• HAKKINDA
  • YAZARLAR
  • YAZILAR
  • İLETİŞİM
  • DENEME
  • DOSYALAR
  • EDİTÖRDEN
  • ENGLISH
  • GASTRONOMİ
  • EVVEL ZAMAN
  • HABERLER
  • HER ŞEY
  • KİTAPLAR
  • KRİTİK
  • PORTRE
  • SANAT
  • SİNEMA-TİYATRO-TV
  • SÖYLEŞİ
  • SORUŞTURMA
  • SPOR
  • TADIMLIK
  • TARTIŞMA
  • VİDEOLAR
  • VİTRİNDEKİLER

“Kayıtta”:

Ânı kaydetmek, rotayı belirlemek

“Gündelik olan ile sanatın kesişimi, Mustafa Pancar bağlamında kendisine özel bir karşılık üstlenir. Pancar, tuvaline taşıdığı sahnelere can/hayat verirken bunu gündeliğin içinden alarak yapar. Onun için fantastik olan değil, gündelik olan, her ân karşılaşılabilir, rastlanabilir olan anlamlıdır.”

Mustafa Pancar, Karışık Hikâyeler Serisi, tuval üzerine yağlıboya, 120×175, 2002.

ABDULLAH EZİK

@e-posta

SANAT

4 Nisan 2024

PAYLAŞ

Gündelik ile sanatın birleşmesi birçok noktada, özellikle de çağdaş sanat bağlamında üzerine çokça düşünülmeye, tartışılmaya değer bir mesele. Özellikle 21. yüzyıl itibariyle sanatın hemen her alanında (başta edebiyat, resim, heykel ve müzik olmak üzere) ön plana çıkan bu durum, yeni düşünceleri, yeni eğilim ve yaklaşımları da beraberinde getirdi.

Mustafa Pancar

1964 İstanbul doğumlu bir sanatçı olarak işlerinde sıklıkla gündelik olan ile sanatı birleştiren, kente, zamana ve hayata dair yeni açılımlar geliştiren Mustafa Pancar’ın yeni kişisel sergisi “Kayıtta” (“Recording in Motion”), geçtiğimiz günlerde Eskişehir’de, Odunpazarı Çağdaş Sanatlar Galerisi’nde açıldı. Küratörlüğünü Sırma Zaimoğlu’nun üstlendiği “Kayıtta”, Odunpazarı Belediyesi ve Kazım Kurt’un desteği ile hayata geçti. Sanatçının farklı dönemlerde ürettiği resim çalışmalarını bir araya getiren sergi, aynı zamanda Pancar’a dair alternatif bir retrospektif olarak da görülebilir.

1987 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü, Adnan Çoker Atölyesi’nden mezun olan Mustafa Pancar, 1994 yılında açtığı ilk kişisel sergisi ile beraber sanat yolculuğuna başlar. İşlerinde birçok farklı disiplinden yararlanan Pancar, aynı zamanda Antonio Cosentino, Hakan Gürsoytrak ve Murat Akagündüz ile birlikte kuruluşuna öncülük ettiği Hafriyat Grubu ile birlikte İstanbul Diyarbakır, Eskişehir, Münih, Ankara ve İstanbul’da grup sergileri açar, beraberinde birçok önemli projeye hayat verir. Uzun bir aranın ardından “Kayıtta” sergisi ile yeniden Türkiye’de kişisel bir sergi açan sanatçı, bu kez geçmişten bugüne nasıl bir bilinç dünyası ile hareket ettiği düşüncesinin izini sürer.

Bostancı Sahili, tuval üzerine yağlıboya, 126×180, 2003

“Kayıtta”, Mustafa Pancar bağlamında birçok temel mesele ve sorunsalı içerisinde barındıran özel bir sergi olarak okunabilir. Öncelikle serginin başlığı Pancar’ın sanat pratiğine ve sanatının temel izleklerine dair birçok fikir verir. Burada ön plana çıkan ilk düşünce, aslında her şeyin belirli bir âna odaklanması ve bu ânın diğer her şeyi peşinden sürüklemesidir. Pancar sanatında bu durum sanatçının 90’lı yıllardan bugüne uzanan genel eğilimini ortaya koyar. Tuvale yansıyan sahneler çoğunlukla kendi içerisinde birtakım hikâyeleri, kırılma ânlarını, öfke ve patlamaları içerir. Bu durum kimi yerde kişisel bir hikâyeye işaret ederken kimi durumlarda toplumsal bir meseleyi bünyesinde barındırır. Dolayısıyla kişisel olanla toplumsal olan Mustafa Pancar’ın sahnelerinde/tablolarında/ânlarında iç içe geçer.

Pancar’ın sanat pratiği bağlamında öncül bir durum olarak sanatçının belirli ânları kayıt altına alırken bunu belirli bir mesafeyi gözeterek yapmasından söz edilebilir. Sanatçı hemen her ân elinde bir kamera ile hareket hâlindedir. Bu kameranın gözüne, bir diğer deyişle sanatçının gözüne takılanlar zamanla tuvale yansıyan belirgin durumlara işaret eder. Bir sahnede Adnan Çoker ile Hülya Avşar arasındaki tartışma, bir diğerinde Gezi Olayları, bir başkasında kişisel bir ân veya bir natürmort denemesi/girişimi dikkat çeker. Tüm bu sahneler neden önemli ve nasıl tuvale yansıdı sorusu ise sanatçının genel eğilimlerini, ilgi alanlarını, zihninde yer eden kimi olay ve meseleleri hatırlatması bakımından önemli bir unsur olarak dışa vurur/yansır.

Tırmanış Günlüğü, tuval üzerine yağlıboya, 150×210 cm, 2014

Sanatçının gözü, bütün bir sanat yolculuğu boyunca Mustafa Pancar’ın olaylara, objelere ve durumlara yaklaşımını belirleyen temel faktörlerden biri olarak değerlendirilebilir. Pancar bir sahneye bakarken de gözler önünde gerçekleşen bir olaya tanıklık eder, onu kayıt altına alırken de benzer bir göz ile hareket eder. Her şeye dikkat eden, kimi yerde birbirine bağımlı kimi yerde birbirinden bağımsız unsurları birleştiren, hepsini ortak bir noktada birleştiren ve buluşturan bir gözdür bu. Bir teleferikte seyahat eden yolcular da bir meydanda dikilen ihtiyarlar da bir arabanın üstüne çıkıp oturmuş gençler de aynı gözün dikkatini çeker ve tuvaline yansır. Burada bütün bir yolculuğa ortaklık eden temel bir nokta vardır: insan. Pancar’ın resimleri insandan yoksun, insanı işin içerisinden çekip çıkaran üretimler değildir. Bu bilinçli bir karar olarak üzerinde durulması gereken hatlardan birisine işaret eder. İnsana dair hikâyeler, içerisinde insanı ve insanlık tarihini barındıran işlerdir bunlar.

Gündelik olan ile sanatın kesişimi, Mustafa Pancar bağlamında kendisine özel bir karşılık üstlenir. Pancar, tuvaline taşıdığı sahnelere can/hayat verirken bunu gündeliğin içinden alarak yapar. Onun için fantastik olan değil, gündelik olan, her ân karşılaşılabilir, rastlanabilir olan anlamlıdır. Bir mikrofon uzatıldığında, kamera belirsiz bir yöne döndüğünde, bakışlar bir noktaya takıldığında insanın gözünün önüne ne gelebilirse Pancar’ın gözünün önüne de o gelir ve tüm bu sahneler resimlere de yansır. Dolayısıyla sanatçı için aslolan, bir sanat edimi gerçekleştirirken bunu gündelikten, gündelik hayattan, gündelik olandan kopmadan yapmak, gerçekleştirmektir. Teleferik de pazar da meydanlar da tüm o curcuna da bu yaklaşımın sonucu olarak belirir. İnsana dair olan hikâyeler insanın bütünüyle işin içerisinde olduğu gündeliğin bir parçası olarak gün yüzüne çıkar. Bu da gerek Pancar’ın sanat pratiğinde izi sürülebilir bir durum olması gerekse “Kayıtta”nın hikâyesi bağlamında mutlak bir anlam taşıması bakımından kıymetli bir durumdur.

Ulaşım Projesi II, tuval üzerine yağlıboya, 126x180 cm, 2002

Sürerlilik, kesintiye uğramaksızın akıcılık, Pancar’ın “Kayıtta” sergisi bağlamında ön plana çıkan bir diğer mesele olarak dikkat çeker. İşlerinde kendisi için anlamlı olan hikâyelerin peşinden giden sanatçı, bunu yaparken estetik anlayış ile sürerliliği birleştirmenin yollarını arar. İşler bu noktada ne estetik bilinçten uzaklaşır ne de birincil bir hedef/amaç olarak bu dürtüyü ön plana çıkarır. Buradaki temel yaklaşım estetik ile sürerliliği bir orta noktada birleştirme fikriyle şekillenir. Pancar için birincil amaç estetik olmamakla birlikte işlerin ve düşüncenin doğası gereği birtakım ortaklıklar belirir. Öte taraftan her şeyin bir sürerlilik hâli içermesi, hikâyenin kesintiye uğramadan yoluna devam etmesiyle ilgili temel bir durumdur. Pancar bu aşamada dikkati eyleme çeker. Hareketsiz, donuk ânlardan ziyarete devinimi vurgulayan ânlar kadraja girer. İnsanlar yürür, eyleme gider, birbirleriyle bakışır, iletişim kurar, devinip durur. Kimse durağan ve sabit bir pozisyonda değildir. Dolayısıyla hikâye anlatmanın doğası gereği sürerlilik ve eylemlilik hâli kesintiye uğramaksızın yolculuğuna devam eder. Bir tabloda başlayan hikâye bir diğerinde devam eder, ortaya bütüncül bir bakış çıkarır.

Mustafa Pancar’ın bütün bir sanat yolculuğunu, dolayısıyla “Kayıtta” sergisini kuşatan bütüncül bir bakışı vardır. Sanatçının, hikâye anlatıcısının gözü her şeyi kuşatır. Onun için önemli olan bütünü yakalamak, bunu yaparken ânları, sahne ve devinimleri de işin içerisine dâhil etmektir. Kendi estetiğini oluşturmak için ortaya yoğun bir mücadele koyan sanatçı için ulaşılması gereken bir bütün söz konusudur. Bu yolda hemen her şey “Kayıtta”nın ana misyonunu, temel estetik biçemini ve sanatçının olaylara/durumlara/objelere yaklaşımını imler. Pancar için her şey bu bütüne hizmet etmek, ortaya bir bütün çıkarmak için hareket eder. “Kayıtta”, temel olarak bu düşünce üzerinden dallanıp budaklanır.

Mustafa Pancar’ın uzun bir aranın ardından Türkiye’de gerçekleştirdiği yeni kişisel sergisi “Kayıtta”, sanatçıya dair imlediği noktalar, Pancar’ın uzun sanat serüvenine dair çizdiği rota ve geçmişten bugüne uzanan zenginliği ile dikkat çeker. Pancar’ın sanat pratiğinin zaman içerisinde nasıl bir gelişim/değişim çizgisi sergilediğini açıkça ortaya koyan sergi, gündeliğe, âna, zamana, coğrafya ve politikaya dair de kendi içerisinde birçok referans barındırır.

Mustafa Pancar’ın Sırma Zaimoğlu küratörlüğünde gerçekleştirilen “Kayıtta” (“Recording in Motion”) başlıklı kişisel sergisi 12 Nisan 2024 tarihine kadar Odunpazarı Çağdaş Sanatlar Galerisi’nde görülebilir.

 
Yazarın Tüm Yazıları
  • Kayıtta
  • Mustafa Pancar
  • Sırma Zaimoğlu

Önceki Yazı

SÖYLEŞİ

Mehmet Atlı’yla söyleşi:

“Kent, sanatın konusu olduğunda dildir, kelimelerdir.”

“Şarkılarım gündelik hayatımdan, sokaklardan, kentli hallerimden izler taşısın isterim. Bana göre özellikle Kürtlerin ve Kürtçenin kentselleşmesi gibi bir gündem vardır. Kürtlerin, Kürtçenin ve birey/sanatçı olarak benim, yurt-yurtsuzluk diye bir gündemimiz vardır.”

ULAŞ BAGER ALDEMİR

Sonraki Yazı

VİTRİNDEKİLER

Haftanın vitrini – 14

Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevleri tarafından bize gönderilen, dikkatimizi çeken; okumak ve üzerine yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar: Tatavla'nın “Kurtuluş”u / Aramızda Kalmasın / Ben Yapmadım, Beynim mi Yaptırdı? / Çalınan / Doğu Batı Dergisi / Edebiyat Fabrikası / Kadından Doğma / Kaplumbağa Ayaklanması / Neden Çalışalım ki? / Yüzüncü Yıl Notları

K24
  • P24 Logo
  • Hakkında
  • İletişim
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram

© Tüm hakları saklıdır.