
Bazı kitaplar vardır ki okurken kendinizi tamamen kaybolmuş hissedersiniz. Bu deneyim bazen sizi korkutur, bazen de bilinmez bir yere çeker. Gökevi Hayalet Gezileri benim için tam anlamıyla böyle bir yolculuktu. Beliz Güçbilmez’in derslerinde öğrendiğim "tohum metodu" burada aklıma geliyor: Yazarı bu kitabı yazmaya iten ilk duygu neydi? O ilk tohum nereden ve nasıl atıldı, büyüyerek böyle bir esere nasıl dönüştü?
Japon çizer ve yazar Sakatsuki Sakana, bu kitabıyla okuyucuyu uzayın derinliklerinde hem fiziksel hem de ruhsal bir yolculuğa çıkarıyor. Zeynep Ezgi Zümbül'ün çevirisiyle Kasım 2024'te Yuzu Kitap tarafından yayınlanan eser, yalnızlık, keşif ve evrenin enginliği üzerine kurulmuş bir anlatı sunuyor. Orijinal adı Planetarium Ghost Travel olan bu eser, ilk kez Nisan 2021'de Pie International tarafından Japonya’da yayımlandı ve 2023’te Bologna Ragazzi Ödülleri’nde Genç Yetişkin kategorisinde ödül kazandı. Eser bugün Fransızca, Korece, Çince ve İtalyanca dahil pek çok dile çevrilmiş.

Sakana
Sakatsuki Sakana’nın çizimleri, yumuşak ve nostaljik. Sessizlik ve sade detaylar, okuyucuyu hem huzurlu hem de melankolik bir atmosferin içine çekiyor. Yalnızlık teması, hem çizimlerde hem de hikâyede yoğun bir şekilde hissediliyor.
Kitap, dört ana bölümden oluşuyor. Her bölüm, farklı bir gezegenin metaforik anlamlarını çözmeye odaklanıyor. İlk bölümde, terk edilmiş veya pasif hale gelmiş gezegenlerde dolanıyoruz. Kahramanımız bu gezegenlerin geçmişindeki canlılık izlerini ararken, bu yerlerin artık birer anı deposu olduğunu fark ediyor.
İkinci bölüm, "Uykusuz Çocuk" olarak anılan kahramanın Ay’a yaptığı yolculuğu konu alıyor. Hayal ve gerçek arasındaki ince çizgide yürümeye çalışan bu hikâyede, melankoli ve aile bağları dikkat çekiyor. Kahramanımızın ablasının uyanmaması, hüzün duygusunu daha da derinleştiriyor. Kitap manga formatında olsa da merkezinde yine aile dramı yer alıyor.
Üçüncü bölümde, farklı gezegenlere yaptığımız yolculuklarla orada yaşayan insanların kültürel farklılıklarını ve bu gezegenlerde yaşanmış hikâyelerin izlerini görüyoruz. Her gezegen, insanı düşünmeye sevk eden detaylarla dolu.
Son bölümde ise kahramanımız abisiyle bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolculuk, yas tutmayı öğretirken aynı zamanda döngüsellik kavramını sorgulatıyor. Gezegenin merkezindeki ağaç, hayatın devamı ve zamanın sonsuz döngüsü için çarpıcı bir metafor sunuyor. Bu bölüm, uyku ve ölüm kavramlarının ardındaki anlamı sorgulatıyor: Uyku nedir, ölüm nedir ve ardında ne vardır?
Gökevi Hayalet Gezileri, yalnızca bir hikâye değil; evrenin büyüklüğü ve bireyin bu büyüklük içindeki yerini sorgulatan bir deneyim. Her gezegenin barındırdığı hayaletler, geçmişin izleri olarak çıkıyor ve okuyucunun hikâyeye duygusal bağ kurmasını sağlıyor. Eser, yalnızlık, keşif ve insanın evrendeki yerini sorgulama üzerine kurulu. Sakatsuki Sakana'nın bu kitabı yazmaya iten duygusunun, evrenin büyüklüğü karşısında duyulan hayranlık ve insanın küçük ama anlamlı varlığını keşfetme arzusu olduğunu düşünüyorum. Yazar, çizimleriyle bu duyguya hem görsel hem de anlatısal bir boyut kazandırmış. İlk tohum büyük ihtimalle Sakatsuki Sakana'nın uzay ve kozmosa duyduğu derin hayranlıkla atıldı. Yazarın şiirsel ve meditatif anlatım tarzı, görsel zenginlikle birleşerek bu tohumun büyüyüp serpilmesini sağlamış. Her gezegen, yazarın insanlık ve evren üzerine düşüncelerinin farklı bir metaforunu temsil ediyor.
Manga kültürü, Batı anlatılarına göre çok farklı bir yapıya sahip. Daha az doğrudan açıklama, daha çok çağrışımla anlama açık bir tarz içeriyor. Bu da okuyucuyu kendi hayal gücünü kullanmaya zorluyor. Gökevi Hayalet Gezileri gibi eserlerde hikâye, çizimlerle iç içe geçtiği için okurken "doğru hikâyeyi mi okuyorum?" diye sormam bana pek garip gelmedi. Manga ve Japon anlatıları, bazen bir deneyim yaşatmaya odaklanıyor, bu da net bir hikâye çizgisi bekleyen okuyucular için kafa karıştırıcı olabiliyor.
Ancak tam da bu yüzden Gökevi Hayalet Gezileri, okuyucuyu yalnızlığın kaçınılmaz bir gerçek olduğu bir dünyaya davet ediyor. Fakat bu yalnızlık, aynı zamanda bir keşif yolculuğu ve anlam arayışı olarak resmediliyor. Gezegenlerin "uykuda" olması ve kahramanın her birini ziyaret ederek hikâyelerini dinlemesi, insanın hem kendisini hem de başkalarını anlamaya yönelik bir çabasını temsil ediyor. Geçmişin izleri, hayaletler ve gezegenlerdeki hikâyeler, bireyin hafızasıyla nasıl şekillendiğini ve geleceğini nasıl inşa ettiğini sorguluyor.
Yazarın yarattığı dünya, bir yandan sonsuz bir yalnızlık ve melankoli, diğer yandan huzur ve dinginlik hissettiriyor. Evrenin büyüklüğü ve bilinmezliği karşısında hem küçüklüğümüzü hissettim hem de bu küçüklüğün anlamlı olduğunu fark ettim. Kitap, yalnızlık, keşif, anlam arayışı gibi temaları işliyor. Bu temalar özellikle genç yetişkinlerin hayatlarında kendilerini bulmaya çalıştıkları döneme hitap ediyor. Evrensel sorular ve insanın evrendeki yeri üzerine düşündüren bir yapıya sahip.