Çayın Hikâyesi

Çayın Hikâyesi

Osmanlı ve Erken Cumhuriyet’te Çay Ticaretinin Global Tarihi

ESRA ANSEL DERİNBAY

Doğan Kitap
Eylül 2024
192 sayfa

13 Şubat 2025

AGAH ENES YASA

Dünyada kişi başına en fazla çay tüketen ülke olan Türkiye, paradoksal bir biçimde çayın tarihine dair sınırlı akademik çalışma üretmiştir. Bu alandaki araştırmaların eksikliği nedeniyle uzun yıllardır varsayımlar üzerinden bir çay tarihi anlatısı oluşturulmuştur. Türkçe literatürde konuyla ilgili yayımlanmış ilk kapsamlı çalışma, 2012 yılında Kemalettin Kuzucu tarafından kaleme alınan Bin Yılın Çayı: Osmanlı’da Çay ve Çayhane Kültürü adlı eserdir. 603 sayfalık bu çalışma haricinde çay tarihine dair daha çok popüler içeriklere dayalı anlatılar mevcuttur. Esra Ansel Derinbay’ın Çayın Hikâyesi adlı eseri ise Türkçede çayın küresel-tarihsel bağlamını ele alan ilk kapsamlı akademik çalışma olarak değerlendirilebilir. Yazar eserini İngilizce literatürde mevcut olan araştırmalardan besleyerek kurgulamış ve kitabın önsözünde bir literatür değerlendirmesi sunarak bu durumu açıkça ifade etmiştir.

Çalışmada Osmanlı Arşivi’nde yapılan incelemeler neticesinde, daha önce Kemalettin Kuzucu’nun da kullanmış olduğu belgeler yeni dokümanlarla desteklenmiş, böylece toplumda yaygın kabul gören bazı bilgilerin doğruluğu arşiv kayıtları üzerinden teyit edilmiştir. Örneğin, Osmanlı şehirlerinde çayın yaygınlaşmasında Kafkas muhacirlerinin etkisi, onların semaverleri ve paket çaylarıyla kente göç etmeleri bağlamında ele alınmış, çayhane açma ruhsatı talepleri üzerinden bu etki somut verilerle ortaya konmuştur. Benzer şekilde, Türkistan muhacirlerinin –örneğin Yusuf Akçura’nın ailesinin– çay ticaretiyle geçim sağladığı örneklerle desteklenmiştir. Bunun yanı sıra, çayın tüketim kültürü kadar, semaver ve porselen çay takımları gibi çay tüketimiyle ilişkili ticari ürünlerin de ekonomik boyutları analiz edilmiştir.

Kitabın beşinci bölümünde çay tüccarlarına odaklanan bir inceleme yer almakta olup, bu bölümün akademik bir versiyonu, 2023 yılında Middle Eastern Studies dergisinde “Bureaucrats into Merchants: Tea, Capitalism and the Making of the Republican Bourgeois” başlığıyla yayımlanmıştır. Bu makalede, 1910’lardan itibaren giderek artan çay tüketimini karşılamak amacıyla küresel bir ticaret ağının parçası haline gelen Albayrak Çay Şirketi ve kurucusu Ahmet Nezihi Bey ele alınmıştır. Kitapta da bu şirketin ve kurucusunun ayrıntılı bir şekilde incelendiği görülmektedir. Ayrıca yeri gelmişken bahsedelim, yazarın yıllarca kendi imkânlarıyla müzayedelerden topladığı, gerek bu firmaya gerekse diğer çay firmalarına ait efemera malzemelerle bir iş ortaya koymaya çabalaması, ülkemizde kurumsal hafızanın ne kadar eksik olduğunu bir kez daha göstermektedir.

Çalışma çayın yalnızca tüketim tarihini anlatmakla kalmayıp, kahve ve sigara gibi sürekli tüketilen temel mallardan biri olarak kâr marjı yüksek bir ticari meta haline gelişini ve bu ticaretten zenginleşen yerel burjuvayı da gözler önüne sermektedir. Bu bağlamda, yazarın erken Cumhuriyet döneminde sermaye birikimi sağlayan Müslüman-Türk burjuvazisine ve onların siyasi ilişkilerine zemin hazırlayacak yeni araştırmalar için bir perspektif sunduğu söylenebilir.

Eserin temel eksikliklerinden biri, çayın küresel tarihi bağlamında Osmanlı coğrafyasında yaygın olarak tüketilen bitki çaylarının kapsamlı bir şekilde ele alınmamasıdır. Bu durum yazarın yalnızca siyah çayın global tarihini ele almasından kaynaklanmaktadır. Oysa bitkilerden elde edilen çaylar Osmanlı coğrafyasında, hele ki kırsal ve dağlık alanlarda uzun süredir tüketilmekteydi. Bu eksiklik okuyucuda siyah çayın zaman içinde kahvenin yerini aldığına dair bir algı yaratabilir. Ancak gerçekte siyah çay 1920’lerden itibaren hem şehirlerde hem de kırsal bölgelerde hızla yaygınlaşmış ve toplumsal bellekte aslında diğer bitki çaylarının yerine geçmiştir. Siyah çayın ekonomik açıdan daha erişilebilir olması kahvenin tüketiminde bir azalmaya yol açmış olsa da, kahve kendine özgü bir kültürel pratik olarak varlığını sürdürmeye devam etmektedir.

Kitapta ayrıca Erzurum ve Karadeniz illerinde çay tüketiminin İzmir gibi batı liman kentlerinden daha önce yaygınlaşmış olmasına dikkat çekilmiş, bu durumun Rusya ile yakınlık ve bölgesel farklılıklarla ilişkilendirilebileceği belirtilmiştir. Bununla birlikte, Kırım Savaşı sırasında İstanbul’a gelen İngiliz askerlerinin çayı beraberlerinde getirdiğine dair aktarılan bilgi, bu etkileşimin askerlerle iletişimi ne ölçüde olduğu bilinmeyen Osmanlı toplumunda anlamlı bir tüketim dönüşümü yaratamayacağını ortaya koymaktadır.

Kitapta editoryal bir hata olduğu düşünülen devrik cümleler sıkça karşımıza çıkmakta, bu durum zaman zaman okurun bir cümleyi anlamak için tekrar okumasını gerektirmektedir. Hem akademik hem de genel okur kitlesine hitap eden bir çalışmada bu tür anlatım bozukluklarından kaçınılması eserin okunabilirliğini artırabilir. Ayrıca, kitapta yer alan görsellerin ekler kısmına konumlandırılması yerine, metin içinde ilgili bölümlerle ilişkilendirilerek yerleştirilmesi, görsel materyalin anlatıyı destekleyici işlevini daha etkin kılabilir.

Sonuç olarak, Çayın Hikâyesi, Osmanlı ve Erken Cumhuriyet dönemi çay ticaretini küresel bağlamda ele alan önemli bir çalışma olup, hem Osmanlı ticaret tarihine hem de erken Cumhuriyet dönemi burjuvazisinin dönüşümüne dair yeni araştırmalara zemin hazırlayan değerli bir katkı sunmaktadır.

 

NOT:

Çay tarihine ilgi duyan okurlar için, bir dönem milletvekili olan A. Şefik Bakay tarafından kaleme alınan ve sonrasında ailesinin arşivine erişilmesiyle bir yazıya dönüşen Mustafa Türkan’ın Yarının Kültürü sitesinde yayımladığı “Rize’de Çay İşi Nasıl Başladı?” başlıklı makalesini tavsiye ederim.