Çılgınca yaşayıp bilgece ölen bir roman kahramanı

Don Quijote

Don Quijote

La Mancha’lı yaratıcı Asilzade

MIGUEL DE CERVANTES SAAVEDRA

Yapı Kredi Yayınları
Nisan 2024
912 sayfa

34. baskı
çev. Roza Hakmen

10 Ekim 2024

AZİZ ŞEKER

Miguel de Cervantes Saavedra, La Mancha’lı Yaratıcı Asilzade Don Quijote”yi 1600’lü yılların başında yazar. Roza Hakmen’in İspanyolca aslından yaptığı güzel çeviriyle Yapı Kredi Yayınları’ndan 37. baskısına ulaşan bu destansı anlatı, roman geleneğinin en önemli yapı taşlarından biri kabul edilir. Bazı edebiyat eleştirmenlerine göreyse modern romanın ilk örneğini oluşturmaktadır. Konuyla ilgili yetkin bir okuma yapmak için Jale Parla’nın Don Kişot’tan Bugüne Roman isimli çalışmasının önemli bir başvuru kaynağı olduğunu belirtmek isterim. Sonuçta okuduğu şövalye romanlarının etkisiyle köyünden çıkan Don Quijote yüzyıllardır evrensel değerleriyle unutulmazlar arasına girmeyi başarmıştır.

Roman kahramanı olarak Don Quijote sosyal bir şövalyedir. Eşitsizliğin, birey ütopyasının yok edilmesinin ve yoksulluğun karşısında olmakla beraber adil bir dünya düşünde kederli insanlara yardım etme amacıyla yaşar. Cervantes, Don Quijote karakterinde humor ve trajediyi birlikte vermiştir. Dulcinea de Toboso’ya platonik aşkının etkisiyle yaşamı pahasına da olsa zayıfların ve güçsüzlerin yanında yer alır. Bireysel başkaldırısı böyle başlar. Romanda şöyle geçer: Don Quijote, “düşündüklerini gerçekleştirmek için daha fazla beklemek istemedi; gecikmesinin dünyada bir eksiklik doğurduğunu düşünerek acele ediyordu; karşı koyulacak saldırılar, düzeltilecek hatalar, giderilecek haksızlıklar, cezalandırılacak suçlar, ödenecek borçlar çoktu” diyerek Rocinante’sine biner ve gizlice köyünden ayrılır.[1]

Yüzyılımızda güçlü olanlar barbarca bir iştahla, doğayı yok edercesine kullanarak tüketmek üzerine kurulu bir dünyayı var ettiler. Tarih dünyayı sömüren bu soytarıları çöplüğünden başka bir yere göndermiyor. Don Quijote’nin bu kadar çok okunmasının, kültürleri, halkları aşıp duru bir insanlık sevgisinde buluşmasının nedeni, dünyanın kötülüklerine karşı durduğu yerde dürüstlüğü ve saflığı savunmasıyla ilişkilidir.

Daha az dürüst olduğumuz bir dünyadayız. Kişisel hırslar, adaletsizlik, savaşlar, olumsuz toplumsal koşullar, sosyal adaletsizlik insanı bir umutsuzluğa itiyor. İnsan bazen kendisindeki karanlık ve aşağılık noktayı, başka bir insandaki aydınlık yanı yok etmeye çalışarak besliyor, büyütüyor. Dünyada zalimliklere tutsak bir halde yaşayan insanların sayısı hiç az değil! İşte bu insanlar dünyayı yaşanmaz hale getirdiler. Kendilerindeki kişiliksizliği, oburluğu insanlığı kirletmek için kullandılar. Kolay mı insan olabilmek, gerçeği görebilmek, gelecek güzel kuşaklara umut dolu onurlu değerler bırakabilmek? Kolay değil! Evet, büyük ozan Yaşar Kemal’in dediği gibi, “İnsanoğlu umutsuzluktan umut yaratandır”. Umudu yitirmemeli…

“Serüven peşinde koştukları söylenen”ler arasında Mancha’lı Don Quijote birçok talihsizliklerle karşılaştığı gibi gezgin şövalyelerde olması gereken özelliklere sadık kalır. (s. 91)  Yolculukların hemen hiçbirinde silahtarı Sancho Panza yanından ayrılmaz. Don Quijote bu saf geçinen ama kurnaz köylüye amaçlarına ulaştığı takdirde vaatlerde bulunmuştur. Cezire valiliği vermek gibi!

Dağlardaki hırsızlarla, haydutlarla, namussuzlarla mücadelesini sürdürürken, gezgin şövalyemiz farklı yaşam deneyimlerine silahtarıyla birlikte tanıklık eder. Güzel bir çoban kızı olan Marcela’ya tutulup intihar edenlerin yaşamlarını dinlemesi yalnızca bunlardan birisidir. Yollarda, hanlarda, büyülü bir atmosferde delilik sınırlarında dolaşırken yediği bütün dayaklara rağmen, bir Rönesans paradigmasıyla, “Bilin ki benim görevim güçsüz olanları savunmak, haksızlığa uğrayanların intikamını almak ve hainleri cezalandırmaktan başka bir şey değildir” söylemiyle yoluna devam eder.  (s. 143) Biliyoruz ki, gezgin bir sosyal şövalyenin mesleği de “dünyayı dolaşıp haksızlıklarla mücadele etmek ve yanlışları düzeltmek”tir.

Gustave Doré'nin çizgileriyle
La Mancha'lı Don Quijote ve Sancho Panza 

Don Quijote’nin yaşadığı serüvenlerle adı da değişir, “Mahzun Yüzlü Şövalye” olur. Sancho uzlaşmacı, korkak, çıkarcı ve de iyi niyetli bir tiptir. Yer yer Sancho ile tartışsa dahi şövalyeliğin kurallarına uygun bir yaşamdır onunkisi. Umutla bekleyendir o…

Don Quijote’yi okumak yel değirmenlerine saldırının hafifliğinde gülümsemek değildir; “aşkın” ve aşkın platonik ezgisinde anlam bulan o muhteşem duyguyu kavramaktır. Şövalye Don Quijote tanımadığı ama yüreğinde büyüttüğü gönül bağıyla bağlı olduğu Dulcinea’sı için kavgasını sürdürür. Roman boyunca Don Quijote’nin ağzından çıkan, felsefi derinliği bulunan düşünceler okur açısından apayrı bir psiko-sosyal deneyim alanı yaratır. Örneğin “yoksul olan, iyi olan her şeyden yoksundur” saptaması bunu özetlemektedir.  (s. 334) Romandaki evrensel öz bu kristalize olmuş cümlede yer alır. İnsanlık tarihi büyük ölçüde yoksul olanların yaşam kavgasını merkeze alarak ilerlemektedir. Yoksulluk en başa bela sosyal sorundur. İnsanı ve toplumları “iyi olan her şeyden yoksun” bırakır. Bauman’ın kullandığı “akışkan gözetim” deyiminden hareketle baktığımızda diyebiliriz ki, günümüzde dahi sosyal yardım ve sosyal koruma önlemleriyle bütün dünyada kayıt altına alınıp gözetim altında tutulmaya devam eden devasa bir yoksul kitlesi yaşam mücadelesine devam ediyor.

Cervantes'in portresi (1600 dolaylarında, Juan de Jáuregui)

Don Quijote’nin bir şövalye gibi silahtarıyla gezisi sürerken köyünden bir rahip ve berber bu iyi insanın “deliliğine çare bulmak” için türlü oyunlar denerler. Hatta bir ara kafese koyup köyüne tedavi amacıyla götürürler. Toplumsal ideallerinin peşinde koşan Don Quijote durur mu; gizlice kaçar. Silahtarıyla… Hanlar şato, hayvan sürüleri çarpışan ordular ve şeytan kılığında insanlara dönüşürken, büyücülükle gelen çarpışmalar, serüvenler de romanı neşeli kılar. Öte yandan Dulcinea’dan hâlâ bir haber yoktur. Gezgin şövalyelik tarikatının bu sadık havarisi kendi çıkarını asla ve asla düşünmezken, yalnızca “güzelliğine ve aklına” âşık olduğu Dulcinea’sı için erdemli arayışlar içindedir.

Gücü ve cesaretiyle bir süre sonra adı “Aslanlar Şövalyesi” olur. Önünü kestiği bir grubun taşıdığı aslanlardan biri bırakılır. Ne var ki, aslan ona bir şey yapmadan kafesine geri döner. Böylece yeni adını alır.

Doğruyu hayatı pahasına savunan bu cömert, dürüst şövalye ve silahtarının serüvenleri kitaplaşmış, yüzlerce yıldır elden ele dolaşmaktadır. Gittikleri yerlerde artık tanınmaktadır bu maceraperestler.

Barselona, Don Quijote’in Truva’sıdır adeta. Bir düelloda verdiği sözü tutar, yenilir ve köyüne döner. Yenildiği kişiyse tanınmaz halde giyinmiş bir köylüsüdür. Amaç onu köye geri götürmektir. Don Quijote yenilip şöyle bir kendisine çeki düzen vermeye çalıştığı ya da sessizliğe gömüldüğü bir anda sorgulamayı elden bırakmaz. Köyünde, ölüm döşeğinde yaşamını gözden geçirirken vasiyetnamesini yazdırır. Bu arada silahtarı Sancho Panza’ya saflığı ve sadakatiyle düşüncelerini açtığında, aslında şövalyelikle “bir yanılgının içine düştüklerini” ifade eder. Sanki hepsini bilerek planlamıştır. Acılar, kavgalar, entrikalar, dövülmeler, dalgaya alınmalar ve taşlanmalar; yani karşı karşıya kaldığı bütün bu davranışların hepsi insancıl bir duruşla dünyayı adaletsizlikten kurtarma mücadelesinin bedeli olmuştur. Bedel ödemiştir.

Gustave Doré'

Romanda İspanyol kültürüne dair epeyce bilgiyle karşılaşmak mümkündür. Birçok atasözü ve deyim roman sayfalarında yeri geldiğinde kullanılır. Küçük bir örnek vermek gerekirse, bir İspanyol atasözü der ki; “İhanet hoşa gitse de hain sevilmez”. İnsanlık tarihini hainlerin kol gezdiği bir cehennem yeri olduğunu göstermesi açısından yalnızca bu cümle bile toplumsal karşılığı olan atasözlerine örnektir.  (s. 343)

Sonuç olarak “bilgece ölüp çılgınca yaşayan” bir roman kahramanıdır yapıtın katman karanlığında aydınlık bir çizgide yürüyen Don Quijote.

Ve dünya şairi Nâzım da selamlar onu, 1947 yılında kaleme aldığı şiiriyle:

“Ölümsüz gençliğin şövalyesi

ellisinde uydu yüreğinde çarpan aklına,

bir Temmuz sabahı fethine çıktı

güzelin, doğrunun ve haklının:

önünde, şirret, aptal devleriyle dünya,

altında mahzun, fakat kahraman Rosinant’ı.

Bilirim,

hele bir düşmeyegör hasretin hâlisine,

hele bir de tam okka dört yüz dirhemse yürek,

yolu yok, Don Kişot’um benim, yolu yok,

yeldeğirmenleriyle dövüşülecek.

Haklısın,

elbette senin Dülsinya’ndır en güzel kadını yeryüzünün,

sen, elbette bezirgânların suratına haykıracaksın bunu,

alaşağı edecekler seni

bir temiz pataklayacaklar.

fakat, sen, yenilmez şövalyesi susuzluğumuzun,

sen, bir alev gibi yanmakta devam edeceksin

ağır, demir kabuğunun içinde

ve Dülsinya bir kat daha güzelleşecek…”[2]

 

 

NOTLAR

[1] Miguel de Cervantes Saavedra, Don Quijote I/II, çev. Roza Hakmen, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2024, s. 55.

[2] Nâzım Hikmet, “Don Kişot”, Yatar Bursa Kalesi içinde, Adam Yayınları, İstanbul, 1993, s. 161.