N. Can Kantarcı'nın yeni kitabı: İdük

İdük

N. CAN KANTARCI

İthaki Yayınları
Şubat 2024
120 sayfa

2 Mayıs 2024

SÜLEYMAN TURNA

Editör, yazar ve çevirmen N. Can Kantarcı’nın yeni kitabı İdük, İthaki Yayınları etiketiyle geçtiğimiz günlerde raflardaki yerini aldı. Bir bilimkurgu novellası olarak “İdük”, Türkiye’ye düşen yabancı bir cismin yarattığı olayları trajikomik bir üslupla anlatıyor.

İstanbul’un Fethi’nin yıldönümünde Dünya atmosferine yabancı bir cisim giriyor ve İstanbul boğazına düşüyor. İnsanlar daha bunun şaşkınlığından kurtulamamışken, yabancı cisim boğazın sularından yavaş yavaş çıkıyor ve Marmara Denizi’nin orta yerinde dik bir biçimde duruyor. Üstelik tetrahedronik silindir şeklindeki bu yabancı cisim kocaman bir şey; yüksekliği 69 metre, genişliği 10 metre.

Hal böyle olunca sadece Türkiye’nin değil bütün dünyanın dikkati bu cisim üzerinde toplanıyor ama Başkan, bu bizim iç meselemizdir, diyerek onları saf dışı bırakıyor. Üstelik bununla da yetinmiyor, hemen bir Yabancı Cisim Dairesi (YACİDA) kurduruyor ve onlardan anbean rapor istiyor.

YACİDA incelemelerini yaparken, yabancı cisim denizdeki balıkları çoğaltıyor, İstanbul’un havasını temizliyor, toprağı daha bereketli bir hale getiriyor; buna karşın insanlarda baş ağrısı, mide bulantısı gibi rahatsızlıklara sebep oluyor. Başkan ve şürekâsı işin kazancına bakıp yabancı cismi kutsarken, başta Serbest Radikaller olmak üzere pek çok kişi de yaşanan problemlere dikkat çekiyor. “İdük” işte bu çekişmeyi ve yabancı cismin yarattığı etkileri konu ediniyor.

Kantarcı’nın mekânı İstanbul. Olayların geçtiği yılsa belli değil. Ancak genel atmosfer tarifinden anladığımız kadarıyla, 2024’le aman aman bir zaman farkı yok. Memleket yine aynı memleket; teyzesiyle, dayısıyla, milliyetçisiyle, cahiliyle... aynı.

Yıl tahmini yapmamızın bir sebebi de siyasal dengeler. Kitabın girişinde her ne kadar “Gerçek kişi ve kurumlarla bir alakası yoktur” ibaresine rastlasak da, siyasal atmosfer ve ilişkiler, belli başlı karakterlerin karşısına kolayca bir ok çıkarmamıza sebep oluyor. Bu da bizi ister istemez siyasal mizahla bezeli, trajikomik bir metin okuduğumuz hissine götürüyor.

Başkan’ın tavrı, düşünme biçimi ve düşündüklerini yapma şekli ortada. Ayrıca mutlak yetkiye sahip biri Başkan; muhafazakâr, az biraz delikanlı, çok fazla da çelişkili, çıkarcı ve birilerini düşmanlaştırmada mahir. İdük adındaki yabancı cisim denize, havaya ve toprağa “bereket” verince, onu yerli ve milli ilan etmek için kökü ta Orta Asya’ya dayanan bir tarihçe uydurulması da yine Başkan’ın marifeti.

N. Can Kantarcı

Beri yandan, Başkan’a ve İdük’e muhalif olanların gerçekleri açığa çıkarma uğraşıysa gerçeği daha bir bilinmeze itiyor. Böylece İdük bir yönüyle kıyamet vakti dünyaya inen bir Mesih, bir yönüyle de eski bir vakitte kaleme alınmış bir “kurgubilim” romanı haline geliyor. Kantarcı da zaten başından beri İdük’ün neden ve ne şekilde Dünya’ya geldiğini, bir amacı olup olmadığını, başka bir yaşam formuyla ilişki kurup kurmadığını vs. söylemiyor. Dolayısıyla biz de, Kantarcı’nın keskin neden-sonuçlarla çevrili, bolca macera, bolca entrik savaş ve çekişme barındıran, görsel şovu yüksek bir bilimkurgu kitabı yazmak niyetiyle masaya oturduğunu düşünmüyoruz. Aksi gibi akla ilk gelen şey Stanley Kubrick’in, Arthur C. Clark’tan uyarladığı 2001: A Space Odyssey filmi oluyor. Filmin açılış sekansında insansı maymunların ortasına düşen fallik monoliti hatırlıyorsunuzdur. O monolit bir süre sonra insansı maymunların alet kullanmasına sebep oluyor ve gelişmeler bu şekilde başlıyor.

Zaten İdük de Marmara Denizi’nde fallik bir obje olarak durduğunda, insanlar o insansı maymunlar gibi tepki gösteriyorlar. Bu yönüyle İdük’ü bir tür ayna olarak görebiliriz. İnsanın içindeki hırsı ve iktidarı gösteren bir ayna. Zira her iki örnekte de evrime sebep olan gelişme, bir zaman sonra yok oluşu doğuruyor.

“İdük”ün en az konusu kadar ilginç olan diğer bir yönüyse üslubu. Kantarcı kitabı iki bölüme ayırıyor. İlki, Serbest Radikaller’in halka teşhir ettikleri Tetkik Raporu, ikincisi Bilimsel Keşif Raporu. Tabii rapor sadece bölüm ismi değil, Kantarcı bütün kitabı gizli bir devlet raporu olarak yazmış: Mesafeli, manipülatif ve bolca -dır, -dir’li cümlelerden ibaret “İdük”. Bunun radikal bir tercih olduğunu söylemek gerek. Radikal ve etkili. Zira Kantarcı bu sayede istediği bürokratik havayı yaratıyor, ama yine aynı tercih, karakterler ve olaylarla duygusal bir bağ kurmamıza engel oluyor.

“İdük” kısa bir kitap. 120 sayfa. Kantarcı’nın ikinci kitabı.

Meraklısına duyurulur!