"Kendini tamamlayamadan, eksik..."

Eski Zaman Türküsü

CABİR ÖZYILDIZ

Vacilando
2023
104 sayfa

5 Ekim 2023

Cabir Özyıldız, Eski Zaman Türküsü’nde sahici ve bir o kadar duygulu anlatımıyla, öykülerinde işçi sınıfının yoksullukla geçen mücadelesini ele alır. Ağır şartlardaki çalışma hayatına, alkol, sigara zaman zaman da uyuşturucu eşlik eder. Yoksulun yoksulun dilinden anladığı hikâyelerde başka sınıfa mensup insanlara gerek kalmaz.

BAŞAK ÇELİKTEMEL

Cabir Özyıldız’ın Vacilando Kitap’tan çıkan çiçeği burnunda ilk öykü kitabı Temmuz 2023’te okurlarıyla buluştu. Portakal çiçeği ve meyvesinin olduğu kitap kapağı dikkat çekici. Tablonun sahibi Rafael Romero Barras 1832 yılında Endülüs’ün Moguer kasabasında doğar. Barras gibi Cabir Özyıldız da güneyli, Adanalı. Eski Zaman Türküsü, kapaktaki tablo ve öyküleriyle uyum içinde okurlarını bekliyor.

Bu yazıda, bir okur olarak beni derinden etkileyen “Üç Beş Taksit” öyküsünü incelemeye çalışacağım.

“Üç Beş Taksit” otuz altı yaşında, ancak kendini erkenden ölüme sürükleyen bir babanın hikâyesidir. Öyküde sadece büyük kızın / ablanın adı var; Zehra. Diğer hiçbir karaktere isim verilmemiş. Bu yanıyla öykünün, her anne, baba, babaanne, hala ve çocuğa atıfta bulunabilen bir yapısı ortaya çıkmakta.

Baba vereme yakalandığı için hayatını temize çekmeye başlar. Öleceğine pek üzülmez. Dört çocuğuna ve temizliğe giden karısına gün yüzü göstermemesini, ödenecek taksitleri, günü geçenleri düşünmekten kendini alamaz, kederlenir. En büyük kızı Zehra’nın büyüdükçe annesine benzediğini, onun eli ayağı olduğunu fark eder, lakin kızının kara saçlarına bir toka dahi alamadığına hayıflanır. Tüm bunlar zihnindeyken sık sık portakal bahçelerine dalıp gider. Okuduğu polisiye, pembe dizi kitaplara kargacık burgacık yazar üzüntüsünü. Kitaplardaki notları tamirci olan çocuğu okur, ancak o da bu gerçeği kendine saklar.

İlk iki bölümde baba kendiyle bir hesaplaşma içine girer. Son bölümde ise anlatıcı oğulun, babayı anlama ve idrak süreci başlar. Her bölümde hesaplaşmalar ve idrak sürerken onun periferisinde kadınlar vardır. Anlatıcı babanın ve ardından anlatıcı oğulun sahip olduğu aile üyeleri şöyledir: Eş / anne, en büyük kız çocuğu / abla; Zehra, bu kişilerin dışında anne / babaanne ve abla / halalar. Kadınların inşa ettiği bir dünyada baba olamamış bir baba, koca olamamış bir eş, belki de evlat dahi olmakta zorlanan bir çocuk görürüz ilk iki bölümde. Bir diğer önemli nokta ise, baba / büyükbaba, abi / amca çoktan yitip gitmiştir. Erken ölür erkekler. Edebiyatta iyi bildiğimiz ve neredeyse alıştığımız bu konu her zaman incelemeye değer görünüyor.

Çalıştığını kumara veren bir evlat / babadır baş karakterimiz. Gençken de aynı olduğunu, annesinin evlendirip düzeleceğini ummasından anlarız. Evlendikten sonra karısı, dört çocuğuyla beraber, sağlığında olduğu gibi hastalandığında da kocasına bakar. Değişmeyen bir evlat, koca ve baba vardır karşımızda. Çalışır, çalıştığını kumara yatırır. Elinde parası yoksa evde kalıp eline ne geçerse okur. Üçüncü bölümde anlatıcı oğul, babasının bu alışkanlığını matbaada çalıştığı zamanlardan kalma diye aktarır.

Baba veremden iflas eden ciğerini aldırmak için ameliyat olacaktır. Tedirgin değildir, fakat ameliyat masasından kalkamazsa çocuklarına masal anlatamayacak olmasına üzülür. Kızının kara saçına bir toka alamayacağına, karısını koluna takıp bir gün dahi sinemaya gidemeyeceğine… Ameliyat masasından kalkar kalkmasına ama ölüm gününü bilmesinden midir nedir, sözünde duramaz hiçbir şeyin. Karısının işten yorgun argın gelip de bir an bile şikâyet etmemesini susma sayar. Çocuklarının gözlerini yerde gördüğünde de susmaya yorar. O vakit konuşamaz o da. Ameliyattan önce verdiği söz uçar gider. Çekinir konuşmaktan, korkar adeta. Yoksa değişememenin zorluğu mu gelip kıstırır ölüm döşeğinde onu? Yazar bunların cevabını vermez, okuru düşündürür. Baba, çocuklarına üç beş taksit miras bırakır. Yetim kalacaklarını çoktan kabul etmiş çocuklar vardır onun karşısında.

Cabir Özyıldız

Varlığını yokluğuna katmış bir baba ve kocadır karakterimiz. Kendine çekidüzen veremedikçe ezilmiş midir, küçülmüş müdür? Küskündür ve umursamazlığı neye olmuştur? Kendini çözemediği, değiştiremediği, içinden çıkamadığı kısacık hayata olabilir mi? Evet, elbette. Ailesi için olmasa bile kendisi için bir şey yapmamak, koyuvermek, yaşarken ölmek istemiştir. Elindekini kumara veren bir baba hangi oyunu oynar? Hangi çocuksu hayale göz kırpar? Asıl çarpıcı olan ameliyattan çıkabilse bile kalan ömrünü yine aynı şekilde geçirmesidir. Hikâyenin trajikliği burada başlar. Söyleyemediklerini kitaplara yazar, karısına unutmabeni çiçeği verir. Yalnız hep susar, sustukları dağ olur, tüm aile susarak konuşmayı öğrenir adeta. Saklıdır duygular. Çok geçtir yapılmayanlar. Değişim geçtir, büyümek imkânsız.

İkinci bölüm bitmeden yani baba ölmeden evvel, anlatıcı baba, annesine, kendi babasının ve abisinin mezarlarından uzak bir yere gömülme dileğinden bahseder. Ailesinin mezara gidip gidip ağlaşmasına engel olmak için uzak bir yere gömülmeyi tercih eder, nitekim annesi sözünü tutar, uzağa gömülür. Gelgelelim o da oğlunun acısına dayanamayıp kısa zamanda ölür. En başta üzerine titrediği çiçekler solar, sonra eski mezarlar çöker, asırlık dardağan ağacı kesilir, kumrular evsiz kalır. Anne / babaannenin ölümü ile mezarlara, ağaca, çiçeklere sahip çıkılmaz, onun eksikliği babanın / oğulun eksikliğine kıyasla büyüktür. Yeri bellidir babaannenin, ölümünün sonuçları büyüktür.

Yaşamanın, dönüşümün aktörüdür anne / babaanne. Çamaşır yıkayıp temizliğe giden, işleri yoluna koyan eş / anne hayatın içindedir. Vazgeçmez, küsmez, affedicidir aynı zamanda. En büyük kız / abla; Zehra annesinin yolundan gider. Çalışır, kardeşlerine bakar. Oğul / kardeş, babasının notlarını bulduğunda susar. Üzmekten korktuğu ablasına gerçeği söylemeye gönlü elvermez. Bu davranışıyla babasını hatırlatır bir tarafıyla. Okuyamasa da tamirci olur, babasından farkı burada başlar, bir meslek edinir. Annesi ve ablası gibi kadınların yolunu seçen, çalışıp çabalayan bir tamirci olmuştur. Hayata küsmeden sarılmış, kendini tamamlamak isteyen bir oğul / kardeş.

Öykü boyunca konuşulmayanlar, yerine getirilmeyen sorumluluklar babanın sigarasının dumanına yansır. O kadar çok sigara içer ki, vereme yakalanır. Bu denklem bile isteye kurulmuş gibidir. Kendine yaptığı en büyük kötülükle hayattan yitip gider. Kendini tamamlayamadan, eksik. Baba henüz öykünün başında çok önemli bir özeleştiri verir. “Yoksul hayatımı ve dar ufkumu dudağımdaki sigarayla aşmaya çalışmaktan inceliklerin, güzelliklerin, düş kurmanın bile farkına varmamışım.” (s. 75)

Bu özeleştiri kitaptaki bütün hikâyelere sirayet eder. Hemen her öykü karakteri ve kahramanı, yaşamı anlamlı hale getirebilecek bir yol arayıp durur. Kimi zaman bir defterde, kimi zaman türkülerin dilinde, kimi zaman da “Üç Beş Taksit” öyküsünde olduğu gibi polisiye, pembe dizi, beyaz dizi yahut aşk kitaplarının satır aralarında. Okuru bol, yolu açık olsun!