çev. Zeynep Altok

26 Eylül 2024

SEMA VATANSEVER

Franco Moretti, Mucizevi Göstergeler’de yer yer alaycı ve ironik bir dille, öznel çıkarımlarda bulunmaktan geri durmayarak, günümüzde dahi dogmatik tahtını koruyan görüşler üzerine anti-tezler üreterek edebiyatı ve edebi eserleri toplumsal yapılar/olaylar ışığında, tarihsel okuma biçimiyle ele alıyor.

Çalışmada edebi türler, edebiyat tarihi, edebiyatın işlevi, Hegel’in ve Kant’ın estetiğe dair fikirleri; Frankenstein, Drakula, Balzac romanları ve kentli roman kişileri; Çocuk Kalbi, Pal Sokağı Çocukları, Misunderstood gibi başkişileri ve hedef kitlesi oğlan çocukları olan, “bildung ideali”ni barındıran metinler; Ulysses, Çorak Ülke ve nihayetinde bu bahislerin, edebi türlerin sosyolojik incelemesini takip eden üç denemede avangard edebiyat  ̶ kitle edebiyatı, sol kültür anlayışı ve devrimin gör(ül)me biçimleri; edebi biçimler, işlevselliği ve özerkliği, edebiyatın evrimi… konuları işlenmiştir.

Moretti bahsi geçen eserleri, düşünceleri, metin biçimlerini daima döneminin toplumsal-siyasi olayları perspektifinden değerlendirir. Böylece yapıtlar yazarlarının yanı sıra ve daha ziyade, bir toplumun ve döneme hâkim yaşantı ile düşünce biçimlerinin ürünü haline gelir. Bu da her ne kadar devleştirilen veya eleştirmenlerin, teorisyenlerin üzerinde uzlaştığı ve benzer şeyler söylediği eleştiri nesnelerine yönelik farklı görüşler üretse de, eserlerin bazı noktalarda alegorik, yüzeysel, indirgemeci, sembollerle yüklü ve hatta karikatürize okunmasına yol açıyor. Yine de çalışmanın hem özgün, cesur, parıltılı hem de aksayan, eleştiriye açık yönünü oluşturuyor. Aksi takdirde Eliot’ın Ulysses’te mit ve düzen dediğine  –benim de “Tutunamayanlar Romanının Metinlerarasılık Bağlamında Ulysses, Bozkırkurdu, Solgun Ateş ve Sebastian Knight’ın Gerçek Yaşamı Romanlarıyla Biçimsel İlişkisi” adlı tezimde ele aldığıma paralel şekilde– kaos ve düzensizlik demek pek mümkün değildir. Buradan itibaren, on bir bölümden oluşan kitabın “Uzun Veda: Ulysses ve Liberal Kapitalizmin Sonu” kısmına odaklanacağım.

James Joyce ve Ulysses hakkında bugüne dek pek çok çalışma yapıldı. Joyce biyografilerinin dahi Ulysses’e hatırı sayılır bir yer verdiği görülür. Richard Elmann, John Gross, Edna O’ Brien, Andrew Gibson, Vladimir Nabokov, Umberto Eco, Ezra Pound, T. S. Eliot… Joyce ve Ulysses üzerine kaleme aldıkları kitaplar veya yazılarıyla zikredilmesi gereken isimlerdendir. O halde Moretti’nin incelemesini farklı kılan nedir?

Franco Moretti

Moretti öncelikle Ulysses’in yazıldığı dönem ve yüzyılın İngilteresi’nin ekonomik, (bilhassa sanayi) siyasi ve toplumsal arka planını ortaya koyar. Ulysses ve James Joyce’u diğer çalışmalarının aksine İrlandalı özellikleriyle değil, İngiltere’nin sistemi içinde, İngiltere’de konumlandırır. Ulysses’i göstergeleri ve göndergeleriyle ideolojik bir evren olarak çözümler. (s. 246) Hatta “romanda ideolojiden başka bir şey yoktur” diyecek kadar ileri gider. (s. 246) Romanda kullanılan bilinç akışı tekniklerine de bu pencereden bakması ilginçtir:

“Bilinç akışı, (…) hiç de ‘içsel özgürlüğün’ ifadesi olmayıp bireyin esrarengiz ve denetlenemez güçlerce esir alındığının göstergesidir; öyle ki, bilinçsizlik akışı çok daha uygun bir terim olurdu.” (s. 223)

Moretti’nin biraz da Ulysses incelemesinin genelinde savunduğu sosyolojik gerekçeler nedeniyle böyle bir kanaate vardığı düşünülebilir. Zira Dorrit Cohn’un bu konudaki en sistematik çalışmalardan sayabileceğimiz Şeffaf Zihinler’de ortaya koyduğu gibi tek bir bilinç akışı tekniğinden söz edilemez ve bu tekniğin kendi içinde çeşitli paradigmaları, dilbilgisel kuralları, şartları, velhasıl tek bir nedene indirgenemeyecek denli girift bir yapısı vardır. Cohn tezimin bilinç akışı bölümünde değindiğim ve irdelediğim gibi, “zaman” ve “şahıs” başta olmak üzere temel gramer biçimlerini ölçüt kabul etmiştir. Moretti’nin içerik/anlam katmanında ve kimi yerlerde de tamamen ideolojiye indirgeyerek biçimsel (?) düzeyde çıkarımlarda bulunduğu bilinç akışını Cohn gramer, söz dizimi ve kendi içinde dallanıp budaklanan diğer teknikler (alıntılı monolog, anlatımlı monolog, ahenkli öz-anlatı, ahenksiz öz-anlatı, öz alıntılı monolog, öz-anlatımlı monolog, özerk monolog, vb.) ışığında ele alır.

Moretti’ye göre Joyce’un bize anlattığı şehir Dublin değil, kozmopolit atmosferiyle ancak Londra olabilir. Zaten Moretti’nin baktığı ve sosyolojik yapısını incelediği yerden müstakil olarak İrlanda’ya ve Dublin’e odaklanması beklenemez. Yani ortaya attığı sosyolojik hipotez ve çözümlediği yapısal ilişkiler bağlamında bu yaklaşım tutarlıdır. Öyleyse ben bunu bir adım öteye götürerek diyorum ki, eğer Ulysses’i İrlanda halkının kokuşmuş düzeninin ve Dublin manzaralarının ötesinde okuyacaksak yolumuz sadece Londra’ya değil, modernist akımın (felsefi manadaki modernizmi burada ayırmak gerekir) kuşattığı herhangi bir “kent”e ve bu kent içinde herhangi bir gün, serazat yürüyen herhangi bir kişiye çıkabilir. Artık destansı hayatlar ve kahramanlar yoktur. Labirente dönüşen ve özneyi yutmaya her an hazır bir şehir, modern hayatın sembolleriyle (reklam afişleri, limon rayihalı sabunlar, tereyağı, vb.) yeniden üretilen bir mekân tasavvuru vardır. Sıradan, kentli bireyin yirmi dört saat içinde geçen – tekniklerle zamanın eğip büküldüğü evinden çıkma ve şehirde yürüme hadisesi, destanlara/mitlere öykünüp yapısı bozularak, parçalanarak, küçültülerek bütünlüksüz, merkezsiz ve kaotik görünen biçim içinde dönüştürülür. Dolayısıyla Moretti, Eliot’ın Ulysses hakkındaki mit-tarih-düzen görüşüne [“Ulysses, Düzen ve Mit” (The Dial, 1923)] karşı çıkmakta haklıdır. Joyce’un destanların ortak yapısından (Ayrıca bkz. Joseph Campbell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu), özel olarak da Odysseia’nın başlıklarından/kurgusundan yararlanma amacı düzen vermek değil, bozulan düzeni –Moretti buna yüzey yapıda İrlanda’nın ama asıl olarak İngiltere’nin siyasi/bürokratik/sanayi krizi (liberal kapitalizmin krizi) der bir bakıma– metin üzerinden biçimle yansıtmaktır:

“Tüm bu sebeplerden ötürü bu çalışmanın hipotezi, Britanya’daki krizin özgül toplumsal niteliği ile Ulysses’in özgül edebi yapısı arasında bir ‘yapısal benzeşiklik’ bulunduğudur.” (s. 227)

Sonuç olarak, “Yazarın İngiliz toplumu karşısındaki teslimiyeti”, (s. 226) Ulysses’in ideolojiden ibaret olduğu ve bilinç akışı kullanımının da insan zihninin tamamen ideolojik aygıtlarla kuşatılmasının bir dışavurumu olduğu, Ulysses’in bütünüyle tüketim kültürünü ve İngiltere’nin siyasi/ekonomik/toplumsal yapısını yankıladığı, kriz edebiyatının bir ürünü olduğu, vb. cinsten indirgemeci çıkarımlara/genellemelere rağmen Moretti’nin incelemesi Ulysses’i ve göndergelerini başka bir gözle okumak isteyenler için özgün bir kaynak hüviyetindedir.