Başlığa bakıp da kimsenin paniğe kapılmasına, işleri zaten başından aşkın emniyet güçleri ve savcıları harekete geçirmesine, “Eyvahlar olsun! Ülke elden gidiyor, bölünüyoruz!” diye feryat etmesine gerek yok. Bizlik bir şey yok yani. “Gerilla” nedir ki, barışı olsun? Hem bizimkiler “gerilla” değil, “teröriz”.
Sakinleştiysek devam edelim: Bu bir kitap ismi ve “olaylar” bizden çok uzakta, Orta Amerika dolaylarında cereyan ediyor. Gözden kaçtıysa, kitabın alt başlığında yazıyor zaten: Gerillanın Barışı-Guatemela, Meksika, El Salvador-Barış ve Ateşkes Süreci. Yazarı Metin Yeğin. Memleketin sayılı Latin Amerika uzmanlarından. (“Sayılı” dediysem lafın gelişi; başka var mı, bilmiyorum.) Dünyanın o tarafını gezmiş görmüş, yerinde gözlemlemiş, kitaplar yazmış, belgeseller yapmış. Yoksa mevzu sadece okumakla olsa, bu satırların yazarının da Latin Amerika’ya, özellikle de siyasi, toplumsal hareketlere ve onların aktörlerine ilişkin bilgisi fena değildir.
Gerillanın Barışı’nın ilk baskısı 2010 yılında yapılmış. 15 yılın ardından yapılan yeni baskısı için yazdığı önsözde Metin Yeğin, bizdeki “sürece” atıfta bulunarak, şunları söylemiş:
Bu kitap yine bir barış sürecinde ortaya çıkmıştı. Bir yayınevi (Tarem Yayınları) benden bir kitabımı onlara vermemi istemişti. Telifini yazılmadan önce verin, gidip size yazayım demiştim. Henüz yazmadığım kitabın telif parası karşılığında, bana aldıkları biletlerle, yeniden El Salvador, Guatemala, Meksika ve Nikaragua’ya gidip geri döndüğümde kitabı bitirmiş olarak onlara teslim etmiştim ama ortada ne ‘Barış’ ne de ‘Süreç’ kalmıştı. Daha sonra, Öteki Yayınları’ndan tekrar yayınlandığında, yeni bir barış süreci acaba başlayacak mı diye tartışıldığı oluyordu ama savaş gittikçe daha geniş bir coğrafyada, oyuna dahil olan birçok yeni aktörle sürüp gidiyordu. Bu arada, dünyanın en uzun savaşlarından birinin sürdüğü Kolombiya’nın en büyük gerilla örgütü FARC’ın barış sürecinde yine oralardaydım ama döndüğümde bu topraklarda beklenen süreç hâlâ ortada yoktu. Şimdi yeni bir ‘Barış Süreci’nde kitap yeniden yayınlanıyor. Bakalım bu sefer bu kitap böyle bir sürecin sonunu görebilecek mi? Benim için daha da önemlisi, bu kitapta ve daha sonraki yazılarımda acaba aktarmaya çalıştığım deneyimler biraz da olsa yararlı olabilecek mi? Yoksa Gerillanın Barışı okunan ‘hoş’ kitaplar köşesinde yaşlanmaya devam mı edecek?
Sorusunun cevabını yaşayarak, deneyimleyerek öğreneceğiz. “Hayırlısı” diyelim...
Malum, Berlin Duvarı’nın yıkılması, çift kutuplu dünya durumunun bitişinin sembolüdür. Ortaya çıkan yeni dünya durumunun en somut sonuçlarından biri, herhalde, bu gelişmeyi izleyen yıllarda, oldukça uzun tarihî evveliyatları bulunan, toplumsal, etnik sorunların ve bunların kaynaklık ettiği gerilla savaşlarının birbiri peşi sıra barış ve uzlaşma görüşmeleriyle tarihe mal edilmesidir. Orta Amerika ülkeleri bu örneklerin başında geliyor.
Nitekim Guatemala’da en az 200 bin kişinin ölümüne yol açan, 40-50 bin kişinin “kayıp” olduğu çatışmalar, 1996 yılında URNG (Guatemala Devrimci Ulusal Birlik) ve hükümet temsilcilerinin imzaladığı bir barış anlaşmasıyla sona erdi.
Kitaba konu olan ülkelerden El Salvador’da da, 1979 yılında başlayan iç savaşta resmî kayıtlara göre 75 bin kişi hayatını kaybetmiş, 7-8 bin kişi ise “kayıp” olmuştu. FMLN (Farabundo Marti Ulusal Kurtuluş Cephesi) ile El Salvador hükümeti arasında 1992’de Mexico City’de imzalanan barış anlaşmasıyla bu ülkede de yeni bir “sürece” girildi.
Meksika’daki durum biraz daha “özgün” bir görünüm arz ediyor. 1994 ayaklanmasını koordine eden ve dünya kamuoyunun “Zapatistalar” olarak tanıdığı EZLN (Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu) ile Meksika hükümeti arasında 12 gün süren ayaklanmadan hemen sonra müzakereler başladı. 2007’de bir anlaşma da imzalandı hatta. Zapatistalar Orta ve Latin Amerika ülkelerindeki diğer gerilla harekelerinin aksine, örgütsel varlıklarını tasfiye etmedi ve ülkenin güneyindeki Chiapas’ta özerk bir yönetimi sürdürüyor. Bu duruma “dondurulmuş savaş” diyenler olmakla beraber, Zapatistalar genel seçimlere katılmak için çeşitli dönemlerde girişimlerde bulundular.
Barış oldu; sonra?
“Che’nin dediği gibi, barış için en ufak şans varsa ve siz bunu uygulamıyorsanız canisiniz ama barış için hiçbir şans yoksa ve siz hâlâ silahlı mücadele etmiyorsanız siz yine bir canisiniz.”
Subcomandante Marcos
Metin Yeğin’in kitabında her üç ülkenin eski gerilla komutanlarıyla yapılmış söyleşiler var. Söyleşilerde üzerinde durulan konuların başında, barış olduktan sonraki durumun değerlendirmesi yer alıyor. Bu önemli bir sorun. Savaş, çatışma ortamı bitiyor, gerillalar silah bırakıyor, gerilla örgütleri siyasal parti olarak yeniden örgütleniyor, seçimlere giriyor, parlamentoya seçiliyor, hatta Guatemala ve başka örneklerde de tanık olduğumuz üzere koalisyon ortağı olarak hükümete katılıyorlar ama sorunlar bitmiyor. Çünkü eski gerilla komutanlarından URNG parlamenteri Walter Felix’in vurguladığı üzere, barış salt bir anlaşmanın imzalanması değil, inşa edilmesi gereken bir süreç:
... Her iç savaşın yarattıkları vardır; kayıplar, ölümler, ailelerin yaşadığı felaketler… Bunun aşılabilmesi kolay değildir. Barışın inşası uzundur ama gereklidir.
Felix
Eski gerilla komutanları barışı, “öncelikle savaşın bitmesi” olarak tarif ediyorlar. Kuşkusuz, tumturaklı tariflerden çok daha anlamlı bir tarif bu. Barış, öncelikle savaş haline son verilmesidir. Çatışmaların durmasıdır. Silah ve şiddetin, sorunların “çözüm yöntemi” olmadığının teyit ve deklare edilmesidir.
Barışın başka “kazanımları” da var elbette ve aslında onlar da savaşın bitmesiyle, bitirilmesiyle doğrudan bağlantılı demokratikleşmeye dair reformlarla ilgili.
Eski FMLN gerilla komutanlarından parlamenter Schafik Handal Vegal (Filistin kökenli), “15-16 yıl sonra barış sürecini nasıl yorumluyorsunuz?” sorusuna cevaben şöyle demiş:
Öncelikle söylemek lazım: Bizim açımızdan en önemli şeyler şunlar; ‘policiya nasyonel’ (ulusal polis) tasfiye oldu, Milli Muhafızlar tasfiye oldu. Ayrıca 3-4 tane üst düzey, elit ‘anti terörist’ timi tasfiye oldu. Aynı zamanda ordunun sayısının 15-16 bine indirilmesi ve anayasal olarak da ordunun yeni görevinin belirlenmesi kararı alındı. (...) Ordu demek devlet demekti önceki anayasada. (...) Yargının yapısında değişiklik yapıldı. İnsan hakları ihlallerinin soruşturulması kararı alındı. Gerçekleri Araştırma Komisyonu kuruldu. Yani bir bütün olarak devletin yapısında bir reform gerçekleşti. Aynı zamanda gerilla örgütü FMLN’nin politik bir parti olarak örgütlenmesi söz konusu oldu. FMLN’nin silah bırakması, normal hayata geçmesi, politik parti olarak faaliyete geçmesi ve sonuç olarak bugün hükümet olması; işte bunların hepsi bu sürecin sonucudur. (...) Savaş sürecinde radikal kesimlerin hâkimiyeti söz konusudur ve demokratik fikirlerin ortaya çıkmasını düşünemezsiniz bile.
Barış herkes için...
URNG Kumandanı Thomas aynı soruya cevap verirken, barışın yeni bir gelecek inşa etme istemi ve iradesi olduğunu vurgulamış:
Bu kadar yıl sonra bir kez daha söyleyebilirim ki, barış imzalanması doğruydu. Sonucu olumluydu. Çünkü ülke bütün olarak barış istiyordu. Bütün olarak bunu arzu ediyordu. Şöyle bir gerçeklik vardı: Yeni bir gelecek inşa etme istemi bütün topluluklara hâkim olan şeydi. Herkese...
“Herkes” vurgusu önemli olsa gerek. Can güvenliği sorununun olmadığı, ülke kaynaklarının silah ve savaş için değil, daha müreffeh bir yaşam için seferber edildiği, siyasetin şiddet ve düşmanlık söz konusu olmaksızın demokratik bir anlayış ve rekabet ortamında yapıldığı bir ülke, “herkesin” ortaklaştığı bir duyarlık olmalıdır. Ama işte barışın bu duyarlıkla beraber “herkesin” isteği, arzusu, iradesi haline gelmesi kolay olmuyor. Önyargıların ve savaş ortamından beslenen statükocuların direnci bazı yerlerde hâlâ çok güçlü. (Demeyin, “Mesela nerede?”)
Savaş da, barış da “herkesi” ilgilendirir. Dolayısıyla da süreçlerin “şeffaf” yürütülmesi önem taşıyor. Metin Yeğin’in çalışmasından öğreniyoruz; barış ve barış hedefli müzakereler yürütmeden önce gerilla örgütleri son derece demokratik bir tartışma yürüterek kendilerini temsil edecek komutanlarına yetki vermişler. (Herhalde barış kararı veren hükümetler de kendi bünyelerinde ve kamuoyuna açıklayarak bu iradeyi sergilediler.) Kimse “hikmetinden sual olunmaz” değil yani; “savaş” deyince savaş olacak, “barış” deyince barış... Söz konusu olan insan neticede; satranç taşı ya da kurşun asker değil.
Müzakere” önemli. Kim ne istiyor, barıştan ne anlıyor; barışın sonuçlarından murat ettikleri, beklediği nedir; sürecin inşasının ve topluma mal edilmesinin paylaşılması gereken sorumlulukları nedir, nelerdir; müzakereler bunun için önemli. Walter Felix diyor: “Biz barış isteriz ama müzakere süreci yaşamadan barışa ulaşılamaz. Bu sadece halkın umudu değil, aynı zamanda ihtiyacıdır. Barış bir yeni ülke inşa eder.
Budur yani: Barış, bir yeni ülke inşa eder...
“Barış bir zafer değil, ama...”
FMLN eski gerilla komutanı, barış anlaşması imzacılarından Canas Lopez (gerilla adı Ruben Rojas) bir başka önemli konuya dikkat çekmiş:
... Tabii ki bu anlaşma silahlı mücadele veren FMLN için bir zafer değildi. Çünkü ekonomik ve sosyal talepleri karşılanmıyordu. Ekonomik, sosyal alandaki maddeler barış anlaşmasında kısırdı. (...) Ama ülkenin değişiminde önemli olan yeni bir ordu, ordu ve polis için yeni bir doktrin, yeni bir polis teşkilatı, yeni bir seçim mahkemesi, adalet sistemi yönetiminin değiştirilmesi fikr-i ideası, insan hakları ihlallerinin önlenmesi...
Eski gerilla komutanı, URNG parlamenteri Alba Estela Maldonado da eşitliğin ülke geneline hâkim olması gereğini vurgulamış şu sözleriyle: “Benim için barış, bütün toplulukların politik ve ekonomik olarak haklarını kullanabilmesi ve sosyal olarak Guatemala’nın her tarafının buna sahip olması.”
* * *
Demeyin, bize ne? Aklımızda bulunsun, okuyalım, düşünelim; büyüklerimizin dediğince, ne zararı var?
Her ülkenin şartlarının kendine özgü olduğunu tabii ki aklımızda tutarak, ‘90’lı yılların ilk yarısında (bizde çatışmaların en çok yoğunlaştığı bir dönemde) birbirlerini “düşman” gören gerilla hareketleriyle her biri ABD güdümünde devletler ne olmuş, niye olmuş, nasıl olmuş da barış anlaşmaları yapmışlar ve ülkelerini başka bir anlayışla yeniden inşa etmek iradesi göstermişler... Meraklısına öneririm.