Ingvar Ambjørnsen'in ardından:
“Bilakis, bana iyi yolculuklar dileyin"
Ingvar Ambjørnsen için meslektaşlarından ve yakın dostu Erik Fosnes Hansen’in yaptığı veda konuşması.
Ingvar Ambjørnsen
Ingvar Ambjørnsen 8 Ağustos’ta Oslo’da yapılan törenle King Crimson, Brian Eno, Ole Paus’un müziği ve yazar arkadaşlarının satırları eşliğinde yüzlerce dostuna ve okuruna veda etti.
2000 yılından bu yana kültür ve sanat ve etkinliklerinin mekânı olan kullanılan Kulturkirken Jakob’da yapılan kamuya açık tören, Norveç Devlet Televizyonu NRK’den naklen yayınlandı.
“Ønsk meg heller god tur” “Bilakis, bana iyi yolculuklar dileyin”
Töreni sunan yazar dostu Alf van der Hagen kendisiyle birkaç yıl önce yaptığı nehir söyleşiyi bu başlıkla yayınlamıştı. “Bilakis, bana iyi yolculuklar dileyin.” Bu törenle ülkenin ve dünyanın her tarafındaki sayısız okuru gözleri yaşararak, o salonda bulunan eşi çevirmen Gabrielle Haefs, ağabeyi, diğer aile bireyleri, dostları, yazar meslektaşları, yayıncıları ve devlet temsilcileriyle birlikte Ingvar Ambjørnsen’in bu dileğini yerine getirmiş, çok sevdikleri yazarı son yolculuğuna uğurlamış oldular. Dostu Alf van der Hagen’in açıklamasına göre uzun süredir Koah hastalığıyla mücadele eden Ambjørnsen ondan töreni sunmasını, bunun bütün inanışlara açık bir cenaze töreni olmasını istemiş ve mekânla müzikleri de kendisi belirlemişti.
Orada bizzat bulunan ve benim gibi ekrandan seyreden herkes bunun gerçekten de çok güzel, çok anlamlı, çok dokunaklı ve Ingvar’a çok yakışan bir tören olduğu düşüncesini paylaşmakta. 1991 yılından bu yana her bir satırını, her cümlesini kelime ve imge kullanımını iyi tanıdığım, yüz yüze iki kez, mektupla, e-postayla defalarca konuştuğum Ingvar Ambjørnsen’i kaybetmiş olmanın derin üzüntüsü içindeyim.
Büyük harflerle yapılan resmî konuşmalar yerine, törende yazar dostları canı gönülden dile getirdikleri cümlelerle, bilinen ve bilinmeyen taraflarıyla Ingvar’ı anlattılar uğurlamaya gelen sevenlerine. Ben de meslektaşlarından biri olan, yakın dostu Erik Fosnes Hansen’in yaptığı konuşmayı çevirerek okurlarımıza aktarmak istedim ve yazarımızdan da bu konuda gerekli izni aldım.
Erik Fosnes Hansen’in, Kulturkirken Jakob’da Ingvar’ın naaşı başında yaptığı veda konuşması aşağıda yer alıyor.
Sevgili Gabriele. Sevgili yas içindeki ailesi. Sevgili dostlar, meslektaşlarım ve Ingvar okurları…
Ingvar memlekete geri dönmeye karar vermişti ve yapılması gereken bir dizi formalite vardı.
“Bir Banka Kimliği edinmelisin Ingvar” dedim. “O zaman her şey çok daha kolay olacak”. “Banka Kimliği mi? BANKA KİMLİĞİ mi? Benim bir Banka Kimliğim OLMAYACAK.”
“Günümüz Norveç toplumunda hayatını devam ettirmek için buna sahip olmak zorundasın” dedim.
“Almanya’da KİMSENİN Banka Kimliği yok. Ben böyle bir gözetleme toplumunun parçası OLMAYACAĞIM.”
“Tamam ama,” diye sakinleştirmeye çalıştım, “çoğu insan...”
“Aslında biliyor musun, Norveç’te Banka Kimliği olmayan 512.000 kişi var –kontrol ettim– ve benim Banka Kimliğim OLMAYACAK.”
Birden kendimi klasik bir Elling sahnesinde bulmuştum.[1]
“Bunlar karides mi? Beşamel sosun içindekiler KARİDES mi? KARİDES mi?”
“Bu lüksün ta kendisidir” dedim. “Daha bu sabah üç tane Banka Kimliği kullandım.”
“Beşamel sos içinde karides OLMAMALI. Ben diyorum ki 512.000 kişiyiz” diye devam etti Ingvar; konuyu henüz kapatmaya niyeti yoktu.
“Peki ya vaziyet nasıl?” diye sordum.
“Kötü” dedi.
Üzücüydü. Ama biliyorduk. Ingvar geçen sonbaharda bana yuvaya geri dönmek istediğini söylemiş, “Kendi dilimde ölmek istiyorum” demişti. Bunlar onun için büyük sözlerdi. Ama çelişkiye de davetiye çıkarmıyordu. Çünkü Ingvar’ın yuvasının gerçekte nerede olduğunu gösteriyorlardı: Norveççe, ama Ingvar’ın birçok farklı Norveççesi vardı. Pahalı, lüks alışkanlıkları ve tüketim hobileri olmayan, Polinezya’ya seyahat etmeyi hiç istememiş bir adamdı o. En büyük tutkusu dildi; dilin içinde yolculuk yapmak ve dilin içinde ikamet etmek. Bundan hiç bıkmamıştı. Norveççe dillerinden birinde bir şey yazmayı bitirir bitirmez, başka bir dilde yeni bir şey yazardı. Ve sadece diliyle de büyülemiyordu. Ingvar’ı tanıyan herkes onun jestler ve mimikler yoluyla, nasıl söz ettiği kişiye dönüştüğünü bilir. Mimesis diye komik bir kelimeyle ifade edilen bu yeteneğe, tıpkı müzikalite gibi, sahip olunur ya da olunmaz.
Ingvar’ın bana bir keresinde söylediği gibi, “Ben hikâye anlatmak için doğduğumu düşünüyorum”. İyi bir hikâye anlatıcısı bir bukalemundan daha fazlasıdır. Taklitten öte şefkatle, karşısındakini görebilme ve onu görüp onunla empati kurabilme becerisiyle ilgilidir. Muhtemelen onun dilsel çeşitlendirmelerinin de anahtarı budur. Ingvar aynı zamanda hem Riksmålsprisen hem de Språklig Samlings ödülünü alan tek kurgu yazarıdır. Ama Ingvar için konu yazım kuralları meselesinden başka bir şeydi; o anda anlatmak istediği şey için doğru dili bulmaktı. Ingvar, bu kadar çok dil kullanarak, bu kadar çok farklı sesler yaratarak Norveççeyi, içinde yaşadığı ve ölmek istediği dili büyütmüştür. Bu şekilde toplumu da büyütmüştür.Ingvar’ın kitaplarının her zaman toplumsal –hatta isterseniz politik diyelim– bir arka planı vardır; ancak şaşırtıcıdır ki, bunların çok azı belirli bir sorunu tartışmaya açmak, geleneksel anlamda toplumsal eleştiride bulunmak veya politika yapmak şeklindedir. Onun kitapları bundan çok daha fazlasını yapar; kışkırtıcı yazıların yapamadığını; ama edebiyatın yapabileceğini gerçekleştirir: Hakikatin kendisi gibi onlar da birbirini tamamlarlar. O farklı insanları farklı şekillerde betimler ve çoğunlukla ellerinden gelenin en iyisini yapan karakterler arasındaki çelişkilerin ortaya çıkmasına cömertçe izin verir.
Bu muğlaklığı sunma yeteneği, anlatıcının özel bir yeteneğidir. Aynı şey, yazarken bazen ortaya çıkan o tuhaf, yaratıcı denge, dilsel ağırlıksızlık hali, metnin hem istemli hem de istemsiz olduğu, dilin sizi sürüklediği ve hikâyede kendi üslubunu ve itici gücünü yarattığı hal için de geçerlidir. Bu yaratıcı hal kutsal bir gizem olmasa da, şüphesiz yanında durulacak, coolbir sunaktır. Ingvar şöyle demişti:
“Bunlar, deneyimlemek için yazdığımız anlardır”.
Haklıydı. Bu anlar eşsiz bir coşku, bir esriklik, cennet manzaralı, bulutlardan da yukarıda bir yolculuk, altın bir boşluk’tur.[2]
“Ama,” demişti her zaman için gerçekçi bir zanaatkâr olan Ingvar, “okuyucunun böyle anlarda yazılanlarla bizim bir çay kaşığıyla özenle kazıyarak çıkarmak zorunda kaldığımız şeyler arasındaki ayrımı fark edeceği kesin değil. Muhtemelen bunu yapabilen sadece biziz.”
Biz. Hem bu neredeyse dokunulmaz ve anlaşılmaz şeyler hem de yazma zanaatı hakkında böyle şeyler konuşabildiğimiz bir meslektaşımın olması, 40 yılı aşkın bir süredir bana verilmiş büyük bir armağandı. Dostum Ingvar bir armağandı. Her zaman şefkatli, her zaman yakın, her zaman dostunu gören biriydi. Çünkü Ingvar görebiliyordu.
Bu kış onu bir kez ziyaret ettim. Oradan ayrılmak üzereydim ve paltomu giymiştim. Ona dedim ki:
“Biliyor musun, bu nisan ayında ikimizin birlikte Hamburg’a giden o trene binip Almanya’ya taşınmamızın üzerinden kırk yıl geçmiş olacak”.
Oturduğu tekerlekli sandalyeden bana baktı o uzun ve kır saçlı, yorgun, zayıf adam. Bana o iyi yürekli, şefkatli gözleriyle baktı ve eşi benzeri olmayan bir bakışla şöyle dedi:
“Görüyorsun bak, her şey yolunda gitti Erik.”
Elveda sevgili dostum.
NOTLAR
[1] Elling, Ingvar Ambjørnsen tarafından yaratılmış edebi karakterdir. Elling’in hayatını, sosyal kaygıyla ve diğer zorluklarla mücadelesini anlatan bir roman dizisi, oyun ve film var. Birçok okur ve izleyici kendini Elling’in kırılganlığıyla ve dünyadaki yerini bulma mücadelesiyle özdeşleşmiştir. Elling aynı zamanda farklılıklara karşı hoşgörünün sembolü olarak da görülmektedir.
[2] Utsikt til Paradiset (“Cennet Manzaralı”) ve Det Gyldene vakum (“Altın Boşluk”), Ingvar’ın iki kitabının ismi.
Önceki Yazı
Fırat Güllü:
“Roman karakterleri biraz da kendi kendilerini yazıyorlar.”
“Asıl amacım tarihin ve edebiyatın, diğer bir deyişle, 'gerçeğin kendisi olduğunu iddia eden anlatı' ile 'kurmaca olduğunu baştan itiraf eden anlatı'nın birbirinden o kadar da uzak olmadığını ortaya koymaktı.”
Sonraki Yazı
Haftanın vitrini – 36
Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevlerince bize gönderilen, okumak ve üzerine yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar: Abide / “Akşam İstanbul’da Çok Fena Şeyler Oldu” / Altın Uygarlığın Mirası / Antik Çağda Müzik / Bahçıvan ve Ölüm / Bir Okul Duvarından Mevsimler Tablosu / Depresyon Fenomenolojisi / Dünya Öykücülüğünün Serüveni / Kentsel Beyin / Yeniden Doğuş