
“Görünmez Kentleri Okumak’ı okumak en az Görünmez Kentler’i okumak kadar meşakkatli, çünkü kitap Calvino’ya nazire yaparcasına anlamın sınırlarını genişletiyor. Bunu yaparken de başka metinleri, başka tecrübeleri oyuna dahil ediyor.”
Katkılar: Abdullah Başaran • Emirhan Kurtuluş • Bülent Ayyıldız • May C. Peckham • Esma Yayla • Beyza Yıldız • Meltem Bali • Mary C. Rawlinson • Barışcan Demir • Mihriyenur Yetik • Betül Sarı & Oktay Orhun • döndü şahin & Barışcan Demir • Martin Mclaughlin • Aydan Aksakal Çakır • Merve Yalçın Pelit • Hacer Meryem Kor • Sümeyye Yıldız
Calvino şüphesiz zor bir işe girişmiş, kurmacanın sınırlarında sınırları aşarak her biri kendine özgü elli beş kent yaratmıştı. Abdullah Başaran’ın editörlüğünde okurla buluşan Görünmez Kentleri Okumak: Sınırlı Mekânda Sınırsız İmkânlar ise bambaşka zorlukların kapısını aralıyor. Kitap Görünmez Kentler’e ve Görünmez Kentler’den bir yolculuğa çıkarken, bu kentlerin göstergelerini ve imgelerini çözümlerken aynı zamanda yeni yollar, yeni kıvrımlar yaratıyor.
Üç ayrı bölümden ve on altı metinden oluşan kitabın ana başlıkları şöyle: “Metinle Metne Karşı Okumalar: Mekân, Anlatı, Hayal Gücü”, “Metinle Metne Karşı Konuşmalar: İmgeler ve Simgeler” ve “Metinle Metne Karşı Oyunlar: Yerler, İzler, Ayrımlar”. Ana başlıkların içinde sıralanmış ve ana başlıkları kendi içinde ayıran, “Ara Yol”, “Dehliz”, “Geçit” ve “Köprü” başlıklarını taşıyan ara bölümler de dikkatlerden kaçmıyor. Henüz “İçindekiler” bölümü incelenirken bile, kurulan başlık mimarisi kitabın nasıl bir anlam çeşitliliğine sahip olduğunun ipuçlarını veriyor. “İçindekiler”den geçip “Önsöz” bölümüne geldiğimizdeyse, Abdullah Başaran, Calvino’yu neden sevdiğimize ve Görünmez Kentler’i niçin okumamız gerektiğine dair tatmin edici yanıtlar veriyor. Sayfaları karıştırdıkça dikkatlerden kaçmayan bir başka “metin” ise Sümeyye Yıldız eskizleri. Bu eskizler adeta Calvino’nun kentlerini yeniden tasarlıyor, yeniden okuyor, yani metinle ve metne karşı okumalara ortak oluyor. Nihayetinde eskizlerine dahi yakın okuma yapılabilecek bu kitaptaki on altı metnin her biri bağımsız bir değerlendirmeyi hak ediyor, ancak böyle kısa bir tanıtım yazısında seçim yapmak maalesef kaçınılmaz.
Abdullah Başaran’ın “Görünür ile Görünmez Arasında Metin” başlıklı yazısı, Merleau-Ponty’nin “görünür-görünmez” ayrımından yola çıkarak Görünmez Kentler’in hem görünen surlarını hem de karanlıkta kalmış köşelerini ele alıyor. Böylece görünürdeki görünmezleri yahut tam tersini açığa çıkarmak mümkün hale geliyor. Başaran’a göre Calvino bu elli beş kent aracılığıyla kentlerde sıkışmış modern insan için bir “yaşam kılavuzu” (s. 27) sunuyor. Hiç yaşamamış kentlerin kanlı canlı kentlere meydan okuması, okurun görünür ile görünmez arasında “alıkonmasına” ve “geçişlerin yaşandığı eşikte” kalmasına neden oluyor ki, (s. 21) bu husus, yazıda da vurgulandığı gibi, Calvino metinlerinin, özel olarak da Görünmez Kentler’in başat özelliklerinden biri.

Başaran’ın işaret ettiği görünür ve görünmezlerin yanı başında Calvino’nun “sessizlikleri” de merak uyandırıcı. May C. Peckham’ın “Kurtuluşa Doğru: Italo Calvino’nun Uyanık Fenomenolojisi” başlıklı çalışması bu bağlamda hayli dikkat çekici. Peckham, Görünmez Kentler’in “sessizlik”lerine odaklanıyor. Calvino’yu adeta bir fenomenolog olarak konumlandıran yazar onun metinlerindeki sessizliklerin peşine düşüyor. Bu sessizlikse “anlık şeylerin farkındalığından” (s. 132) doğan bir kurtuluş umudunda kendini açığa çıkarıyor. Biliyoruz ki kelimelerin, kavramların ve dolayısıyla anlatıların duvarlarının yıkıldığı bir evren yaratan Calvino için okur ve metin arasındaki ilişki her zaman çok yönlü, çok oyunlu, bol etkileşimli bir ilişkidir. Peckham bu katmanlı ilişkide hem metnin hem de okurun dönüşmesi gerektiğini vurgulamaktan geri durmuyor. Daha doğrusu, Calvino’nun asıl istediğinin tam olarak bu olduğunu gösteriyor.
Metnin ve okurun iç içe geçtiği, dönüştüğü Calvino evreninde deneyimi salt özneye indirgeyen, şeylerin değiştiren gücünü yok sayan, güdük bir kendiliğe değil, doğurgan ve kapsayıcı bir yolculuğa davet edildiği aşikâr. Tam da bu noktada Mary C. Rawlinson, Calvino’nun kentlerinde yolculuğun neliğini sorguluyor: “Uzak Mesafeler: Turlama, Gezi ve Turizm Etiği.” Bu metinde Rawlinson, Proust’tan Baudrillard’a, metinler arasında mekik dokuyarak birçok ayrım yapıyor. Bu ayrımların içinde en dikkat çekeniyse “Gezgin” ve “Turist”. (s. 233-234) Turistliğin hep aynı olana düşkün olduğunu, dünyanın her yerinin eylemin merkezinde kendisi olması sebebiyle turist için aynı olduğunu belirten Rawlinson, gezginliğin ise başka bir deneyim sunduğunu, gezginin şeylerin kendiliğine yönelip eylemin “etimolojisine” (s. 234) indiğini vurguluyor. Calvino’nun istediği yolcu olarak da elbette gezgini işaret ediyor. Gezginse sınırsız ihtimaller içinde kaybolmayı vaat eden bir sembole dönüşüyor.

İhtimaller demişken, kitapta dikkatlerden kaçmayan bir okuma da döndü şahin ve Barışcan Demir’e ait. “Diyalog: Kendi Labirentinde Calvino’yla Bir Satranç Partisi” başlıklı bu okuma, satrancın sınırsız ihtimalleriyle Calvino’nun sınırsızlıklarını yokluyor. Büyük satranç ustası Mihail Tal’ın “önce feda et” mottosunun getirdiği tekinsizlik ve heyecanın, Calvino’nun kurduğu labirenti anlamada yardımcı olduğunu görmek fazlasıyla ilginç. Mekânın oyuna dönüştüğü bu okumada, Calvino’nun kentlerinde atılan her adım esasında bir hamle.
şahin ve Demir’in, metinler-arasılığın da sınırlarını zorlayarak yaptığı okumada mekânın oyuna dönüştüğü, sınırların belirsizleştiği aşikâr. Aslında belirsizlik, müphemlik Calvino kentlerinin alametifarikalarından. Kitapta bu belirsizliği en iyi ifade eden metinlerden biriyse Aydan Aksakal Çakır’a ait. Görünmez Kentler’i “Palimpsest Mekân: Görünmez Kentler” metniyle okuyan Çakır, Calvino’nun kentlerini üst üste geçmiş, merkezsiz, başlangıçsız, palimpsest mekânlar olarak yorumluyor. Gerçekten de Calvino’nun kentlerini başından, ortasından yahut sonundan başlayarak okumak mümkün ya da bu kentlerin aslında binlerce başka kentten beslenen sembolik değeri de yadsınabilecek gibi değil. Dahası, Çakır’ın yazısı Görünmez Kentleri Okumak’ın tamamını da bir bakıma ele veriyor. Nitekim bu kitap, Calvino müphemliğini, başlangıçsızlığını, merkezsizliğini çözen bir kılavuz olma niyetinde değil. Daha doğrusu, bunlara çözüme kavuşturulması gereken problemler olarak bakmıyor. Bunun yerine, merkezsizliğe, müphemliğe, başlangıçsızlığa ortak olma derdinde.
Görünmez Kentleri Okumak’ı okumak en az Görünmez Kentler’i okumak kadar meşakkatli, çünkü kitap Calvino’ya nazire yaparcasına anlamın sınırlarını genişletiyor. Bunu yaparken de başka metinleri, başka tecrübeleri oyuna dahil ediyor. Felsefeden, mimarlıktan, edebiyattan, sosyolojiden, teolojiden beslenen bu kitap, “Metinle ve Metne Karşı” okumalarla katmanlaşan, derinleşen bir anlam dünyası inşa ediyor. Böylece Görünmez Kentler’in sunduğu yolculuk imkânları da çeşitlenmiş oluyor.