İncirlik Yazı'ndan:
Eser Apartmanı’nda bir Amerikalı
Hep Sondan Başlar'ın yazarı Taçlı Yazıcıoğlu'nun yeni romanı İncirlik Yazı, Doğan Kitap tarafından önümüzdeki günlerde basılıyor. Kitaptan kısa bir bölümü tadımlık olarak sunuyoruz...

Taçlı Yazıcıoğlu
Eser Apartmanı’nda kapı pencere her yer açık geçirdiğimiz yazların sadece gündüzleri değil, geceleri de birbirine benzerdi. Dışarıdan gelen sesleri dinlersem daha az korktuğumu, daha kolay uyuyabildiğimi keşfetmiştim. Her gece, geceliğimi giydikten ve cibinliği yatağımın çevresine sıkıştırdıktan sonra, sokağa kulak kesilir, koridordan ve dışarıdan gelen ışık, ses ve kokuların birbirine karıştığı bizim odada yapayalnız olduğumu hissetmezdim. Sokak lambasının tavana yansıttığı gölgeler, rüzgâr esmedikçe, tıpkı sesler gibi aynıydı. Perdenin ezberlediğim dantelleri, altlarında daha koyu renk balkon demirleri, sonra köşedeki bazen kuş şeklini alan karaltı, bir de neyin yansıması olduğunu çözemediğimden, gördükçe uykumu kaçırmasın diye başımı çevirdiğim o kocaman bir böceğe, bazen de yarasaya benzeyen ürkünç şekil... Hepsini tek tek tanırdım.
Karşı dairedeki tadilatın bittiği ve üç ay sürecek tatile girdiğim cuma gününün gecesi de herhangi bir gece gibi başlamıştı. Sokağın seslerine ve gölgelerine dalmış uyumaya çalışırken, ilk kez değişik mırıltılar duydum. Birileri İngilizce konuşuyordu. Bizim sokakta! Hem de gece yarısı! Sokağın gündüz seslerinin kesildiği, sakinlerinin hepsinin hor hor uyuduğu, sadece cırcır ve gugukların, arada da havlayan köpeklerin ve cibinliğin etrafında turlayarak vızıldayan sivrilerin duyulduğu saatte. Vakit eğer gece yarısına geldiyse ve uykuya dalmadıysam, bazen bozulup fıırk fırk diye üfürerek öten bekçinin düdüğünü duyduğum olurdu ama geceleri tenha ve sessiz sayılacak bir sokaktı bizimki, hiç mi hiç İngilizce konuşulmayan!
Sokağın bildiğim diğer tüm seslerinden farklı iki erkeğin İngilizce konuşması, hem de o saatte, beni yatağımdan fırlatmaya yetmişti. Bizim sokağın hiç Amerikalısı yoktu, olsa kesin hepimiz bilirdik. Amerikalılarla ilgili sadece üste tercümanlık yapan babam vardı. İçeri gidip Alin’e haber versem mi diye düşündüm. Mutlaka kulağında walkman, müzik dinleyip kitap okuyordu ve bunları böldüğüm için beni yine terslerdi. Cibinliğimi döşeğin al tına sıkıştırdığım yerden dikkatle kaldırıp, yoksa sivriler hemen dalardı içine, yataktan aşağı indim.
Balkona çıktığımda bir baktım ki, etrafında sineklerin uçuştuğu, uzun süredir yağmur yağmadığı için yarısına toz ve ölü böcek çökmüş sokak lambasının zayıf ışığının altında biri sarı diğeri kara iki kafa yürüyor. Tam 303 Sokak’la, numarasını nedense hiç öğrenmediğim yan sokağın kesiştiği, bahçe duvarının incir yapraklarıyla örtülü köşesinde durdular. Sonra incirin altından çıkıp sola, ön balkonların baktığı 303 Sokak’a doğru ilerlediler. Televizyon bittikten sonra hep mutfak ve oturma odasının açıldığı ön balkona çıkan diğer komşular ve annemle babam kesin görecekti. Başımı biraz daha uzatarak izlemeye çalıştım ama kafalar kayboldu. Sesleri gecenin karanlığında yavaş yavaş azaldı, bitti. Ben de nedense en çok beni seven, bacaklarımı kaşımaktan hep yaralı bereli hale getirmiş sivrilere daha fazla yem olmamak için geri cibinliğe kaçtım.
Herkes darbeden sonra Amerikalıların birer birer giderek kalabalıklaşan üssün dışına taşındığından söz ediyordu. Hatta şehre taşınanlara kira yardımı bile yapılıyormuş. Hali vakti olanların yaşadığı üç paralel caddedeki her apartmanın üç-beş Amerikalısı vardı, o kadar çoklardı. Ortalıkta çok gezenlerin bazıları isimleriyle bilinirdi. Adım başı onlardan birine rastlardık. Yürüyüşlerinden kıyafetlerine bizden çok farklı olduklarından, zenci ya da enseleri pespembe sarışın olmasalar bile onları gözden kaçırmak çok zordu.
Amerikalılarla ilgili haberlerin çoğunu Alin’den alırdım, daha doğrusu o arkadaşlarına ya da annemlere anlatırken duyardım. Bizim okuldan oğlanlar onlarla müzik dinleyip basket oynuyor, kızlar da sokakta kıkırdayarak İngilizce pratik yapıyordu. Alin’e göre, herkesin aksine, İncirlik’e girebilmemiz ya da babamızın orada çalışması o kadar da önemli değildi. Tüm arkadaşları bizden daha çok Amerikalı görüyor, Alin’den daha çok pratik yapıyordu. Ayrıca yetmezmiş gibi okulda babamızın üste çalıştığından bahsetmemiz bile yasaktı! En az biz konuşuyorduk Amerikalılarla. Babamın eski amiri Neil gittikten sonra biraz azalmıştı Alin’in pratik yapması ama biraz abarttığı da kesindi. Babamın İncirlik’te çalışmasından oldukça gurur duyduğum halde bunu gizlemek zorunda kaldığımdan, en azından bu konuda, ben de onunla aynı düşüncedeydim. Gecenin o saatinde Amerikalılar bizim oralarda ne arıyordu? Çok merak etmiştim. Sabah annemlere bu sefer Alin değil ben böyle büyük bir haberi verecektim.
(s. 36-38)

İncirlik Yazı
Doğan Kitap
Aralık 2024
248 s.
Önceki Yazı

Rosa Luxemburg ya da
mektupların susturulamayan sesi
“Mektuplar bize ne anlatıyor? Sahip olmayı hayal ettiğimiz bir dostu mu? Onun korkunç infazını mı? Bir yaşamı mı? 20. yüzyılın insanlığa ne yaptığını mı?”
Sonraki Yazı

Haftanın vitrini – 51
Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevlerince bize gönderilen, okumak ve üzerine yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar: Bir Mısırlı İngilizce Bilmiyorsa / Edebiyat ve Mimarlık / Et Yiyenler Arasında Yaşamak / Güneş Saati / Kar Altındaki Gece / Lanetli Ekmek / Özgönül Erdem Aksoy / “Suç Bütün Perçemlerimdeydi” / Yeni Despotizm / Zarlar