“Olası” bir savaş için notlar

Bir Savaş Hikâyesi için Notlar

GIPI

Karakarga Yayınları
Şubat 2024
144 sayfa

çev. Ayla Meltem Görgün

14 Mart 2024

BURAK SOYER

İtalyan çizgi romancı Gipi’nin son kitabı Bir Savaş Hikâyesi İçin Notlar, bizim başımıza hiçbir şekilde gelmeyeceğinden emin olduğumuz “olası” bir savaşta, savaş sırasında ve sonrasında neler olabileceğini, savaşın ardında bıraktığı “insan enkazını” merkezine alarak gerçekçi bir anlatımla gözlerimizin önüne getiriyor.

Savaş ardında sadece ölüm ve buna bağlı olan mahvolmuş hayatlar bırakmaz. Ölüler ortadan kalktığında, enkaz yığınları “temizlendikten” sonra ortaya bambaşka bir savaş çıkar. Savaşlar ölüler doğuran birer mekanizmadır ve öldürdüğünün doğurduğu “yaşayan ölüler”, “canlı savaş”tan geriye kalan başka bir ölüler güruhudur. Açlığın, sefaletin gölgesinde rotası belli olmayan yollara girmekten çekinmeyen insanlar vardır artık. Ve her türlü kullanıma elverişli bu insanları ellerinin altında hazırda bekleten başka insanlar da. Savaşın doğurduğu “yaşayan ölüler”, kimsenin ruhu duymadan gerçekten ölmeyi bekleyemeden ölürler. Ve sonra hayat bildiği gibi yoluna devam eder. İtalyan çizgi romancı, illüstratör ve film yapımcısı Gipi, Karakarga Yayınları’ndan Ayla Meltem Görgün çevirisiyle yayımlanan Bir Savaş Hikâyesi İçin Notlar kitabında, savaşı yaşamış bir Avrupa ülkesinde, her şey olup bittikten sonra ortada kalan “savaş çocuklarının” hikâyesini anlatıyor. Christian, Cep Katili, Giuliano adındaki üç gencin ortalık yerle bir olduktan sonra hayatta kalmak için yaptıklarına, yapmak zorunda olduklarına odaklanan Bir Savaş Hikâyesi İçin Notlar, bir “savaş hikâyesi”nin ardındaki insani tarafını gerçekçi bir soğukkanlılıkla okura aktarıyor.

“Yeni hayat” başlıyor

Christian ve Giuliano’nun yanı sıra, başı çeken Cep Katili’nden oluşan, üç kişiden müteşekkil, ismi konmamış bir çete, savaşın dümdüz ettiği bir kasabada cesetlerden, araba enkazlarından kalanları çalarak yaşamaya çalışır.  Sürekli bir çıkış yolu arayan, ancak kafalarını çevirdikleri yerde hiçbir şey göremeyen üç arkadaş artık bu durumdan kurtulmak için her yola girmeyi göze alır. Zira çaldıkları mallarla kimse ilgilenmediği için paraya ulaşmaları zordur. Ayrıca milisler şehrin dört bir yanında erketeye yattığı için mallara da ulaşmaları günden güne zorlaşmaktadır.

“İşler” büyürken…

Çetenin en gözü kara ismi Cep Katili arkadaşlarına şehirde yeraltı işleri yaparak dümenini mümkün olan en yüksek hızda döndüren Felix diye birinden bahseder. Felix şehrin dışında, milislerin cirit attığı bir bölgede, paravan olarak kullandığı diskosunda bütün gün kafayı dumanlı tutup pis işlerle para kazanan, ortada kalmış herkesi kendine bağlayıp muhtaç eden pislik adamın tekidir. Fakat üç kafadarın artık takati kalmadığı için Felix onlar için de tek çıkar yoldur.

Cep Katili, Christian ve Giuliano bir gün ellerindeki malları okutma ayağına Felix’le tanışmak için onun mekânına gider. Hiç kimsenin yaşamadığı bir yerde yedi/yirmi dört açık olan bir diskoda bilumum kafa yapıcı maddeyle kendinden geçmiş adamları görürler. Cep Katili kendini ve arkadaşlarını tanıttıktan sonra ellerinde araba parçaları, başka elektronik kalıntılar olduğunu ve bunları Felix’e satmak istediğini söyler. Yılların kurdu Felix, Cep Katili’yle göz göze geldiği anda, bu genç adamın saygı görmek uğruna her şeyi yapabileceğini anlar. Önce gençleri masaya davet eder. Onlara içki ısmarlar. Yeri geldiğinde de bu al-sat işini geride bırakıp kendisi için çalışmalarını ister. Gençler de haliyle bu cazip teklife balıklama atlar ve Felix’in onlara verdikleri ilk görevi yerine getirmek için büyük şehrin yolunu tutarlar.

Bir musibet, bir nasihat meselesi

İlk görev basit bir teslimat işidir. Üç kafadar bu işi tereyağından kıl çeker gibi halleder. Cep Katili durumu Felix’e rapor eder. Bu başarılı “operasyonun” ardından Felix üç kafadara bu kez başka bir görev verir. Üçlü büyük şehirde Felix’e olan borçlarını ödemeyenlerden tahsilat yapacaktır. Cep Katili’nin “gözü pekliği” ve giderek artan şiddetli sorun çözme yöntemleriyle üç arkadaş bu işi de layığıyla yapar. Felix son olarak onlara çok daha zor bir görev verir. Bu kez “alışveriş” yapacaklardır. Üç arkadaş Felix’in yönlendirdiği adrese gider. Oradaki adamdan emaneti alır ve işin görüleceği yere geri dönerler. Ancak bu kez işler yolunda gitmez. Üç arkadaş baskın yer ve hayatlarını zor kurtarır. Birkaç gün bekleyip durumdan Felix’i haberdar etmeden olay mahalline geri giderler ve Felix’in kendisi için almaları gereken şeyleri yerli yerinde bulurlar. Fakat artık ipler kopmuştur. Zifiri karanlıkta üstlerine yağan kurşunlar üçlünün aklını başına getirir ve hepsi de hayatlarını baştan aşağı sorgulamaya başlar…

Gipi

Gipi, Bir Savaş Hikâyesi İçin Notlar kitabıyla ilgili Words Without Borders’a verdiği röportajda şöyle demiş: “Kitabın İtalyanca versiyonunda köylerin isimleri İtalyanca, Fransızca versiyonunda ise Fransızca. Okuyucunun ‘Bu savaş benden uzakta, başka bir yerde oluyor’ diye düşünmesini istemedim. Amacım insanların kendi evlerine aniden gelen bir savaşın olasılıkları hakkında düşünmelerini sağlamaktı.” Ve bu bahsettiği şeyi sağlamış Gipi kitabında. Nereden, nasıl geleceği belli olmayan savaşı uzaktan izleyip bize hiç uğramayacağını düşünerek oturup izlerken bundan rahatsız olmak, üzülmek insani bir davranıştır, ancak kim ne derse desin, bir çeşit mastürbasyondur. Oturduğumuz koltuktan on binlerce kilometre uzakta 2 yaşında çocuklar ölmektedir ve biz bunu, “İçim sıkıldı” diye izlemekten bile kaçınırız. Sadece laf arasında denk gelirse mevzu üzerine iki çift laf ederiz. İşte Gipi tam olarak bu saydam duvarı yıkıp bizi dünyada olan bitenle yüzleştirmeyi amaçlıyor. Konforlu hayatlarımızda ekrana, telefona, bilgisayara bakıp vaziyete vahlanmanın bir anlam ifade etmediğinin, savaşın bir gün bizim de yatak odamıza kadar girebileceğinin altını çiziyor. “Olası” bir savaşta, savaş sırasında ve sonrasında neler olabileceğini gerçekçi bir anlatımla gözlerimizin önüne getiriyor.