Modern edebiyatın önemli temsilcilerinden biri olan Dino Buzzati’nin (1906-1972) yeni öykü derlemesi Altmış Öykü, geçtiğimiz günlerde Timaş tarafından yayımlandı. İlk olarak 1968 yılında Sessanta racconti (Sixty stories) başlığıyla İtalyanca yayımlanan metin, Esma Fethiye Güçlü tarafından Türkçeye çevrildi.
Öykülerinde gerçekçilik, sürrealizm ve varoluşçuluğun özgün bir birleşimini meydana getiren Buzzati, sık sık “yabancılaşma”, “akıp giden zaman” ve insanoğlunun doğal bir şekilde içerisinde bulunduğu açmazlar üzerinden hareket eder. Bu noktada bütün bir edebiyatını benzer bir düşünce dünyası ile inşa eden Buzzati, ortak tema ve ilgileri dışa vurur.
Kendine özgü anlatım biçimiyle gerek İtalyan gerekse dünya edebiyatı bağlamında özgün bir yerde duran Dino Buzzati, sıradan ile fantastik olanı iç içe geçirme biçimiyle dikkat çeker. Genellikle gerçekliği terk etmeden sürreal bir atmosfer yaratma arzusu üzerinden hareket eden yazar, Tatar Çölü (1940) gibi romanlarının yanı sıra Altmış Öykü gibi metinlerinde de bu tutumunu dışa vurur.
Altmış Öykü, Dino Buzzati tarafından ilk kez 1958 yılında yayımlanır. Buzzati, bu kitabında o döneme kadar kaleme almış olduğu altmış öyküyü bir araya getirerek ortaya bir bütün çıkarır. Kendine özgü tarzını, anlatma arzusunu ve hikâyeciliği bu kitabında da açıkça gösteren yazar, nihayetinde bambaşka dünyalara kapı aralar.
Öykülerinde fantastiğe, masala yakın bir yerde duran fantastiğe özel bir değer atfeden Dino Buzzati, Altmış Öykü’de de benzer bir tavır ile hareket eder. Gündelik hayatın bir yansıması olarak gün yüzüne çıkan öyküler, kendi içlerinde birçok kırılma noktası ve gerçekliğe aykırı taraf barındırır. Her şeyin normalmiş gibi başladığı, göze çarpan hiçbir unsurun olmadığı bir ortamda Buzzati, anlatıcıları ile öyküyü bir süre sonra bambaşka bir güzergâha sürükler. Öyle ki işin içerisine dahil olan sürreel öğeler, bir süre sonra ortaya doğal bir bütün çıkarır. Gerçek olanla fantastik olan birleşerek yeni bir açılım yapar.
Buzzati edebiyatının en önemli unsurlarından biri olan dil, Altmış Öykü’de de dikkat çekici bir şekilde kullanılır. Alelade bir olayı anlatırken de sürreal bir hadiseler zinciri üzerinde dururken de Buzzati’nin dili hep akışkan ve okuru kendisine çeken bir tavır sergiler. Her şey alabildiğine yalın bir şekilde dile getirilir ve okur bu alışkanlıkla öykü boyunca yaşananlara şaşırmaz; çünkü anlatıcı her zaman onunla meşguldür. Anlatıcı ile okur arasındaki bu bağ, Buzzati metinlerinde dil aracılığıyla sağlanır. Lirik, akıcı ve samimi bir dil ile hareket eden yazar/anlatıcı okuyucu ile arasına hiçbir şeyin girmesine izin vermez.
Altmış Öykü’de yer alan hiçbir metinde, sözgelimi “Yedi Ulak”, “Güneyin Gölgesi”, “Doğanın Büyüsü”, “Tek Kişilik Şehir”, “Hasta Tiran”, “Yasaktı”, “Yenilmez”, “Venedik Bienali’nde Gece Harbi”, “Azizler”, “Sanat Eleştirmeni”, “Araba Vebası” ve “Tod Zırhlısı” gibi, anlatıcı ile okur arasındaki mesafe açılmaz. Anlatıcı hep okura yakın bir yerde durur, öyle ki okura eğilerek her şeyi doğrudan onun kulağına fısıldar gibi bir tavır benimser. Bu durum Buzzati öykücülüğü için tipik ve artık klasikleşmiş bir unsurdur ve söz konusu kitapta da bu tavrı açıkça sezmek mümkündür.
Öte taraftan bir hikâye anlatıcısı olarak Dino Buzzati’nin geniş bir ilgi alanının olduğu dile getirilebilir. Buzzati denemekten, görüp geçirdiği, işittiği, hissettiği, düşündüğü onca meseleyi metinlerine taşımaktan geri durmaz. Öyle ki bir sanat eleştirmeni de fabrika işçisi de, bir gazeteci de edebiyat öğretmeni de onun öykülerinde bir karakter olarak yer alabilir; onlar üzerinden bambaşka meseleler işin içerisine dahil edilebilir. Hayatın bin bir tonunu öykülerine taşıyan yazar, bunu yaparken bambaşka dünyalara geçiş yapmaktan da geri durmaz. Kendini yenileyen ve tekrara düşmekten kaçan bir yazardır o nihayetinde.
Buzzati’nin edebiyattaki tematik yaklaşımı genellikle bireyin “görünüşte kayıtsız bir evrende” karşılaştığı varoluşsal sorunlar etrafında döner. Nitekim onun ana temalarından biri, zaman kavramı ve bunun insan yaşamı üzerindeki etkisidir. Sözgelimi Tatar Çölü’nde, Giovanni Drogo adlı protagonist, hiç gelmeyecek, yaşanmayacak bir hadisenin haberini bekler ve hayatını ona endeksleyerek geçirir. Bu durum, Buzzati'nin zamanın geçişi ve hayal kırıklığının kaçınılmazlığı konusundaki kaygılarını açıkça dışa vurur. Benzer bir durum Yaşlı Orman’ın Gizemi, Verna’nın Çöküşü, Dağların Adamı Bernabo gibi Altmış Öykü’de de kendisini açıkça hissettirir.
Buzzati, metinleriyle sadece İtalyan edebiyatının değil, bugün artık söz konusu edebileceğimiz dünya edebiyatının da en karakteristik yazarlarından/isimlerinden biridir. Onun yenilikçi anlatım teknikleri, tematik keşifleri, fantastik ile gerçeği harmanlamaya çalışan birçok yazarı derinden etkilemiştir. Anlatı yapısı ve dilindeki manipülasyonlar, çağdaş dünya edebiyatı üzerinde/özelinde deriz izler bırakmıştır.
Dino Buzzati’nin Altmış Öykü’de yer alan metinleri, edebi yenilik, tematik derinlik ve varoluşsal yansımaların zengin bir bütünlüğünü gün yüzüne çıkarır. Gerçekçilik ile sürrealizmi ustaca harmanlayan yazar, okuyuculara insan varoluşunun karmaşıklığı üzerinden türlü anlatı sunar.