“Hadi gel, buluşalım Asi Gökler’in altında…”

Asi Gökler

ANN SEİ LİN

Timaş Yayınları
Ekim 2023
352 sayfa

çev. Hatice Meryem Gelgör

9 Kasım 2023

BURAK SOYER

Asi Gökler’in bir ilk kitap için fazlasıyla tatminkâr olduğunu söyleyebiliriz. Zamanı, mekânı, karakterleri, yan karakterleri iyi kurgulanmış Asi Gökler. Lin’in fantastik olan her şeye karşı ilgisi kitabın bütününe sirayet etmiş.

Ann Sei Lin aynı zamanda bir kütüphaneciymiş. Her iki mesleğinin getirisi olarak da bol bol okurmuş. Özellikle de fantastik olan ne varsa hastasıymış. Londra’ya taşınmadan önce birkaç yılını Japonya’nın Chiba şehrindeki bir tren istasyonunun yanında, lokomotif ve ray seslerinin duvarlarını inlettiği bir evde yaşamış. Zamanının çoğunu okuyarak ve yazarak geçiren Lin, arta kalan vakitte ise ders çalışıp origamiyle uğraşıyormuş.

Ann Sei Lin’in, bu yazıya konu olmasının sebebi, Genç Timaş Yayınları’ndan Hatice Meryem Gelgör çevirisiyle yayımlanan Asi Gökler kitabı. Üç kitaplık bir serinin ilk kitabı olan Asi Gökler, yer şehirleriyle gök şehirleri arasında kızışan mücadelenin, kâğıttan yapılan canavarların da olaylara müdahale etmesiyle iyice çığırından çıkışını ve bu kaotik ortamda hayatta kalma savaşı veren kader ortakları Kurara’yla Himura’nın hikâyesiyle seriyi başlatıyor.

Kâğıt sihirbazları

Himura’nın henüz 9 yaşındayken gökten düşen devasa bir kaplumbağanın yaşadığı şehri yerle yeksan etmesiyle başlıyor kitap. Ancak bu korkunç saldırıdan Himura’ya arta kalan hatıra alevler içindeki köyü değil, kaplumbağanın kabuğunu kaplayan topraktan katman altındaki sararmış parçalar oluyor. Zira kaplumbağanın kâğıttan yapıldığını anlıyor Himura. Bir ıslık sesiyle küle dönen kaplumbağanın kocaman gövdesini hayranlık ve şaşkınlık arasındaki duygularla izleyen Himura, kafasını göğe çevirdiğindeyse, gökyüzünün tamamen kapkaranlık gemilerle kaplı olduğunu görüyor. İşte Mikoşima İmparatorluğu’nun yer ve gök şehirleri arasındaki mücadele böyle başlıyor. Ancak Himura, aradan uzun zaman geçtiği için köyünü ve kâğıttan yapılmış yaratıklar olan şikigamiler için üzülmeyi bırakalı çok oluyor. Normal bir insan gibi değil ama onun bu davranışı. Zira normal insanlar bir şikigaminin yanmasına sevinirken, Himura hafiften kederleniyor. Ayrıca o bir Hünerbaz. Yani bir kâğıdı istediği şekle sokabiliyor. Ve onun bir önemli bir görevi var: Yer halkının inşa ettiği ziyafet salonlarına ve özel odalara sahip bir nevi uçan tesis olan Midori’ye gidip bir Hünerbaz’ı kendi gemisine getirmesi gerekiyor. Komutanın emri üzerine hemen hareke geçiyor Himura. Tek bir hareketle altına kocaman bir doğan (kuş olan) çekiyor ve Midori’ye doğru havalanıyor…

“Bir gün bunların hepsini geride bırakacağım…”

Himura’nın gemisinde bunlar olurken Midori’de ise bir başka Hünerbaz olan Kurara, yüce imparatoruna (!) hizmet etmekten bitap düştüğü bir gecenin sabahına tıpkı Himura’nın hafızasında canlanan yakılıp yıkılmış köyünü gördüğü bir rüyayla uyanıyor. Kurara dertli. Öfkeli. Hüzünlü. Zira Midori’de sabah akşam hizmetçilik yapmaktan bıkmış usanmış durumda. Bir de biraz saftirik arkadaşı Haru’ya sahip çıkmak zorunda. Ancak kendine verdiği bir söz de var: “Bir gün buradan kurtulacağım. Bir gün bunların hepsini geride bırakacağım.” Ancak bunun için canla başla çalışmak mecburiyetinde ve hepsinden önemlisi de “o” güne kadar hayatta kalmak zorunda.

Ann Sei Lin

Midori görünen yüzünün tüm görkemiyle arzı endam ederken, görünmeyen yüzünde de çalışanlarının kan ter içinde kaldığı bir telaşenin içinde. Zira Büyük Akıntı’ya giden gemilerden biri bugün geri dönüyor. Büyük Akıntı demek, efsanevi destanlarla dolu bir yolculuk, macera, heyecan demek. Haru da oraya gitmek istediğinden söz açıyor Kurara’ya. Ancak Kurara, Midori’yle ilgili her şeyi bildiği için böyle bir şeyin söz konusu olamayacağının ve altın kuralın farkında. Zira, “Hünerbazlar oraya, İmparator ve çocuklarına hizmet etmek için giderler. Yakalanırsan Prens Ugetsu seni zorla savaştırır. Ya da Prenses Tsukimi’nin oyuncağı olursun.”

“Ben de senin gibiyim…”

Midori’de zaman böyle akıp giderken ve Kurara uyku hariç kalan tüm zamanını hizmet etmekle geçirirken yemek salonunda servis esnasında bir adamın kolundan sertçe tutmasıyla irkilir. Başta ne olduğunu anlayamayan Kurara, adam ona, “Buradan gitmek ister misin?” diye sorunca ayrı bir işkillenir. Onunla konuşan kişi Himura’dır ve kendini tanıtır: “İsmim Himura. Ben de senin gibiyim.” Kurara adamın neyden bahsettiğini çözmeye çalışırken Midori’de yeri yerinden oynatan bir sarsıntı olur. Herkes paniğe kapılmaya başlar ve aynı şey bir kez daha Midori’ye vurur. Bu ikinci patlama ilkine göre daha şiddetlidir. Himura, Kurara’yı güç bela yıkılan duvarlardan korurken Kurara kafasını kaldırdığında bir çift içi boş ve beyaz gözün kendine baktığını görür. Bunun bir ejderha olduğunu anlaması ise fazla sürmez. Bu saldırında sağ salim kurtulan Himura ve Kurara kendilerini, uzun ve yorucu bir serüvenin içinde bulurlar. Ann Sei Lin’in serisinin ilk kitabı için macera düdüğü çalmış olur…

Ann Sei Lin’in Japon mitolojisinden ve geleneklerinden dozunda faydalanması, bu unsurları Asi Gökler’in özünden bir parça haline getirmiş. Asi Gökler için yepyeni bir fantastik dizinin kapısını aralıyor desek abartmış olmayız sanırım…