Kıbrıs, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’den
Sevgilim Ölü Asker’in 40. yıldönümü için yankılar
Anber Onar / Maria Hadjipavlou / Oya Silbery / Lorna Vassiliades / Yetin Arslan / Mehmet Yaşın biyografisi ve bibliyografyası

Yıldönümü için Mehmet Yaşın’ın şiirleriyle desenlerinden üretilmiş sanatsal ürün ve objelerden bazıları
40. yıldönümü etkinlikleri
–Nisan 2024: Mehmet Yaşın’ın Sevgilim Ölü Asker adlı şiir kitabının bundan 40 yıl önce, Nisan 1984’te yayımlanışına ilişkin sosyal medya paylaşımları ve şiirlerin de yer aldığı basın haberleri.
–13 Mayıs 2024: Türkçe, Yunanca ve İngilizce basın, medya ve sosyal medyaya 40. Yıldönümü Kutlama Programı’nın duyurulması. Yıldönümü için Mehmet Yaşın’ın şiirleriyle desenlerinden üretilmiş sanatsal ürün ve objelerin kamuya sunulması.
–25 Mayıs 2024, Lefkoşa: “Ölü Asker Türkü Söylüyor”. Organizatör sanatçılardan Anber Onar ile Mehmet Yaşın’a okuma yazma öğreten ilk öğretmeni Pembe Baysan’ın açış konuşması, Aurora müzik grubunun Yaşın’ın bestelenmiş şiirlerden konseri, KTEV Kitabevi standında yeni kitaplarının tanıtımı ve Mehmet Yaşın tarafından şiir okumaları. Cumartesi, 15:00–18:00, Hoi Polloi ve Lorenza Cafe, Lefke Hanı, (Büyük Han karşısı) Lefkoşa.
–12 Haziran 2024, Lefkoşa: “Diğer Bir Sözcük”. Açılış Rita Severis ile Maria Efstathiou; Mehmet Yaşın tarafından üç dilli (Türkçe, Yunanca, İngilizce) şiir performansı ve slayt gösterisi; Moufflon Kitabevi standında imza ve okurlarla sohbet, Çarşamba, 19:00, CVAR-Severis Vakfı, Ermou Sokağı, 285, Lefkoşa.
–13 Eylül 2024, Londra: “Mehmet Yaşın’ın İlk Şiir Kitabı İçin Tüm-Kıbrıslılar Kutlaması”. Yaşın tarafından üç dilli (Türkçe, Yunanca, İngilizce) şiir performansı, kitapların imzalanması ve okurlarla sohbet; Sahne sanatçısı Lorna Elaonara Vassilides’in eşlik edeceği performans öncesinde, disiplinlerarası sanatçı, yazar ve akademisyen Alev Adil’in Mehmet Yaşın hakkında sunumu; Cuma, 19:30-21:30, Cypriot Community Centre, Earlham Grove, Wood Green N22, Londra. (Lorna Elaonara Vassilides’in okuma metni aşağıda yer almaktadır.)
–19 Eylül–19 Ekim 2024, Lefkoşa: “… kuşlar cıvıldaşsa üstümde”. Mehmet Yaşın’ın poetik varoluşunu görselleştiren bir sergi. Evagoras Vanezis ile Panayiotis Michael’in Mehmet Yaşın’la ortak sanat projesi; konseptlere dayalı bir sergi. Resepsiyon: Perşembe 20:00-22:00, Gallery Sic. Contemporary Culture, Megaro Mitsi 3, no. 4, 1065, (Evagorou ve Başpiskopos Makarios III caddeleri köşesinde) Lefkoşa. (Kıraathane’de de bir bölümüne yer verilen serginin katalog metni bu dosyada ayrıca yer almaktadır.)
–9 Ekim–22 Kasım 2024, Girne: “Sevgilim Ölü Asker”, Mehmet Yaşın’ın kitapları ve yazın yaşamı üstüne bir sanat ve arşiv sergisi. Küratör Oya Sibery ve Anber Onar. Açılış resepsiyon: 9 Ekim, Perşembe 18:30, ArtRooms Gallery, Ecevit Caddesi, Girne. (Oya Sibery ve Anber Onar’ın deneyim metinleri aşağıda yer almaktadır.)
–20 Ekim 2024, Lefkoşa: “Bölünmüşlükler Üzerinden Yazmak”, şair ve yazar Mehmet Yaşın’la söyleşi (İngilizce), yöneten Iris Miltiadies: Pazar 19:00, Kaymakkin Sosyal Alanı, Archibishop Makariou Caddesi, Kaymaklı 1021 Lefkoşa.
–21 Kasım 2024, Girne: “Sevgilim Ölü Asker” sergisinin üç dildeki kataloglarının tanıtım toplantısı ve kokteyl. Küratör Oya Silbery ve Anber Onar yönetiminde ve Türkiye’den Milliyet-Sanat dergisi yayın yönetmeni Filiz Aygündüz ile İthaki Yayınları editörü Bilal Acarözmen’in katılımıyla. Perşembe 19:00, ArtRooms Gallery, Ecevit Caddesi, Girne.
–23 Kasım 2024, Limasol: “Çoğul Yazınsal Aidiyetler ve Çeviriler”, Moufflon Kitabevi’nden Kris Konnaris, Mehmet Yaşın’ın Yunancaya vd. dillere çevrilmiş kitaplarını sunacak; yazarın katılacağı ve küratör Evagoras Vanezis’in yöneteceği bir panel ve söyleşi (İngilizce); Limasol Uluslararası Kitap Fuarı, Cumartesi, 17:00-1800, Carob Mills Venue, (tarihî Ortaçağ kalesi yakınlarında) Limasol.
–13 Aralık 2024–6 Ocak 2025, İstanbul: 13 Çarşamba, Aralık 2024–6 Pazartesi, Ocak 2025 tarihleri arasında Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi’nde Lefkoşa’nın güneyindeki serginin açılışı, küratör Evagoras Vanezi’in sunumu ve izleyen haftalarda Mesut Varlık moderatörlüğünde yazarla bir zoom toplantısı: Asmalı Mescit Mahallesi, Yemenici Abdüllatif Sokak, 1 Beyoğlu, 34430, İstanbul; ayrıca 19 Aralık 2024’te K24 “40. Yıldönümü” özel dosyası.
–Aralık 2024, Atina: Mehmet Yaşın’ın romanı Sınırdışı Saatler’in Yunanca çevirisinin tanıtımı ve 40. yıldönümü paneli, İstanbullu Rum edebiyat insanı ve çevirmen Frango Karaoğlan’ın açış konuşması ve Mehmet Yaşın’la söyleşi; Osmanlı tarihçisi ve şair Andreas Embirikos uzmanı Nikos Sigalas ile Antonis Hadjikyriakou’un yer alacağı panel toplantısı, Astarti Yayınları’nın, Dinos Siotis’in ve değişik kültür mekânlarının desteğiyle; panel toplantısı İstanbullu Rumlara ait Politis Kitabevi ve Kültür Merkezi’nde yapılacak. Cumartesi 18:00-20:00, 7 Aralık, 84 Mavromichaels Street, Atina 11472. (Ayrıntısı daha sonra duyurulacak.)
–1 Ocak 2025, İstanbul: Sevgilim Ölü Asker’in ilk yayıncısı Turgay Fişekçi yönetimindeki Sözcükler dergisinde 40. yıldönümü yazısı ve yeni şiirlerden bir demet yayımlanacak. Aynı şekilde Milliyet-Sanat dergisi de söyleşi ve değerlendirmeler içeren bir sayı yayımlayacak.
–Şubat-Mart 2025: Yetin Arslan’ın yönetmenliğindeki “40. Yıldönümü: Mehmet Yaşın” belgeseli gösterime girecek. (Ayrıntısı daha sonra duyurulacak.) (Yetin Arslan’ın deneyim metni aşağıda yer almaktadır.)
Anber Onar
(40. yıldönümü genel organizatörü, Girne sergisi küratörü.)
Uzun yıllar Kıbrıs’ın dışındaydım. Bu zaman dilimini ABD’de geçirdikten sonra adaya dönmüş ve Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde çalışmaya başlamıştım. Mehmet Yaşın’ın üniversitede konuk olduğu bir toplantıya katıldığım zaman onu ilk kez tanıma olanağı bulmuştum. Pathos benim okuduğum ilk Mehmet Yaşın şiir kitabıydı ve bu sadece bir başlangıçtı.
Yıllar içerisinde Mehmet Yaşın ile dostluğumuz ilerledi. Böylece birçok projede de birlikte çalışma fırsatımız oldu. İlk olarak (2005) “Leaps of Faith” sanat projesi, daha sonra (2007-2014), eş kurucusu ve kültür programları yöneticiliği yaptığım “Sidestreets Eğitim Kültür İnisiyatifi” programları çerçevesinde Turuncu Kuş kitap tanıtımı, Şiir Performansları, Davetli Misafir Yazar Atölyesi çalışmaları, Sidestreets “Genç Işıklar” sosyal sorumluluk projesi, “çocuk hikâyeleri okuma günleri” gibi birçok projede de birlikte çalıştık.
2014 yılında Mehmet, Sarı Kehribar romanını yazarken kullandığı görsel malzemelerini birlikte konuşup tartışırken, onun arşivini yakından izleme fırsatı bulmuştum. Bu materyallerden ne kadar güçlü bir sergi olabileceğini Mehmet ile konuşmuştuk. 20 yılı aşkın dostluğumuz süresinde Neopolis’teki evinde birçok kez görüşmüş ve gözlemlediğim her ayrıntı beni içine çekmeye başlamıştı. Hem şiirlerinde hem de romanlarında karşılaştığım imge zenginliğinin, Mehmet’in kendi çevresinde olan görsel doküman ve nesnelerle ilişkilenmesi yanında, onların nasıl bir sanat mesafesinden şiirsel diliyle çoğalmış bu güçlü üretime dönüştüğüyle ilgiliydi. Yaşın’ın bu sözcükler dünyasındaki şiir kurgusu, çoğu zaman bu kadar sıradan sanılan ayrıntıların yapıtlarında hangi derinliklerde, nasıl bir dil üstünden zenginleştiğini görmek beni oldukça etkilemişti.
Bu kadar birikmiş bir arşiv, bir şairi oldukça ele veren bir durum. Onların zaman içerisinde parçalanmışlığı, tasnif edilmişliği, ama yine de saklı tutulmuş haliyse onları bir o kadar daha gizemli hale getiriyor. Dahası, her safhada başka başka şeyleri de söylemek için alan açıyordu.
Birçok farklı etkinliğin, programının oluşması için farklı kurum kuruluş ve arkadaşla çalışmalar yaptık. Her etkinliğin farklı vurgusu ve izleyicisi vardı. Ancak Mehmet’e bir sanatçı dostu olarak benim yapabileceğim, en iyi bildiğim bir şey vardı. Ona 10 yıl önce bana gösterdiği ve zihnime yerleşen arşivinin içine girip oradan çıkarılabilecek bir sergi önermekti. Bunu Art Rooms Gallery’de Oya Silbery ile eş küratör olarak birlikte yapma kararı alırken, sergimizin adını da ilk şiir kitabının adından aldık: “Sevgilim Ölü Asker”. Bu sergide Mehmet Yaşın’ı, kendi biriktirdiği fragmanlardan oluşan, zaman zaman onun hem bildik hem de hiç bilinmeyen yönlerini farklı vurgularla hafızalara konumlandıracak imgeler yaratmaya çalıştık. Ve “Sevgilim Ölü Asker” sergisi, Art Rooms mekânlarında yeni bir bütünü oluştururken daha ne çok bütünlerin olabileceğinin ipuçlarını da vermeyi amaçladı.
Sevgilim Ölü Asker şiir kitabının 40. yıl kutlamaları, Mehmet Yaşın’a bir saygı ve sevgi sunmanın yanı sıra, onun derin duyarlıklarında ölümsüzleştirdiği yazın zenginliğini ve kavramsallaştırdıklarını taptaze tutmak üzere, ülkemizin sanat ve edebiyat dünyasında değerli bir eylem ve vefa örneği olarak nitelendirilebilir.
Maria Hadjipavlou
(40. yıldönümü etkinliklerinin düzenlenmesi için Anber Onar’la birlikte ilk girişimleri başlatan profesör, feminist aktivist.)
Mehmet Yaşın’ı kendisiyle şahsen tanışmadan çok öncesinden tanıyordum. Kıbrıs Kamu Bilgilendirme Ofisi’nde (PIO1976-1979) çeviri ve konferanslar bölümünde çalıştığım ve yabancı gazetecilere adanın bölünmüşlüğü hakkında bilgi verdiğim yıllardan. Ayrıca PIO’nun Türk basınında çıkan günlük haberlerle ilgilenen bir bölümü de vardı ve bu haberlerden bir seçki Yunancaya ve İngilizceye çevriliyordu. Bu vesileyle, 1974 yılında Kıbrıs’ın Türk işgali altındaki Kuzey kesiminde Rum-Ortodoks kiliselerinin yağmalanması, Bizans ikonalarının yağmalanması ve hatta mozaiklerin sökülmesiyle ilgili fotoğraflı bir dizi makaleyi Yunanca olarak okudum. Bu makaleler Mehmet Yaşın tarafından hem adanın coğrafi bölünmüşlüğüne hem de Türk ordusunun çokkültürlülüğü, anıtları ve yerinden edilmiş Kıbrıslırum mülteciler için kutsal yerleri yok etmesine karşı bir protesto olarak yazılmıştır.
Bu makaleler sayesinde miras tahribatı konusunun yurtiçinde ve yurtdışında geniş bir şekilde duyurulduğunu hatırlıyorum. Bir Kıbrıslıtürk için bu “barbarlığı” ifşa etmenin büyük cesaret ve risk gerektirdiğini düşünmüştüm. Toplumların birbirinden tamamen ayrıldığı ve uçurumun ötesine erişimin olmadığı o dönemde, bana diğer tarafta “düşman” olarak algılanan öteki’nin kültürünün korunmasını önemseyen ve buna saygı gösteren entelektüeller ve empati sahibi insanlar olduğunu gösteriyordu. O yıllardan bu yana, doğrudan bir temas olmadı – sadece her iki toplumdan Kıbrıslılar olarak anavatanımızdan kilometrelerce uzakta, yurtdışında bir araya gelebildik. Mehmet ile yüz yüze tanıştığımda ben de aynı durumdaydım.
Benim için bu fırsat 1994 yılında Cambridge Massachusetts, ABD’de doğdu. O zamanlar PIO’dan ayrılmıştım ve eğitim için ABD’ye gitmiştim. Harvard Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmacı olarak bulunuyordum ve Seferis Kürsüsü’nden Dr. Vangelis Calotychos ile birlikte “Kıbrıs ve Halkı, Ulus, Kimlik ve Hayal Edilemez Bir Toplulukta Deneyim – 1995-1997” konulu ilk konferansı düzenledik. Davetliler arasında Mehmet Yaşın ve diasporadan iki Kıbrıslıtürk daha vardı. Mehmet ile şahsen tanıştığımızda konuşacak çok şeyimiz oldu ve Kıbrıs anılarını ve anavatanımızda barış ve birlikte yaşam için farklı tahayyüllere sahip insanları bir araya getirmek üzere mümkün olan her şekilde birlikte çalışma kararlılığını paylaştık.
Çalışmaları ve özellikle de yerelden küresele tüm çeşitliliğiyle insanlık durumunu derin bir kavrayışla ele alan yalınlığıyla bana seslenen şiirleri ilgimi çekti. İşte bu noktada, yıllar boyunca onun şiirleri ve Yunancaya ya da İngilizceye çevrilmiş eserleri beni kendine bağladı.
Kendimi yakından bağlı hissettiğim bir diğer konu da Mehmet’in “aidiyet” ve “kimlik” fikirleridir. “Yunan mısın yoksa Türk mü?” Kıbrıs’ta olduğu gibi son derece milliyetçi, ataerkil ve militarist bir ortamda karar vermeye çağrılıyoruz. Şair bize ne “onlar” ne de “biz” olduğumuzu söylüyor, “hepimiz meleziz”! Ve çoklu kimliklerimiz ve çoklu aidiyetlerimiz var.
İkinci yüz yüze görüşmemiz ise 1990’ların sonunda, Londra’da oldu. Çok iyi hatırlıyorum, çünkü hava çok soğuktu ve onun dairesinde buluşmuştuk. Gelecek vaat eden bir şair olan bir başka genç Kıbrıslıtürk de Mehmet’i ziyarete gelmişti. Akşam anılarla doluydu. Anılar, anılar… Mehmet odaya kutu gibi büyük bir çanta getirdiğinde (köylerde önemli şeyleri saklamak için kullandığımız kutulardan) ortam çok duygusal ve nostaljik bir hal aldı. Çantayı açtı ve içinden farklı farklı objeler çıkarmaya başladı; not defterleri, el yazısı notlar, nakışlar, yemek tarifi kitapları, vs… Her obje sevgili annesiyle ilgili bir hikâye taşıyordu ve Mehmet’in her objeyi saygıyla tutan ve her objenin arkasındaki hikâyeyi anlatan genç bir çocuğa dönüştüğünü görebiliyordum. O akşam sabaha kadar konuştuk.
Bu deneyimden sonra Mehmet’in travmatik dünyası hakkında çok şey öğrendim ama aynı zamanda tüm bu deneyimleri sanat ifadelerine –şiirler, romanlar, fotoğraflar, çizimler, keşifler– aktaran yaratıcı hayal gücü hakkında da çok şey öğrendim. Bu aynı zamanda kendi travmalarımla ilgili içgörü kazanmama da yardımcı oldu.
Mehmet’in 1997’de Middlesex Üniversitesi’nde düzenlediği konferans, düşünen bireylerin –Yunanlar, Türkler, Kıbrıslılar ve üniversitelerden diğer katılımcılarla– öncü bir buluşmasıydı. Konferansın başlığı “Üveyanadil: Milliyetçilikten Çokkültürcülüğe: Kıbrıs, Yunanistan ve Türkiye Edebiyatları” idi. Yeni milenyumda tüm bildirileri içeren bir kitap (2000) yayımladı ki, bence 1998 tarihli Galotychos gibi Kıbrıs hakkında bir referans kitabıdır. Bu fırsat, bu ülkelerin edebiyatları ve aynı zamanda ödünç almalar, paylaşımlar ve yaratıcılık için ortak zorluklar hakkında yeniden düşünmek için birçok yeni yol açtı. O dönemde Mehmet’in “Girne’ye Girme” başlıklı şiir seçkisi de yayımlanmıştı ve bu benim için bir başka keşif oldu. O şiirlerin birçoğunu kendi yayınlarımda, akademik makale ve sunumlarımda kullandım. Mehmet her türlü sınırı aşar.
Bu konferans geniş çapta duyuruldu ve Kıbrıslıtürklerin de katıldığı bir konferansa katıldığım için hem üniversitemdeki hem de dışarıdaki bazı Kıbrıslırum milliyetçiler tarafından acımasızca saldırıya uğradım! Onlara göre bu “yasadışı KKTC devletini tanımak” anlamına geliyordu! Bu kadar güçlü olduğumu hiç bilmezdim!
Dolayısıyla, Mehmet’in de çok iyi bildiği gibi, kutuplaşmış ve uzun süreli çatışmalarda barış ve uzlaşma çalışmaları yapmak çok riskli, tehlikeli ve tehdit edici bir faaliyettir.
Takip eden yıllar, Mehmet Yaşın’ın birçok yazısının ilk yayımlanışının üzerinden geçen kırk yıl, onun çeşitliliğini, sanatsal yazım tarzlarını, yeni fikirlere getirdiği soluğu ve geçmişten, bugünden ve nice yarınlardan getirdiklerini ortaya koyduğu görsel sanat işlerini kutlamak için bir fırsat sunuyor. Kıbrıs’ın tamamında düzenlenen etkinlikler unutulmaz, çünkü Kıbrıs bir bütündür, BİR’dir. Mehmet’in ve çoğumuzun hep yaşadığı, hayal ettiği ve deneyimlediği Kıbrıs’tır.
İngilizceden Türkçeye çeviren: Mesut Varlık
Oya Silbery
(Girne sergisi küratörü, Art Rooms katalog editörü, Art Rooms Sanat Yönetmeni.)
Arkın Group bünyesinde 12 yıldır Girne’de faaliyet gösteren Art Rooms Galeri’nin kurulduğundan beridir en büyük amacı uluslararası alanda isim yapmış nitelikli sanatçıları veeserlerini ada insanıyla buluşturmak, ayrıca adalı sanatçılara kendilerini profesyonel anlamdaortaya koyabilecekleri, kültürel farkındalık yaratmaya yarayacak bir platform oluşturmaktı. Zaman içerisinde, doğal ve organik bir bağ olarak gelişen sanat aracılığıyla toplumsal bellek oluşturma uğraşı üzerine daha yoğun bir şekilde eğilmeye başladık.
Çağdaş bir sanat galerisi olma yanında toplumsal hafızayla ilintili bir arşiv oluşturma konusunda harcadığımız emek, Mehmet Yaşın’ın 40. sanat yılı kutlamaları çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz arşivsel nitelikli “Sevgilim Ölü Asker” sergisiyle bir üst seviyeye taşınmış oldu. Bu serginin olumlu etkilerini ilerleyen yıllarda daha çok göreceğimizi düşünüyorum. Özellikle galerinin yanı başında yer alan Arkın Yaratıcı Sanatlar ve Tasarım Üniversitesi (ARUCAD) öğrencilerinin yakından izleme/inceleme şansı buldukları bu arşivden esinlenerek üretecekleri çalışmalar ve Mehmet Yaşın’la gerçekleştirdikleri ufuk açıcı sohbetlerin adanın kültürel gelişimi açısından çok önemli katkılar sağlayacağına inanıyorum.
Mehmet Yaşın, İngilizce, Türkçe ve Yunancaya olan hâkimiyetiyle bilinen Kıbrıslı şair, yazar ve aydın, tek bir ülkeye, tek bir dile veya kimliğe ait olamama anlamında çok yönlü bir sanatçı olarak nitelendirilebilir. Kendine özgü yeni bir dille aidiyet konusunda geleneksel görüşlerle ve beklentilerle uyuşmayan sanatçı, eserlerinde vermek istediği mesajı ve hissettiği derin karmaşayı anlatıyor. Özellikle barışçıl kişiliği ve barışa yönelik söylemleriyle ön plana çıkan Yaşın, savaş yıllarına atıfta bulunduğu satırlarında din, dil ve ırk kavramlarını cesaretle gözler önüne seriyor.
Benim Mehmet Yaşın’ı daha yakından tanımam, kendisiyle çalışma şansı yakaladığım “Sevgilim Ölü Asker” sergisi sayesinde oldu. Çok yönlü bir sanatçı olan sevgili Anber Onar’ın önerisiyle gelişen bu serginin arşiv taramasını da galeride birlikte çalıştığımız genç sanatçı Dize Kükrer üstlendi.
Sergi, Mehmet Yaşın’ın çocukluğunu geçirdiği, hayatının dönüm noktalarını yaşadığı ve pek çok eserini kaleme aldığı Lefkoşa Yenişehir’deki evine ve çevresine ilişkin görseller, kişisel hatıralar, yaşam öyküsü ve çocukluk kesitleri gibi birçok anıyı içeriyor. Ayrıca, dünya vatandaşı Yaşın’ın kişisel kütüphanesi, çalışma odasında yer alan tabloları ve kendi yaptığı resimler, ziyaretçilere sanatçının hayatından bir kesiti daha yakından görme imkânı sunuyor.
Sergi hazırlığı boyunca kendisiyle gerçekleştirdiğimiz çalışmalar sırasında gözlemlediğim en önemli şey, Yaşın’ın ne kadar inanılmaz bir araştırmacı/arşivci olduğu ve onlarca yıldır biriktirdiği kişisel arşivinin yakın tarihimiz için çok değerli bir kaynak oluşturduğudur. Yaşın’ın aşırı derecede disiplinli ve titiz bir çalışma etiğine sahip olması, bu süreçte ortaya çıkan işlerin kalitesini en üst düzeye taşımamıza yardımcı oldu. Umarım kendisiyle daha birçok sergi ve projede birlikte çalışma fırsatımız olur.
Lorna Vassiliades
(Ödüllü yazar, performans sanatçısı, eğitimci, İngiltere’de düzenlenen üç dilli şiir performansında Mehmet Yaşın’a sahnede eşlik eden performer.)
Şairin Türkçe sesinin yanında Yunanca okumaya başlıyorum ve bir kadının seslendiğini duyuyorum: Πιο δυνατά! Daha yüksek sesle! İngilizce ya da Türkçe değil de Yunanca seslendiğine göre, bu sesimi kendi dilimizde yükseltmem için bir rica olmalı.
Mehmet Yaşın’ın “Savaş Zamanı” şiirini okuyorum. Kısa provamızda benim Yunanca okumamın, bir enstrümanın diğerinin altını çizmesi gibi, onun Türkçesini takip etmesinin en iyisi olacağı konusunda anlaştık. Bu şiiri daha yüksek sesle okumam istendiğinde, bir an için bunun ne anlama geleceğini düşündüm. Bu şaire saygısızlık olur muydu? Bu dil hakkında bir şiir, yani Kıbrıslılar olarak hangi dilin bizim olduğu hakkında. Burada yan yanayız. Daha yüksek sesle okuyorum. İki dil birlikte kendilerine ait bir dil ediniyor; bölünmeye, anavatanlara ve eski sömürgecilerimiz tarafından aşılanan gibi Yunanca yasak, Türkçe tehlikeli ve İngilizce ortada bir bıçak gibi dursa da, yazılarında her üç dili de kucaklıyor.

Bir sanatçı olarak seyirciyi her zaman “hissederim”. Bu benle onlar arasında döngüsel bir dinamik. Benle ilgili değil, onlarla da ilgili değil, birlikte ne yaratabileceğimizle ilgili… Benim tarafımdan yazılmamış şiirlerde, şiiri nasıl “hissettiğimi”, şairin neyi amaçladığını ve bunun bende nasıl yankılandığını anlatıyorum.
Dört mutlu yıl yaşadığım Maraş, Mağusa, Kıbrıs’tan 12 yaşında sürüldüm. 2024 yılında, Londra’daki Camden Fringe Festivali’nde “Bavul” adlı tek kişilik bir performansla bu kaydın yasını tuttum: Mağusa’yı Kaybetmek.
Performansa eşlik eden sergide, ailemin 13 Ağustos’ta yanlarına aldıkları orijinal bavul, içindeki birkaç rastgele eşya, annemin giydiği elbise ve çocukluk günlüklerim yer aldı. Ekibimle birlikte, kaçış gününün (13 Ağustos), Türkiye’nin ikinci işgal gününün (14 Ağustos) ve mülteci olduğumuzun farkına varışımızın (15 Ağustos) üzerinden 50 yıl geçtikten sonra sahneye çıkmaya hazırlanırken, otobiyografik hikâyemin seyirciler arasında olabilecek Kıbrıslıtürkler arasında nasıl bir karşılık bulacağını düşündüm. Onlardan biri sayesinde, ikonik eseri Sevgilim Ölü Asker’in yayımlanmasının 40. yıldönümünü kutlayan Pan-Cyprian Londra etkinliğinde şiirlerini okumak üzere Rumca konuşan bir Kıbrıslı olarak Yaşın’la tanıştırıldım. Bu etkinlik benim tek kişilik oyunumdan sadece bir ay sonra gerçekleşti ve ben hâlâ bu deneyimi sindirmeye çalışıyorum.
Yaşın’la ilk karşılaşmamızda, bu çok övülen, çok ödüllü edebiyatçının nasıl biri olacağını merak ediyordum. İnternet ve kahve için yanıp tutuşuyordu. Ondan hemen hoşlandım. Onunla tanışmaya hevesliydim, çünkü eserleri benim kişisel tarihin tarihle buluşmasına duyduğum kişisel, sanatsal ve akademik ilgimi temsil ediyordu.
Ona yirmili yaşlardaki Kıbrıslıingilizler tarafından giderek daha fazla benimsenen belirli bir anlatıdan rahatsız olduğumu, Kıbrıslı olduğumuzu, anavatanların kimliklerimizle hiçbir ilgisi olmadığını ve kimliğimin Yunan kısmını inkâr etmek istemediğimi söyleyebildim. O da beni anladı. Şiirinin amacı da buydu; Kıbrıslı benliğin çoklu olduğu ve hiçbir yönünü dışlamamamız gerektiği.
Kıbrıs Toplum Merkezi’nde resmî bir devlet görevlisinden ziyade yakın bir dost olarak karşılanıyor. Bir de onun şiirlerini bilen ve yer bulabilmek için erken gelen insanlar var. Ön taraftaki iki kadın onun kitaplarını saygıyla tutuyor. Kıbrıslıtürkler ve Rumlar üç dilli etkinlik için bir araya geliyor. Hepimiz kuşaklar boyu travma taşıyan ve birçoğumuz tarihimizin acı olaylarını yaşamış bir topluluk olarak bir araya geliyoruz.
“Bizim Olmayan Günlerin Şiiri” (Ankara, 1979) şiirini okurken Maraş’taki komşum Stella’yı düşünüyorum. Adın Stella mıydı diye soruyor şiir, belki de şairden önce bu evde yaşamış olan kişiye. Okurken “benim” Stellamı ve tüm Stellaları düşünüyorum:
Solan bir fotoğraftan başka bir şey değilsin,
Ve albümlerde bile kalmadı yerin.
Onun tüm fotoğraflarını düşünüyorum. Benimkileri, çektiğim birkaç fotoğrafı ve geride kalanları düşünüyorum.
“Sabırlı Kadınlar”ı (1991, Lefkoşa) okurken, hikâyenin değişebileceği umuduyla defalarca okuduğum bir romanın içinde yaşıyor gibiyim. Kıbrıslılar olarak hikâyemizin değişeceğini ve değişebileceğini hissettiğim nadirdir ve bu 50 yıllık dönüm noktası benim için umudun boşluğunu teyit etmiş olabilir. Yine de bu odada, bu şiiri okurken bir şeyler değişiyor. Şairin çağrışım yapan imgelerini, etkili düşüncelerini ve yakıcı gözlemlerini dinliyorum ve dinleyicilerin birbirini takip eden ve birbirine karışan üç dili dinleyişini izliyorum.
“Sevgilimin Türküsü”nün (1978, Lefkoşa) sözleri, etkinlikten günler önce hazırlanırken ve sonrasında, geceyi değerlendirirken zihnimde dönüp duruyor:
Barış için en güzel türküleri söyler,
savaşta ölenler.
İngilizceden Türkçeye çeviren: Mesut Varlık
Yetin Arslan
(Yönetmen ve Akademisyen, 40. yıldönümü belgesel yönetmeni.)
Mehmet Yaşın’ın çokdilli, çokkültürlü ve sürekli yenilenerek geçen 40 yıllık edebi hayatından bir kesit sunmayı amaçlayan belgesel videonun çekimleri Yaşın’ın Lefkoşa’nın Neapolis (Yenişehir) bölgesindeki evinde gerçekleştirildi. Henüz tamamlanmamış bir yapımdan bahsetmek zor; bu nedenle bu yazının odak noktasının Mehmet Yaşın’ın Neapolis’teki evi ve onun etrafında şekillenecek olan anlatı olduğunu söylemeliyim.
Çekimleri tamamlanıp kurgu aşamasında olan belgesel videonun çekimleri kısıtlı bir zaman diliminde, küçük bir ekiple,[1] sınırlı ekipmanla, minimal bir anlayışla gerçekleştirildi ve çekimlere sıfır bütçeyle başlandı. Kıbrıs’ın kuzeyinde kısıtlı bir zamanda bir belgesel yapmak için kaynak aramak yerine, sıfır bütçeli bir yapıma başlamak ve kaynak arayışını süreçle paralel sürdürmek daha gerçekçi bir yoldu.
Araştırma süresinin kısıtlılığı ve bütçe engelleri belgeselin yönünü belirleyen temel etkenler oldu. Bu sebeple, belgesel video, Mehmet Yaşın’ın biyografisini doğrudan aktarmaktan çok, benim onunla edebi/akademik tanışıklığım üzerinden gelişen bir yolculuk olarak planlandı. Bu yolculuk belirlenen temalar çerçevesinde başladı ve çekimler sırasında karşılaşılan yeni deneyimler ve olanaklarla şekillendi/şekillenecek.

Ben belgesel yapımını bir yolculuk olarak görenlerdenim. Başlangıç noktamı belirlerim, ancak gideceğim yere yolculuk sırasında karşılaştığım yeni tanışıklıklar, imkânlar, imkânsızlıklar karar verir. Farklı yollar ve patikalardan gideceğim yere ulaşmak süreci daha zengin kılar, yolculuğumu daha heyecanlı hale getirir. Yüksek lisans ve doktora tezlerimde Kıbrıslıtürk kimliği, göç, yerinden edilme, vs. gibi konular üzerinde çalışmış biri olarak, Mehmet Yaşın’ın eserlerinde sıkça yer alan Kıbrıslıtürk/Kıbrıslırum,[2] üveyanadil ve çokkültürlülük gibi kavramlar benim çokça ziyaret ettiğim kavramlardı. Belgesel bu temalarla başladı ve yeni keşiflerle yoluna devam etti.
Mehmet Yaşın’ın evi yaşayan bir hafıza mekânı olarak beni daha ilk andan etkiledi. Bu nedenle anlatının merkezine yerleştirildi. Belgesel için Neapolis’teki evi seçmek bilinçli bir tercihti. Çokdilli, çokkültürlü bir sanatçının hayatını tek bir mekânda anlatmak ilk başta indirgeyici gibi duyulabilir. Oysa Yaşın’ın evi onun Kıbrıs dışındaki yaşam izlerini ve diğer evlerini (İstanbul, Atina, Londra, Cambridge, vb.) işaret eden ve çağıran bir bağ kuruyordu. Bu ev sadece fiziksel bir mekân değil, Yaşın’ın edebi üretimine, geçmişine ve bugünüyle kurduğu bağlara tanıklık eden birleştirici bir hafıza mekânıydı.
Neapolis, Kıbrıs’taki toplumlararası çatışmalar başlamadan önce çokkültürlü, çokdinli, çokdilli bir mahalleydi. Kıbrıslıtürkler, Kıbrıslırumlar ve farklı kültürlerden insanların bir arada yaşadığı kozmopolit bir yerleşimdi. Bu evin Mehmet Yaşın’ın edebi üretimine ilham ve yön verdiğini söylemek mübalağa olmaz sanırım. Ev, dolayısıyla mahalle benim için sadece belgeselin anlatısının merkezine yerleşmekle kalmadı; aynı zamanda Yaşın’ın edebi üretiminin izlerini sürmek için bir anahtar haline geldi.
Ev bugün bahçesindeki limon ve nar ağaçlarıyla birlikte, değişen ve “gelişen” Kıbrıs’ta kendisinden büyük binaların arasında Mehmet Yaşın’ın annesinden kalan mobilyalarla ve kızının çocukluk eşyalarıyla, kuşaklararası bir bağın fiziksel ve duygusal taşıyıcısı gibi saklanıyor. Kıbrıs gibi çatışmalar, savaş, yerinden edilme ve göç gibi travmatik deneyimler yaşayan coğrafyalarda evler bireysel hafızanın kolektif hafızaya dönüştüğü mekânlar haline geliyor. Bu ev de sadece bir yaşam alanı değil; geçmişin izlerini, anılarını ve acılarını taşırken Kıbrıs’ın çokkültürlü dokusunu da içinde barındırıyor. Tıpkı bireysel hikâyelerin kolektif hikâyelere dair çok şey söylediği gibi, bu ev de bize Kıbrıs’ın hikâyesini ve yaşanmışlıklarını anlatıyor.
Mehmet Yaşın’ın Neapolis’teki evi onun şiirine benzetilebilir. Hayatına Neapolis’teki evinde başlayan Yaşın hayatının farklı dönemlerinde farklı şehirlerde yaşamış, oralardan beslenmiş ve o şehirler ona yuva olmuş. Ancak her defasında Neapolis’e geri dönmüş. Şiiri de onun için böyle: Şiirle başlamış, sonrasında başka metinlere, akademik yazılara, romanlara ve hikâyelere yönelmiş. Oralardan beslenmiş ama her defasında şiire geri dönmüş ve şiiriyle yeni yolculuklara çıkmış. Tıpkı Neapolis’teki evi gibi, şiiri de yeni yolculuklardan/deneyimlerden önce ve sonra bir durak olmuş.
Bu belgesel video çokdilli, çokkültürlü bir sanatçıyı tek bir anlatıya sığdırma iddiasında değil. Mehmet Yaşın’ın Neapolis’teki evi hayatının ve edebi üretiminin katmanlarını anlamak için bir çıkış noktası. Çekilen materyallerin farklı tekniklerle işlenmesi, animasyonlarla görsel anlatının genişletilmesi ve orijinal müzikle zenginleştirilmesi hedefleniyor. Şubat ayında tamamlanması planlanan bu belgesel aynı zamanda benim için kişisel bir yolculuk. Yol boyunca karşımıza çıkan yeni imkânlar ve imkânsızlıklar, belgeselin anlatısını ve yolculuğumuzu şekillendirmeye devam edecek.
Mehmet Yaşın biyografisi ve bibliyografyası
Hazırlayanlar: Anber Onar, Evagoras Vanezis, Panayiotis Michael, Johann Pillai
Mehmet Yaşın, çağdaş Türkçe şiirin özgün şairlerinden biri olmanın yanında, uluslararası ölçekte kabul gören Kıbrıslı şair ve yazarlardan biridir. Şiirleri, romanları ve denemeleri Türkiye ile Kıbrıs dışında Yunanistan ve Avrupa edebiyatlarına da ait sayılmaktadır. Bütün Kıbrıs şiir ve edebiyatında yeni bir dönem açılmasına öncülük eden 1974 sonrası şiirleri ve edebiyat çalışmaları, adanın iki tarafında olduğu kadar dış dünyada da inceleme konusu olmaktadır. Türkçe şiire getirdiği farklı ses ve duyarlık, melez edebiyat ve dil kaynaklarına, Akdeniz’in Türk ve Yunan kültürlerini harmanlamasına, dramatik ve anlatımcı bir lirizm yaratmasına, Türkçeyi ise tarihsel ve coğrafi anlamda çoğul biçimde kullanmasına dayanır. Ayrıca, kişisel deneyimleri önemseyen, hem ender hem çok boyutlu şiirsel izleklerinden hareketle, daha genel felsefi ve toplumsal söylemlere varışıyla dikkat çekmektedir.
Çocukluk dönemi boyunca süregiden Kıbrıs’taki toplumlararası çatışmaların derinden etkilediği, birçok yazar, eğitimci ve basın mensubu yetiştirmiş Lefkoşalı kozmopolit bir aileden doğdu. Öğretmen olan annesi Ayşe İpçizâde’nin ailesinde Osmanlı divan şairleri arasında yer almış müftüler, Fransızca ve İngilizce yazmış Katolik şair ve yazarlar olduğu gibi, Kıbrıslıtürk toplumsal kimliğinin oluşumunda rol oynayan gazetelerin yayıncıları da bulunuyordu. İlk ve ortaöğrenim dönemini İstanbul’da geçiren babası Özker Yaşın ise, amcaları eğitim müfettişi olan Kıbrıslıtürklerin ilk ulusal şairi ve yazarı sayılıyordu. Her ikisi de bu biçimde edebiyat ve kültürle ilişkili olan anne ve babası o doğmadan ayrıldılar.
1963 Kanlı Noeli’nde Neapolis’teki (Yenişehir) evlerinin aşırı Yunan milliyetçileri tarafından yakılması ve kimi aile mensuplarının öldürülmesi veya savaş esiri olması Lefke öğretmen lojmanlarında uzun bir mecburi ikâmete yol açtı. Bahçelerinin savaş ölüleri için mezarlığa dönüştürüldüğü, karınlarını ancak BM yardımlarıyla doyurabildikleri yoksulluk, sürekli hastalanma ve silahlı çatışmayla dolu günler geçirdi. Yaşama sevinciyle coşan “Olsam” adlı ilk şiirini 10-11 yaşlarındayken Lefke’de yaşadıkları bu ortamda yazdı. Okul dergisinde yayımlanan ve ödüllendirilen bu şiirden sonra, 1970’li yılları bir şair ve yazar olabilmek için okumak, yazmaya çalışmak ve kendini eğitmekle geçirdi.
1976’da Türkiye’ye giderek Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde siyasal tarih mastırı yaptı. İlk şiir kitabı Sevgilim Ölü Asker (1984), İstanbul’da 1985 Akademi Şiir Ödülü ve A. Kadir Şiir Ödülü kazandı. Ancak zamanın askerî cunta yönetimi tarafından toplatıldı ve 1986’da özellikle Kıbrıs’taki savaşlara karşı yazdıkları nedeniyle “Türk milli menfaatlerine zararlı ecnebi” ilan edilip Türkiye’den sınır dışı edildi. Yasaklamalara rağmen tekrar basımlar yapan ilk şiir kitabı gibi ikincisi de İstanbul’da tutuklandığı aynı yıl yayımlandı. Kuzey Kıbrıs’a gönderilince karşılaştığı itibarsızlaştırma ve linç kampanyaları nedeniyle İngiltere’ye gitti. 1989’da Birmingham Üniversitesi’nden aldığı bursla Sanatlar Fakültesi’ne bağlı Bizans-Osmanlı ve Modern Yunan İncelemeleri Merkezi’nde, çok-dilli Kıbrıs şiir tarihi ve kimlik dönüşümleri üstüne yüksek lisansa başladı.
Akademik çalışmasını Londra Middlesex Üniversitesi’nde tamamlayıp doktora derecesi aldı. Kısa bir süre Atina Üniversitesi’nde Yunan Dili ve Edebiyatı derslerini izledi. 1993’te hakkındaki sınır dışı kararı kaldırılınca İstanbul’a döndü. Yeni şiir kitapları yanında, Cevdet Kudret Roman Ödülü kazanan ilk romanı Soydaşınız Balık Burcu’nu (1994) yayımladı. Türkiye şiir kanonundaki kurumsal milliyetçilik ile anakronistik anlayışı eleştirmekle tartışmaya yol açan yazı dizisi ve kitabı Poeturka ise 1995’te yayımlandı. Bir yıl sonra yeniden Londra’ya gitti. İngiltere, Türkiye ve Kıbrıs’ın iki yanındaki üniversitelerde karşılaştırmalı edebiyat, çeviri incelemeleri, Kıbrıs incelemeleri ve çağdaş Türk şiiri ve edebiyatı dersleri verdi. 2002’den 2016’ya dek Cambridge, Lefkoşa ve İstanbul arasında bir hayat kuran Mehmet Yaşın, 2017’den beri Atina, Londra ve Lefkoşa arasında yaşıyor.
Şiirleri 1973’ten başlayarak Kıbrıslıtürk gazetelerinde, 1977 itibariyle Kıbrıslırum gazetelerinde ve 1979’da Türkiye edebiyat dergilerinde, 1980’lerde ise Yunanistan, İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinde yayımlandı. 24 dile çevrildi, 43 ülkeye ulaştı ve 11 ülkede kitap olarak yayımlandı. Kıbrıslı müzisyenler tarafından bestelendi, sahneye kondu, görsel sanatlara uyarlandı. Kendisi de müzik, sinema ve tiyatro gruplarıyla ortak çalışmalar yaptı. Disiplinlerarası sanat çalışmalarını özellikle şiir-enstalasyonlarıyla sürdürdü ve işleri Kıbrıs yanında Fransa, Portekiz, Brezilya, Lübnan, Rusya gibi ülkelerde sergilendi, Belçika’da müzeye alındı.
1980 sonrası Türk şiirinde, farklı çizgideki şiirlerinin yanı sıra farklı bir edebiyat anlayışını yansıtan edebiyat inceleme ve eleştiri yazılarıyla da etkin oldu. Diller ve Kültürler Arası Bir Edebiyat İncelemesi: Kıbrıs Şiiri’nin 3000 Yılı başlığını taşıyan antolojik ve akademik inceleme kitabı 2005’te Memet Fuat Edebiyat İnceleme ve Eleştiri Ödülü’nü ve Bilgi Üniversitesi Ödülü’nü kazandı. İstanbul yanında Londra’da 1989 itibariyle konferanslara, ortak yayınlara öncülük etti. Step-Mothertongue: From Nationalism to Multiculturalism – Literatures of Cyprus, Greece and Turkey (2000) adlı kitabıyla, Türkçe ve Yunanca edebiyatları günümüzün edebiyat teorisi içinde karşılaştırmalı olarak ele alan yayımı gerçekleştirdi. “Üveyanadil, merkez-çevre kuramı, Türkçe az(ın)lık edebiyatı” gibi kavram ve yaklaşımları geliştirdi. Şiirleri yanında romanları, deneme ve incelemeleriyle de oluşturduğu bütünlüklü bir edebiyatçı kimliğiyle şiir, yazın ve kültür hayatında dönüştürücü bir rol oynadı.
Cambridge Üniversitesi’nde sosyal antropoloji profesörü Yael Navaro ile 20 yıllık evliliğinin bitmesini takiben Mehmet Yaşın’ın yaşayan tek ailesi, yeni nesil Britanyalı ve Kıbrıslı görsel sanatçılar arasında anılan kızı Ayşe-Mira Yaşın’dır. Kişisel hayatını öteden beri yalıtılmışlık tercihi üzerine kurarken, kalabalıklarla temasını sağlayan esasen kitaplarıdır. 11 şiir kitabı, 4 romanı, 6 deneme, söyleşi, antolojik araştırma ve edebiyat incelemesi bulunmaktadır. Bugüne dek Kıbrıs’ta hiçbir dildeki basın organına röportaj vermeyen ve hiçbir tarafın kurumlarından ödül kabul etmeyen Mehmet Yaşın, savaşlarla varlığı ortadan kaldırılmış eski kozmopolit Kıbrıslı toplumun son temsilcilerinden biri sayıldığı kadar, gelecekteki çoğul kimlikli toplumların da habercisidir. Ulusal, etnik, dinsel, cinsel ve kültürel anlamlardaki tekil kimlik ve aidiyet tarifleri ötesindeki bir yaklaşımla kaleme aldığı şiirleriyle diğer edebiyat eserlerinin dayanağı büyük ölçüde kendi seçimleriyle şekil bulmuş hayat hikâyesindedir.
Şiir kitapları:
- Eeen Güzel Şey, İthaki Yayınları, İstanbul, 2023.
- Abuk, Doğan Kitap, İstanbul, 2017.
- Dokuz Şiir Kitabı-Toplu Şiirler: 1975-2013, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2014.
- Evden Kaçan Çocuk, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2013.
- Kalbi Durmuş Zamanda, Everest Yayınları, İstanbul, 2009.
- Turuncu Kuş, Everest Yayınları, İstanbul, 2007.
- Toplu Şiirler: 1977-2002, Everest Yayınları, İstanbul, 2007.
- Adı Kayıplar Listesinde, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2002.
- Hayal Tamiri, Adam Yayınları, İstanbul, 1998.
- Sözverici Koltuğu, Adam Yayınları, İstanbul, 1993.
- Pathos, Cem Yayınları, İstanbul, 1990; Adam Yayınları, İstanbul, 1996.
- Işık Merdiven, Cem Yayınları, İstanbul, 1986.
- Sevgilim Ölü Asker, Yeni Türkü Yayınları, İstanbul, 1984.
Romanlar:
- “Selam Metin, Ben Berceste”, İthaki Yayınları, İstanbul, 2024.
- Sarı Kehribar, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2014.
- Sınırdışı Saatler, Adam Yayınları, İstanbul, 2003.
- Soydaşınız Balık Burcu, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994.
Deneme, edebiyat incelemesi, antolojik-araştırma, söyleşiler ve çeviri:
- Başka Evlere Yolculuklar, Yitik Ülke Yayınları, İstanbul, 2022.
- Yanan Eve Yolculuklar, Yitik Ülke Yayınları, İstanbul, 2020.
- Cyprianka: Kıbrıs Şiirinin 3000 Yılı, Yitik Ülke Yayınları, İstanbul, 2019.
- Toplu Yazılar: 1978-2005, Everest Yayınları, İstanbul, 2007.
- Diller ve Kültürler Arası Bir Edebiyat İncelemesi: Kıbrıs Şiiri Antolojisi (MÖ 9.-MS 20. yy.), Adam Yayınları, İstanbul, 2005.
- Kozmopoetika, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2002.
- Eski Kıbrıs Şiiri Antolojisi: MÖ 9.-MS 18. yy., Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1999.
- Poeturka, Adam Yayınları, İstanbul, 1995.
- Kıbrıslıtürk Şiiri Antolojisi: 18.-20. yy., Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1994.
Ortak kitaplar, editörlüğü yapılan akademik kitaplar:
- Varmak, Kıraathane Yayınları, İstanbul, 2023.
- D’entre et d’exil: Insularie, Bibliothèque Centre Pompidou, Paris, 2010.
- Modern Kıbrıslı-Türk Edebiyatı Dizisi/The Series of Modern Turkish-Cypriot Literatures, bi-lingual publication (general editor and project manager), cilt I Şiir/vol. I Poetry; cilt II Operet ve Oyun/vol. II Operetta and Plays; cilt III Anı ve Gezi Yazıları/vol. III Memoirs and Travel Writing; cilt IV Öyküler/vol. IV Short Stories; cilt V Romanlar/vol. V Novels; cilt VI Denemeler/vol. VI Essays; cilt VII Edebiyat Eleştirisi ve İnceleme/vol. VII Literary Criticism and Study; cilt VIII Yaşamöyküsü ve Kaynakça/vol. VIII Biographies and Bibliographies, Cypress: Research, Translation, and Publication Group, Freebird Press, Girne-İstanbul, 2009.
- Conflitti, Mediterraneo e Cultura, Lucera, 2008.
- Sala: 10 Kipro Poetry, Baltos Iankos, Vilnius, 2006.
- Step-Mothertongue: From Nationalism to Multiculturalism in The Literatures of Cyprus, Greece and Turkey, Middlesex University Press, Londra, 2000.
- Turkish-Cypriot Identity in Literature, GLA/Fatal, Londra, 1989.
- Edebiyatta Kıbrıslı-Türk Kimliği, Varlık Yayınları, İstanbul, 1988.
Başka dillere çevrilen şiir kitapları ve romanlar:
- Ώρες απέλασης, çev. Φράνγω Καραολάν, Αστάρτη, Atina, 2024.
- Engjëjt hakmarrë, çev. Petros Tserkezis, Neriada, Tiran, 2024.
- Κίτρινο κεχριμπάρι, çev. Φράνγω Καράολαν, Αστάρτη, Atina, 2021.
- Странная Мечта Господина Инкогнито, çev. Maya Meliova & Larissa Poliakova, Sidorovich, St. Petersburg, 2020.
- Ιχθύς Ομογενής: Ένας Ευρωπαίος χωρίς Πατρίδα, çev. Ροδή Τομουρτζούκγκιουλ, Αστάρτη, Atina, 2018.
- Άγγελοι Εκδικητές, çev. Αϊναλής Δ. Ζήσης, Βακχικόν, Atina, 2015.
- La recontre de Sapho et Rumi, çev. Alain Mascarou & Aslı Aktuğ, Le Refuge, Marsilya, September 2014.
- Istanbul wartet auf niemanden mehr, çev. Recai Hallaç & Christina Tremmel-Turan, Verlag auf dem Ruffel, Berlin, 2014.
- De nachtbus, çev. Dick Koopman, Liverse, Hoevelaken-Amsterdam, 2010.
- I vostro fratello del segno dei pesci, çev. Rosita D’Amora & Anna Lia Proietti Ergün, Gremese, Roma, 2010.
- Il drago ha anche le ali, çev. Rosita D’Amora, Argo, Lecce, 2008.
- Le ore del confino, çev. Rosita D’Amora & Anna Lia Proietti Ergün, Mediterraneo e Cultura, Lucera, 2008.
- Constantinople n’attend plus personne, çev. Alain Mascarou, Bleu autour, Saint-Pourçain-sur Sioule, 2008.
- Vecas dziesmos no Jaunas pisetas, çev. Uldis Berzins, Adria, Riga, 2008.
- Wartime, çev. Taner Baybars, The Happy Dragons’, Essex, 2007.
- Don’t Go Back to Kyrenia, Middlesex University Press, çev. Taner Baybars, ed. Peter Bush, Londra, 2001.
NOTLAR
[1] Belgesele şu âna kadar katkıda bulunan kişiler: Ali Merdan Doğan ve Yasin Alp Çevik.
[2] Bu kavramlar ilk kez Mehmet Yaşın tarafından kullanılmış ve literatüre kazandırılmıştır. Hem dil hem kimlik açısından önemli bir tartışmadır.
Önceki Yazı

Sanatsal bir arkadaşlık:
Eşleşen karşıtlıklarda ve arayerdeliklerde poetik bir yolculuk
“Arayerdelik Memo’yu ve onun eserlerini karakterize eden özelliklerden biridir... Ayrıntıları dikkatle dinler, onların şiirsel potansiyelini ortaya çıkarır ve rüyalara önem verir. Çünkü o rüyası olan biridir.”