
Amsterdam Üniversitesi Edebiyat ve Kültürel Analiz Bölümü’nde öğretim üyesi olan Özge Baykan Calafato’nun doktora tezinden yola çıkarak hazırladığı Modern Türk Vatandaşının İnşası, erken Cumhuriyet tarihine farklı bir pencereden bakarak zengin bir toplumsal tarihi konu edinmekte…
Özge Baykan Calafato, İzmir’de bir antikacıda bulduğu bir fotoğrafı anlatarak başlar fotoğraflarla erken Cumhuriyet tarihi içindeki yolculuğuna: “Her şey bu fotoğrafla başladı.” Ve devam eder:
Utangaç genç bir kadının elini tutan genç adamın naif, mahcup gülümsemesi, kameraya bakarken kadının yüzünde beliren zarif tebessüm, arka planda dört genç hanımefendiden oluşan izleyici topluluğu, renkli camlarla donatılmış boş bir salon, dışarıda güneşli bir bahçe ve mükemmel bir kompozisyon yaratabilmek için onları ortalamaya çalışan fotoğrafçının bakışı beni adeta cezbetmişti.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında yurttaşların modern ve seküler bir “kimlik” edinmesini seçilmiş fotoğraflar eşliğinde inceleyen Calafato’nun Modern Türk Vatandaşının İnşası kitabı: “Fotoğraf ve toplumsal cinsiyet”, “Fotoğraf ve beden”, “Fotoğraf ve mekân”, “Fotoğraf, maddesellik ve dil” başlıklı dört bölümden oluşmakta. “Orta sınıf” merkezli bu inceleme hem devrimlerin gelişimini hem de bunu “belgeleyen” fotoğrafların bu gelişimdeki rolünü birçok yönüyle ele almakta.

Cumhuriyet’in ilanından sonraki yıllarda gündelik hayatın ne denli baş döndürücü bir hızla değiştiğini, o değişimin hızını belki bugün tam olarak anlayamayabiliriz. Hayatın her alanında yaşanan bu değişime uyum sağlamaya çalışanların ya da bu değişime karşı çıkanların hikâyeleri tarih kitaplarında yer almaz. Kadın erkek ilişkileri, aile, eğitim, çalışma hayatı, moda, eğlence… ve daha pek çok konuda bu değişimin yurttaşlar üzerindeki etkileri farklı disiplinlerde akademik incelemeler gerektirmekte.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında yurttaşlar fotoğrafla kentli orta sınıfın tercihi fotoğraf stüdyoları, kırsal bölgelerde ve kentlerin yoksul mahallerinde yaşayanların tercihi seyyar fotoğrafçılar –alaminüt fotoğrafçılar– ve o zamanlar sayıları çok az olan bir fotoğraf makinesine sahip şanslı amatörler sayesinde tanışır. Her şey hızla değişirken günlük hayata yeni giren fotoğraf da bu değişime ayak uydurur. Başlangıçta resmî evraklar için gerekli olan “fotoğraf”, daha sonra okul, nişan, düğün, doğum, doğum günü, sünnet ve lohusa gibi “özel günlerin” bir ritüeli haline gelir. Fotoğrafların elden ele, şehirden şehire dolaşımı hem fotoğrafın yaygınlaşmasına hem de fotoğraflarda “görülen hayatın” basının da yardımıyla “asri hayat simgesi” olarak yerleşmesine neden olur.
Geçen yıl yitirdiğimiz Prof. Dr. Zafer Toprak, Bir Yurttaş Yaratmak: Muasır Bir Medeniyet İçin Seferberlik Bilgileri kitabında Cumhuriyet’in simgeleri hakkında şunları yazar:
Yurttaş kimliğinin oluşumunda hak ve özgürlüklerin kazanımı geniş bir zaman dilimine yayılır. Ancak Cumhuriyet devrimleri bu kazanımların ortak paydasını oluşturur. Cumhuriyet için önce simgeler gelir. Dış görüntü önemlidir. Görsel boyut giderek derinlik kazanır. Bundan böyle şapka, giyim kuşam, Latin harfi, ve bir dizi görsel öğe yurttaş kimliğinin tuğlalarıdır. Belki de Osmanlı’dan kopuşun en belirgin göstergesi bu dışavurumcu yurttaş arayışıdır.

Erken Cumhuriyet’in “asri hayat” yansımaları ya da başka bir deyişle “simgeleri” arasında “Cumhuriyet kadını” öne çıkıyordu. “Cumhuriyet’in ilk yıllarının popüler sloganıyla ‘muasır medeniyetler seviyesi’nin üzerine çıkmayı hedefleyen Kemalist devrim, kadının özgürleşmesini özellikle önemsiyordu” diyen Calafato, farklı fotoğraflarda kadının toplumsal alandaki rolünü irdelerken aynı zamanda mekân, zaman ve kişiler üzerinden erken Cumhuriyet devrimlerinin izlerini sürmekte.
İster stüdyolarda ister seyyar fotoğrafçılarda isterse de aileden birinin çektiği bu fotoğraflar itinayla saklanan fotoğraf albümlerine hafızalarda yaşamak üzere yerleştirilir. Nurullah Ataç, Temmuz 1938 tarihli Foto Magazin dergisine yazdığı “Fotoğraf Albümü” başlıklı yazısında bu albümlerin önemini şu satırlarla anlatır:
Fotoğraf albümü… Hani şu beyaz kalan kâğıttan yapılıp hafif sarılaşmış albümler vardır; işte onlardan biri… İçindeki kırmızımtrak ‘glase’ fotoğraflar da hayli solmuş, hayli uçmuştur. Adeta bir rüya halini almıştır. Hatıralara solukluk, o uçukluk ne kadar da yaraşır!

Sararmış albümlerden topladığı fotoğraflardan gündelik hayata dair kıymetli bilgiler edinerek Cumhuriyet’in ilk yıllarında kentli orta sınıfın sosyal tarihini ele alan Calafato, bu kapsamlı çalışmasını şu sözlerle anlatmakta: “Bu çalışmada, yeni Cumhuriyetçi Türk kimliğinin sınıflandırılmış ve cinsiyetlendirilmiş yapısını ortaya koymak için modern Türk vatandaşının inşasında orta sınıf temsilcilerinin rolünü irdeleyerek kentli orta sınıf erkek ve kadının modern kimlik inşasında fotoğrafı nasıl kullandığını ve bu kimliğin Kemalist devletin teşvik etiği makbul vatandaş imgesini nasıl müzakere ettiğini göstermeyi amaçlıyorum.”
Özge Baykan Calafato, Cumhuriyet’in ilk yıllarına ait fotoğraflarla yurttaşların gündelik yaşamdaki yerini, fotoğrafın ülkemizdeki gelişim sürecini ve Cumhuriyet’in yeni bir vatandaş yaratma serüvenini anlatan kitabında erken Cumhuriyet tarihine farklı bir okuma yaparak son yıllarda örnekleri çoğalan sosyal tarih çalışmalarına bir yenisini eklemekte. Kitap yerel fotoğrafçıların arşivlerinin ne denli büyük bir hazine olduğunu, kurumların özellikle de yerel yönetimlerin bu arşivlere mutlaka sahip çıkmaları gerektiğini düşündürüyor. Yoksa birçok şey gibi onlar da yok olacak…