Tanpınar’ın yaratma edimine dair notlar

Boşluğa Açılan Kapı

Ahmet Hamdi Tanpınar ve Yapıtlarına Psikanalitik Duyarlıklı Bir Bakış

ABDULLAH EZİK

Kabalcı Yayınları
Nisan 2024
520 sayfa

29 Ağustos 2024

ABDULLAH EZİK

Halûk Sunat’ın ilk kez 2004 yılında Bağlam Yayınları tarafından yayımlanan Boşluğa Açılan Kapı: Ahmet Hamdi Tanpınar ve Yapıtlarına Psikanalitik Duyarlıklı Bir Bakış başlıklı kitabı geçtiğimiz aylarda Kabalcı Yayınları tarafından yeniden yayımlandı. (Nisan 2024) Sunat’ın Tanpınar’a dair uzun soluklu bir araştırma sürecinin sonucu olarak gün yüzüne çıkan kitap edebiyatla psikanaliz arasında ördüğü bağıntılarla da dikkat çeken bir çalışma.

Özellikle “yaratma edimi” ve “sanat ile yaratıcılık” gibi başlıklar etrafında yürüttüğü çalışmalarla dikkat çeken Halûk Sunat, Adalet Ağaoğlu, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Spinoza gibi isimler etrafında yürüttüğü araştırmalarında edebiyatla diğer disiplinler arasında da çeşitli bağıntılar ördü. Bu bağlamda özellikle Tanpınar ve Ağaoğlu isimleri Sunat için zamanla başlı başına birer araştırma alanına dönüşürken, söz konusu yazarlara dair yeni açılımların da önü açıldı. Bu bağlamda ele aldığı yazarlara/entelektüellere “psikanalitik bir duyarlık”la yaklaşan Sunat için her şey üzerine düşünmeye, fikir yürütmeye değer bir araştırma sahasını da işaret eder.

Yaratma ediminin bizatihi kendisi etrafında yürüttüğü çalışmalar içerisinde Tanpınar ile ilgili araştırmasının hem ayrıksılığına hem de özgünlüğüne dikkat çeken Halûk Sunat için “yapısal kuruluş” veya bir diğer deyişle “kendilik kuruluşu” en önemli başlıklardan biri olarak metin boyunca incelenir. Sunat öncelikle Tanpınar’da yaratma ediminin nasıl işlediğini araştırırken bunun için belirli birkaç başlık ve açılım üzerinden hareket eder. Bu bağlamda yazarın ilk durağı Tanpınar’ın hayat hikâyesi ve bu süreçte etrafında olup bitenler olur.

1901 doğumlu bir yazar olarak yeni bir asrın kapısında doğan Ahmet Hamdi Tanpınar bir imparatorluğun çöküşüne paralel bir şekilde yeni bir ülkenin yükselişine hayat hikâyesiyle tanıklık eder. Bu süreçte hem üstlenilmesi gereken mirasa hem de yeni ülkenin beraberinde getirdiği ve sahip çıkılması gereken ülkülere vurgu yapan Tanpınar sancıları, yıkımları, kayıp ve çıkmazlarıyla bu sürecin hem bir tanığı hem de bir parçası olmuştur. Tüm bu izlekleri metinlerinde (özellikle de roman ve hikâyelerinde) işleyen Tanpınar için üzerine düşünmeye değer birçok mesele vardır. Sunat da işte tam olarak bu noktadan yola çıkarak öncelikle Tanpınar’ın hayat hikâyesinin yazınını nasıl etkilediği üzerinde durur. Metin onun için yaratıcı edime giden yolda yazarın kendisinden bağımsız düşünülemeyecek kadar önemli bir unsur olarak belirir.

Halûk Sunat, Tanpınar’ın kendi kişisel hayatındaki birçok unsurun doğrudan veya dolaylı yoldan metinlerine/eserlerine yansıdığını söylerken bu konuda farklı örneklemeler üzerinden gider. Yazarın kurgu dışı metinlerine paralel bir şekilde günlük, mektup ve notları da onun için üzerine düşünmeye değer birer malzemedir. Dolayısıyla hem kurgu hem de kurgu dışı yazarı olarak Tanpınar, Sunat’a birçok açıdan malzeme vermektedir. Tüm bu metinler üzerinden bir araştırma yürüten yazar nihayetinde Tanpınar’ın metinleriyle hayat hikâyesindeki iniş çıkışlar arasında bağıntılar örmekten geri durmaz. Tam olarak bu nokta da yazınla yaşamın, yaratıcı edimle arzunun iç içe geçtiği bir küme meydana getirir. Araştırmacının temel hareket noktası da budur.

Fotoğraflar onu var eden kişi kadar kadrajdakiler için de büyük birer anlam ifade eder. Fotoğrafların söyledikleri kadar söylemedikleri, vurguladıkları kadar görünmez kıldıkları da vardır. Yine Tanpınar’a dair araştırması sırasında yazara dair fotoğrafları da birer malzeme olarak ele alan Halûk Sunat ona dair yeni açılımlar yapmaktan geri durmaz. Fotoğraflardaki pozlar, kişiler, mekânlar, davranışlar da söz konusu bu psikanalitik araştırmanın birer parçası olarak gün yüzüne çıkar. Sunat bu noktada yazarın hayat hikâyesine ve metinlerine psikanalitik açıdan yaklaşırken fotoğrafları da kendisine bir başvuru kaynağı olarak kabul eder. Böylelikle elindeki malzeme havuzunu genişleterek görsel hafıza ve göstergeleri de işin içerisine dahil eder.

Ahmet Hamdi Tanpınar

Bir yaratıcının/sanatçının/yazarın/entelektüelin hangi konularda, nasıl ve ne tür bir amaç ile yazdığı, Halûk Sunat’ın gerek söz konusu bu çalışmasında gerekse diğer metinsel araştırmalarında sıklıkla peşine düştüğü bir hareket alanı olarak kabul edilebilir. Hayal, Hakikat, Yaratı: Adalet Ağaoğlu ve Roman Dünyasına Psikanalitik Duyarlıklı Bir Bakış (2001, Bağlam) ve Psikanalitik Duyarlıklı Bakışla Spinoza ve Felsefesi (2014, Bağlam) bu noktada Sunat’ın nasıl bir düşünceyle hareket ettiğini örnekleyen diğer iki özel metin olarak görülebilir. Ağaoğlu, Tanpınar, Spinoza üçgeninde yaratıcı edime dair izi sürülebilecek birçok nokta vardır Sunat için. Dolayısıyla yaratıcı edimin peşinden giderken onu var eden kişinin yolculuğu da üzerine düşünmeye değer bir başlık olarak ön plana çıkar.

Edebiyat (daha geniş bir çerçevede sanat ve felsefe de bu başlığa dahil edilebilir) ile psikanaliz arasındaki bağ, aslında hem sanatın nasıl bir pratik ile hareket ettiğini hem de onu var eden kişiyle eseri arasında ne tür bir ilişkiden söz edilebileceği vurgulayan iki ayrı ve özel disiplin olarak görülebilir. Hemen bütün çalışmalarında sanattan yararlanan ve psikanalitik yaklaşımı kendisine bir metot olarak kabul eden Halûk Sunat ilgilendiği isimlere dair her türlü malzemeden yararlanırken söz konusu psikanalitik araştırma için günlük ve mektuplara ayrı birer değer atfeder. Bir yazarın/sanatçının/entelektüelin salt kendi yaratıcı edimleri üzerinden değerlendirilemeyeceğini belirten yazar, ilgili kişilerin kendilerini daha farklı bir duyarlık ve farkındalıkla sunduğu metinlerin/görsellerin/kayıtların da muhakkak irdelenmesi gerektiğini belirtir. Benzer bir durum Tanpınar örneğinde de gün yüzüne çıkar.

Halûk Sunat, Ahmet Hamdi Tanpınar’a dair araştırmasını yürütürken Mahur Beste, Huzur, Sahnenin Dışındakiler gibi metinlere/romanlara/eserlere paralel bir şekilde yazarın günlük ve mektuplarını da işin içerisine dahil eder. Onun ne yaptığı kadar ne yapmak istediği de işte bu araştırmanın bir konusu olarak belirir. Yazar ortaya çıkardığı eseriyle amacına, başlangıçta belirttiği hedefine ulaşmış mıdır? Yoksa her şey yaratıcı edim ve kişinin bu edimdeki etkinliğine göre şekillenirken sonuç nasıl olmuştur? Tüm bunlar birer soru(n) olarak yazarın zihninde hep belirir/durur. Sunat’ın Tanpınar araştırmasında da bu soruların özel bir yeri vardır.

Hâluk
Sunat

Gerek günlüklerinde gerekse mektup ve notlarında kendi metinlerine dair nasıl bir araştırma ve çalışma süreci geçirdiğine dair birçok ifade kullanan Tanpınar yazmayı ve yazma üzerine düşünmeyi özellikle benimseyen bir sanatçı olarak görülebilir. Bu noktada Tanpınar’ın kurgu ve kurgu dışı metinlerini karşılaştıran Halûk Sunat mevcut veriler üzerinden onun nasıl bir yaratıcı edim ve arzuyla hareket ettiğinin izini sürer. Kimi zaman amacına ulaşan, kimi zaman ortaya çıkan sonuçtan hiçbir zaman memnun olmayan, kimi zaman yaratıcı ediminin baltalandığını, kimi zamansa bu edim için bir türlü vakit bulamadığını dile getiren Tanpınar böylelikle üzerine düşünmeye değer birçok yeni sorunun da fitilini ateşler. Bu açmazlar üzerinden hareket eden Sunat da Tanpınar’ın ve etrafının birçok sorunla kuşatıldığını, tüm bunların da onun yaratıcı edimini olumlu veya olumsuz türlü şekillerde etkilediğini belirtir. Böylelikle edim kimi zaman tamamlanırken kimi zaman yarım kalan bir maceraya dönüşür. Tanpınar’dan geriye olan yüzlerce mektup, belge ve not ne derece büyük düşlerin yarım kaldığını açıkça ortaya çıkarması bakımından önemli ve Sunat’ın düşünceleri özelinde kıymetlidir.

Halûk Sunat, Boşluğa Açılan Kapı: Ahmet Hamdi Tanpınar ve Yapıtlarına Psikanalitik Duyarlıklı Bir Bakış üzerinden Tanpınar’a dair uzun soluklu bir araştırmaya girişirken birçok veriden, kaynak ve metinden yararlanmaktan da geri durmaz. Tanpınar’a ve eserlerine dair psikanalitik bir araştırma olarak özel bir yerde duran metin birçok yeni çalışmanın önünü açması bakımından da kıymetlidir.