Knockemstiff:

Hayalet bir kasaba için gezi rehberi

Knockemstiff

DONALD RAY POLLOCK

İthaki Yayınları
Temmuz 2024
200 sayfa

cevap. Avi Pardo

1 Ağustos 2024

EMRE AĞANOĞLU

İlk romanı Düş Yakamdan Şeytan’la, o sayfalarda özenli bir anlatımla şekillendirdiği şiddetle adından söz ettirmişti Donald Ray Pollock, fakat yazarlığı o güçlü romana varmadan sona erseymiş de, belli ki natüralist gelenek içerisinde kendine iyi bir yer edinecekmiş. İlk öykü toplamına, nihayet Türkçeye gelmiş Knockemstiff’e (2008) bakarak söylüyorum bunu.

Tek bir ömre iki farklı hayat sığdırmış insanlardan Pollock. Ohio’daki, öykü toplamına adını veren kasabanın yerlisi, 1954 doğumlu yazar elli yaşına kadar bölgedeki kâğıt fabrikasında işçi ve kamyon şoförü olarak çalışmış bir mavi yakalıydı. Yarım asrı devirdikten sonra, hayatının geri kalanının kasabalılarınkine benzemesini istememiş olacak ki, Ohio Üniversitesi’nin İngilizce bölümünde eğitime başladı ve ilk öykü kitabını, Knockemstiff’i yayımladı. Bu kitabı üç yıl sonra Düş Yakamdan Şeytan izleyecekti. O romanın da etkisiyle, 2012’de prestijli Guggenheim bursuyla ödüllendirildi Pollock. İster Talih Cesurdan Yanadır diyelim, ister doğuştan yazar olan biri hak ettiği yere geç de olsa gelmiş diye arkamıza yaslanalım, sonuç değişmeyecek: Kitapları yirminin üzerinde dile çevrilmiş bir yazar var karşımızda.

Yirmi-otuz yıllık bir kesitte gezinen on sekiz öykülük Knockemstiff’e sol anahtarı bulmak zor değil neyse ki; kitabın açılışındaki “Gerçek Hayat”, yazarın üslubu kadar kitabın da baskın tonlarını da belirleyen bir şiddet masalı. İlk başta Pollock’ın sırf okurun dopamin haznesinin altına raptiye yerleştirmek için bir işlenmemiş sapkınlıklar silsilesini katettiği düşünülebilir; ne var ki sayfaları dip akıntısı gibi sürükleyen gerginliğe bakınca, kurmak istediği evrenin üzerine titreyen bir edebiyatçı gördüğümü belirtmeliyim. Nitekim sözünü ettiğim öyküde ergenlik dönemindeki bir çocuğun şiddetle tanışmasını, kendini ruhsal açıdan kıstırılmış hissedeceği bir erginlenme töreni olarak çiziyor Pollock.

Öykülerin kurtulma ümitlerinin pek de gerçekçi olmadığı bir kasabada geçmesi, bir tanesinde rastladığımız kötü bir karakterin sayfayı çevirir çevirmez yok olmadığını bilmemiz, iki kapak arasını mesken tutmuş klostrofobinin dağılmamasının asıl nedenlerinden biri tabii; kasabanın kamusal alanlarının silinmeye yüz tutmasıysa boğuntuyu derinleştiriyor. Yabani otların altında görünmez olmuş beysbol sahası, yıkıldı yıkılacak kilise, paslı karavanlara teslim olmuş kamp alanı derken, yakınlardaki kâğıt fabrikasından yükselen pis dumanın dış dünyadan soyutladığı kasabanın kendine geleceksizlikten, adi suçlardan ve unutulduğu ölçüde öfkenin gıdasına dönüşen hayallerden bir gerçeklik kurduğuna şahit olacağız. “Kutsanmış”ta okuduğumuz üzere, uyuşturucu müptelası bir babanın oğlunun sağır ve dilsiz olmadığını dahi çok sonradan fark edebildiği, “Devlerin Savaşı”ndaki gibi, bir çocuğun karınca yuvasını ateşe verdikten sonra, elinde bıçakla, ödipal oyunlar için annesinin yatağına sokulabildiği, “Disiplin”deki gibi, spor meraklısı babaların çocuklarını steroidlere boğarak ölümün kıyısına taşıdığı bir yer burası.

Yeni nesillerin mutlu ya da mutsuz evlilerin planlamasıyla değil, etin zorlamasıyla, zihnin kayıtsızlığıyla ortaya çıktığı yerlerden Knockemstiff. Cinsellik güdüleri bedeni doyuran bir öğeden ziyade, yok olmamakta direnen bir tuvalin istismar ettiği zihinlerin tezahürü çünkü: Zekâ özürlü kadınlara tecavüzle, kardeşler arası ensestle başlayan o listeyi, öyküler ilerledikçe oyuncak bebeklerle, şekerlemelerle oynanan erotik oyunlara dek vardırıyor Pollock. “Haplar”isimli hikâyede arkadaşının tavuk temizlediğini gören anlatıcının ona tavukla sevişip sevişmeyeceğini sormasına şaşmamalı.

Donald Ray Pollock, bir zamanlar çalıştığı kâğıt fabrikasına bakan bir tepede

Öykülerin odağında yalnız, ahlaken muallakta karakterlerin olması, şehvetin, şiddetin kaynattığı beden sıvılarının kendine akacak vesileler araması akla Chuck Palahniuk’in mütecaviz evrenlerini getirecektir. Donald Ray Pollock’ın karakterlerini güdüleyen temel prensibin Palahniuk’in aksine haz değil, her şeye rağmen hazzın reddi olduğunu düşünüyorum ama. Hayaletlerin safına bütünüyle geçmemek için belli ki yerlilerin geleceksizliğine tutunan Knockemstiff’te şehvet, şiddet bedeni değil, bakımsızlığı, ilgisizliği besliyor. Bu ölçüde marazileşmiş bir besin zincirinde damak tadı ikincil derecede önemli olacaktır. Karnını doyurmayı yaşamak sayan o coğrafyada uyuşturucu müptelalarının, tecavüzcülerin, geleceğin tacizcilerinin ve firarilerin de aynı işi göreceği fikrinde Pollock.

Natüralizm bu nedenle kaçınılmaz. Zola’nın Les romanciers naturalistes’te çerçevesini çizdiği boyutta bir kuramsal kaygıyla yazdığını söylemeyeceğim Pollock’ın. Ne var ki öykülerini çözüme ulaştırırken okurun aklına hemencecik gelecek hamleleri yeğlememesi, Zola’nın dikkat çektiği uyarılarla buluşturuyor onu: Yaşamın tamı tamına yeniden üretilmesi, sıradışı karakterlerin, olay örgüsünün yokluğu. O suskunluklara uzanırken Flannery O’Connor’ın, John Cheever’ın olanca derinliğiyle sergilediği o işlenmemiş duyguların zincirlerinden, Joyce’un öykülerini biçimlendiren sessiz aydınlanma anlarından, Conrad’ın kişiliği kendinden şüpheye düşüren ruhsal sınavlarından ilham aldığını hayal etmek de zor değil Ohio’lu yazarın.

Kitabın son öyküsü “Kavgalar”da çekip gitmeyi başarabilmiş Bobby’nin kasabaya ziyaretini anlatıyor Pollock. Gördükleri sarsacaktır Bobby’yi, zira kasabada zaman orayı bıraktığı günde donup kalmış gibidir. Hiçbir şey değişmemiştir orada ve kendisine kurduğu sözümona yeni hayatın beş ay önce terk ettiği alkole bir daha dönmeme uğraşından ibaret olacağını hisseder. Gitmek isteyenlerin çoğu kez geri döndüğü, her ne kadar nadiren görünse de, sahiden gidebilenlerinse yola çıktıklarından daha da geleceksiz bir limana varabildiği kasabalardan Knockemstiff.