Sinemada Erotizm ve Pornografi:
Komple Muamele
“Büyük paraların döndüğü, yaş gruplarının giderek çeşitlendiği, saatlik VHS’li kasetlerden DVD’lere, CD’lerden saniyelik TikTok’lara, dakikalık Tweet’lere performansların değiştiği, bazı oyuncuların sosyal medya olanaklarını bolca kullanarak para kazandıkları, porno oyuncularına verilen ödüllere kadar muazzam bir ekonominin döndüğü, söylenmemiş hakikatleri bedenlere işlemeye devam eden bir sektör...”

Deep Throat (1972) filminin yıldızı Linda Lovelace'in hayatını konu edinen Lovelace (Rob Epstein, Jeffrey Friedman, 2013) adlı filmde Amanda Seyfried.
Porno dünyasında birbirinden ilginç yaşamların yana yana geldiği, sektöre girenler arasında büyük çoğunun adının, yüzünün, hatta filmlerinin dahi unutulduğu ve çok azının porno tarihinde kalıcılık kazandığı görülür. Unutulmazlar arasından Ilona Staller (1951) ismiyle tanınan Cicciolina’yı bir örnek olarak vermek mümkündür. Macar haber ajansında model olarak işe başlayıp radyo programlarında ünlenecek ve 1987 yılında 20 bini aşkın oyla İtalyan parlamentosuna vekil olmaya kadar yükselecek bir kadından söz etmekteyiz. İlk bakışta bu yaşam çizgisinde farklı bir şey algılanmasa bile, arka planına bakıldığında porno filmlerinin aranan yüzüyle karşılaşılmaktadır. Dünyada tanınırlığı oldukça yüksek, sınır tanımayan filmlerin yıldızı Cicciolina (küçük tombul), nükleer enerji karşıtlığı ve insan hakları aktivistliğinden popüler kültürün ikonu olmaya kadar erkek egemen dünyada sanatıyla da var olmayı başarmış bir kadındır. Orhun Akın’ın aşağıda incelenecek olan kitabında Avrupa’da pornografi tarihine ilişkin bir bölüm yer almamakla birlikte, kitabın kritiğini yapan üst anlatıcı rolüyle, ilgi duyan okur için Avrupalı farklı bir örnekle başlama hakkımı kullandığımı belirtmek isterim.
Pornografik filmlerin ortaya çıkış koşulları, özellikleri, tarihsel gelişimi, oyuncuları ve söz konusu endüstrisinin boyutları üzerine yapılan incelemeler Türkiye’de yakın bir geçmişe sahiptir. Pornografinin ve erotizmin sinemada yer alması, 12 Eylül 1980 askerî darbesine giden süreçte Yeşilçam Türkiyesi’nde mizahi yaklaşımla beyazperdeye taşınan bol çıplak bedenli senaryolarla gündeme gelmiştir.

Sinemada Erotizm ve Pornografi
Nika Yayınları
Ankara, 2022
264 s.
Paranın, tenin, fantezinin ve tahakküm altına alınan çıplaklığın, yer yer yerel kültürün de beslediği küreselleşmiş porno endüstrisinin dünya sinema tarihinde hiç kuşkusuz çok büyük bir payı bulunmaktadır. Aynı zamanda geleneklere meydan okurcasına cinselliğin kamusal alanda ifşasının birçok eleştiri noktasını içinde taşıyan bu erotik sektör, oyuncuların sömürülmesinden, perde arkasında maddenin her çeşidinin kullanılmasına, mafya tarafından kontrol edilmesine, porno film çekim olanaklarının değişmesine, cinselliğin yöneliminin değiştiği filmlerin piyasaya taşınmasına, tabuları esnetmek bir yana yıkmasına, kadın bedeninin meta olarak kullanılmasına kadar önemli tartışmaların odak noktasında yer almaktadır.
Nitekim günümüzde feminist porno filmlerin çekiminin yapılması ve bununla ilgili metinler kaleme alınması sektörün bir ölçüde kadın failliği adına değişim içinde olduğunu göstermektedir.
Orhun Yakın, akademisyen kökenli bir yazar kimliğiyle Türkiye’de erotik-pornografik sinema ve yazını konusunda önde gelen isimler arasında yer alır. Yakın’ın Haziran 2022 tarihinde Nika Yayınları’ndan çıkardığı Komple Muamele – Sinemada Erotizm ve Pornografi kitabı, ilk gençlik dönemini “Üç Film Birden” sinemalarında geçirmiş “kayıp nesil”e ithaf yazısıyla başlar. Aslında Yakın ironi yapmaktadır, yoksa ortada kayıp bir nesil yoktur. Kaybolan nesil 12 Eylül darbesinin balyoz gibi çiğnediği toplumsal kesimlerdir.
Kitap dokuz bölüm halinde yapılandırılmıştır. Bölümler arasında “Mâlum Filmler” dışındakilerin hepsinde Amerika Birleşik Devletleri’nde üretilen pornografik filmlerle ilgili düşüncelere geniş olarak yer verilmiştir. “Linda Lovelace’in Derin Gırtlağı” bölümünde, 1972 yılında Çin astrolojisinin o zaman dilimini “gırtlak yılı” olarak nitelemesine nazire edilecek şekilde gösterime sokulan filme ilişkin Yakın şunları ifade eder:
“Deep Throat, porno filmlerini toplumun gözünde belki olduklarından daha saygın yere getir(e)medi ama en azından bekâr partilerinin ve randevu evlerinin malı olmaktan da çıkarmayı başardı. Neresinden bakılırsa bakılsın bir ilk örnekti ve belki de başarısının büyük sırrını da buna borçluydu.” (s. 15)
Acımasız sansür kurullarının işlediği Amerika’da 1970’ler, hardcore (komple muamele) filmleriyle sinema seyircisinin tanıştığı yıllar olur. Kapalı yerlerden sinema salonlarına doğru mekânsal değişmenin başladığı bu süreçte yüz binlerce seyircinin büyük hasılatlar bırakarak izledikleri film, porno endüstrisinin kapanmamak üzere kapılarını aralamaya yetmiştir. Kimisine göre ilk kez cinsel ilişkinin gerçekliği tüm çıplaklığıyla beyazperdeye yansıtılırken, filmlerde oynayan karakterler de porno literatürüne adını yazdırmayı başarmıştır. Yakın, filmin kadın oyuncusu Linda’yı, hakkında çıkan haberler ve onunla yapılmış söyleşilerden hareketle boylamsal olarak inceler. Bir porno yıldızının hayat hikâyesinde en tuhaf kesit, zamanla sektörün sırtını dönmesiyle kendisini Women Against Pornography (Pornografiye Karşı Kadınlar) örgütü içinde mücadele yaparken görmektir. Amerika’nın orijinal porno kraliçesi tahtını elinde bulunduran Linda, 2002 yılında geçirdiği trafik kazasında yaşama veda eder. Sektörden ayrıldıktan sonra yaşamını “normalleştirerek” porno nehrinin akıntısına karşı duranlar arasında –trajik bir şekilde ölenler olduğu gibi, filmlerden kazandıkları paralarla yeni yatırım alanları açarak hayatlarına devam edenlere de rastlanmaktadır.
Deep Throat (yön. Gerard Damiano, 1972) ile pornonun cini artık şişeden çıkmıştır. Yapımcılar bir yandan sansür kurumuyla uğraşırken diğer yandan büyük yatırımların altına imza atmaya hazırlanırlar. Yönetmen Gerard Damiano, bu filmden edindiği ününü, Devil in Miss Jones ile taçlandırmayı planlar. Yakın’a göre pornonun altın çağına katkıda bulunmakla birlikte dramatik ve varoluşçu özellikler taşıyan bu komple muamele filminde “cinsel organ festivali” yerine oyuncuların yüz ifadeleri üzerinde yoğunlaşılmıştır. Bu açıdan filmi hem feminist hem de Katolik metin olarak görmek/yorumlamak mümkün olabilir. (s. 42)
“Bir Kapıdan Gireceksin, Neler Neler Göreceksin…” adlı bölümle aynı ismi taşıyan filmi Yakın, Amerika’da tabu kıran özelliğiyle gözden geçirir. Yazar, “Mâlum Filmler” metninde ise Türkiye’den örneklere eğilir. 1970’li yılların ortasında başlayıp 12 Eylül 1980’de ortadan kaybolan “seks furyası” filmlerine dikkat çekerken, en iyimser tahminle 500 civarında erotik komedi ve komple muamele filminin çekilerek Türk erkek izleyicisinin beğenisine sunulduğunu belirtir. (s. 63) Bu filmlerin isimlerinin bir kısmı o dönemin izleyicileri tarafından bugün de erkek arkadaş sohbetlerinde (Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak, Öttür Kuşu Ömer, Kartal Pendik Gittik Geldik, Fırçana Bayıldım Boyacı, Beş Tavuk Bir Horoz gibi) gülmek için kullanılır.
Yakın, 1979 yapımı ilk Türk uzun metrajlı komple muamele filmi kabul edilen Öyle Bir Kadın ki’nin analizini yapar. Seks filmlerinin müdavimleri deyim yerindeyse sinema gişelerine bıraktıkları paranın büyüklüğüyle görünür olmuşlardır. Ancak özellikle kadın oyunculara göre erkek egemen bir toplumda daha fazla şans gören erkek oyuncuların sonraki yıllarda alan değiştirerek toplumun genelinin benimsediği, izlerken neşelendiği filmlerle seyircinin karşısına çıktıklarını ifade etmek mümkündür. İlginç olan bir şey erkek oyuncuların büyük bir kısmının profesyonel tiyatro oyuncuları (Poyrazoğlu, Kayabaş, Akbaş, Çaman…) arasında yer almış olmalarıdır. Yakın’ın anlatımı ile sanat filmlerine oranla daha az çekilen “bu dönem filmleri Yeşilçam’ın tabutuna çakılan son çiviler olarak nitelendirilmiş, kadın seyirciyi sinema salonlarından uzaklaştıran, Atilla Dorsay’ın ifadesiyle ‘diğer filmlere yaşam hakkı tanımayan’ bir ortam yaratmakla suçlanmışlardır.” (s. 70) Suçlanan bu filmlerin seyirci kitlesinin giderek yoğunlaştığını da burada anımsatmak gerekir.
Doğrusunu söylemek gerekirse, seks filmleri furyasının Türkiye’de Milliyetçi Cephe hükümetlerinin iktidarda olduğu bir süreçte sansür tartışmalarına rağmen varlığını sürdürebilmiş olmasının yanında yeraltına çekilmemesi dikkat çekicidir. Yakın buna toplumsal bir boyuttan bakar. Ona göre, milyonlarca işsizin boş gezdiği bir toplumda sosyolojik anlamlandırması ile “lümpen” bir seyirci kitlesinin gereksinimleri sinemacılar tarafından dikkate alınmış gibidir. Ayrıca kadın oyuncularla yapılan söyleşilerde “halk böyle istiyor” cümlesi de kulaklara tanıdık gelir. Dolayısıyla, “dönemin kaynaklarına, dergilere, köşe yazılarına vd. detaylı olarak baktığımızda seyirci kimliğini, özellikle büyük şehirlerde, toplumun her kesiminden erkeklerin oluşturduğu yönündeki ortak kanıyı görmek mümkün olacaktır”. (s. 91)
Yakın, incelediği filmin adı olan “Dallas’ın Yolları Taşlık, Yok Cebimizde Beş Para Harçlık: Debbie Does Dallas” (yön. Jim Clark, 1978) isimli bölümde söz konusu filmin, ev videosunun devreye girmeye başladığı yıllarda bir anlamda Altın Çağ Pornografisi’nin kapanışını ilan ettiğini ifade eder. DDD (Debbie Does Dallas) filmi Amerikan futbolu tutkunları ile porno sever izleyiciyi cezbederken; çekici ve doğal bedenlere sahip genç, güzel ve istekli amigo kız öğrencilerinin bir amaç uğruna (para bulmak) patronlarına ve hocalarına ‘servis’te bulunmaları uzun yıllar porno sektöründe “ergen genç kızlarla birlikte olan olgun/yaşlı erkekler” fantezisinin önünü açmış, adeta bu alanın genişlemesine katkı sağlamıştır. (s. 106)
Teknolojideki ilerlemeler film endüstrisinin kullandığı araçların değişimine katkı bulunmuştur. Bu anlamda “videonun pazara girişi (tıpkı 1993-1994 yıllarında internetin kamu kullanımına açılması ve hızla gelişerek bugünkü durumuna ulaşması pornografinin üretim, erişim ve tüketim koşullarını kökünden değiştirmesi gibi) Altın Çağ’ın kapanmasına yol açmıştır diyebiliriz”. (s.101) Evet, kuğu kuşu sektör için yeni şarkılar söylemeye başlamıştır. Zaman, görsellik, mutlak çıplaklığı arayış, adeta beden akışkanlık kazanmış ve pornografi bir kez daha galip gelmiştir. Yani ten ve para!
Çal Bakalım Beethoven’den Bir Memleket Havası: The Opening of Misty Beethoven (yön. Henry Paris, 1976) filminin kritik edildiği bölümde Yakın yıllar boyu değişik formatlarda ve içeriklerde piyasaya sürülen filmlere ilişkin düşüncelerini çok sayıda fotoğrafla destekler. Filmin feminist porno yaklaşımının ilk örneklerinden birisi olarak benimsendiğini anımsatır. Dahası, birçok açıdan Amerikan Altın Çağ Pornografisi’nin ulaştığı en üst noktalardan biri olması, filmde kadınların arzu ve ihtirasları, cinselliğin hemen her ânından olabildiğince zevk almaları o tarihe kadar geçerli olan ‘erkek bakışı’nı ciddi biçimde sarsmıştır. (s. 146)
Beni Öldürmeyen Şey Güçlü Kılar: Mezarına Tüküreceğim’e “Bir ‘Hınç’ Filmi Olarak Yeniden Bakış” kısmında Yakın, filmin bilhassa feminist film kuramcıları tarafından farklı okumalara tabi tutulduğunu ifade eder. İlk bakışta “istismar sineması” şeklinde görünse bile çok katmanlı sinemayı örneklediği, feminist bir içerik taşıdığını düşündüğü filmi şöyle değerlendirir: “New Yorklu genç ve güzel bir kadın yazar romanını tamamlamak için sayfiyede bir ev kiralar. Bölgenin abazan delikanlılarının fiziksel saldırısına hedef olarak tecavüze uğrar. Şans eseri hayatta kalır, yaralarını sarar ve dişiliğini kullanarak tuzağa düşürdüğü suçlulardan intikamını alır.” (s. 167) Edilgen kılınmayıp kendisine uygulanan erkek şiddetinin ve tecavüzün karşılığını misliyle alması kadın oyuncuyu feminist bir bakışın savunucusu kılmaya yetmiştir. Kamusal alandaki eril ideolojiyle mücadelenin feminist porno için de umut olduğu söylenebilir.
“Peki Yeterince Snuff mı? Joel Schumachjer’in Sekiz Milimetre’sine Yeniden Bakmak” bölümünde Yakın, 1990’lı yılların kapanışına denk gelen Sekiz Milimetre’yi (yön. Joel Schumacher, 1999) suç filmleri özelinde kapanış filmlerinden birisi şeklinde kabul eder. Kanlı sahneler, hayvan öldürmeler ve tehlikeli ortamların yer aldığı Snuff filmlerini örnek verdiği metinde, Sekiz Milimetre’yi, “–hataları ve sevapları ile– tam olarak anlaşılmayan ya da hakkı daha sonra verilebilecek filmler listesinin tepelerinde yer almaktadır” teziyle açıklar. (s. 227) Sekiz Milimetre’nin, öldürme filmlerinin çekimi, sunumu ve seyircide ortaya çıkardığı etki düşünülecek olursa, ağızda acı bir tat bırakan bir film olduğunu söylemek mümkündür.
My Secret Life: Penisimin Gözünden Otobiyografim isimli kitabın ele alındığı bölümde Yakın, My Secret Life’ı, İngiltere’de Viktorya dönemiyle adlandırılan kadınların baskı altında tutulduğu yılların kitabı olarak niteler. Öte yandan Steven Marcus, dönemin erotik edebiyatı temelinde yapılmış en yetkin çalışmaların altına imza atan biri olarak gündemdedir. Bu kitap hakkında Marcus, kitaptaki olguların, detayların oldukça ilginç ve faydalı olduğunu, Viktorya dönemi gerçeklerinin anlaşılmasında kullanılabileceğini ayrıca, şu âna kadar bildiklerimizin tersine, söz konusu dönemde bir yeraltı sosyal yaşamının sürmekte olduğunu dolayısıyla bu yaşamın en temel belirleyicisinin seks olduğunu ifade eder. (s. 246) Açıkçası, Walter tarafından kaleme alınan My Secret Life yapıtı, pornografi tarihi dışında sosyal tarih okumaları için de önemli bir yere sahiptir.

Toparlayacak olursak, Yakın’ın kitabıyla ilgili, porno olgusuna dönük belli bir sosyal gerçeklik kapsamında çözümlediği filmlerden yola çıkarak şöyle bir değerlendirme yapılabilir: Kitapta büyük paraların döndüğü, karanlık kapılar ardında planların yapıldığı, yaş gruplarının giderek çeşitlendiği, farklı cinsel yönelimi olanların rol aldığı sahnelerden, saatlik VHS’li kasetlerden, DVD’lere, CD’lerden saniyelik TikTok’lara, dakikalık Tweet’lere performansların değiştiği, öte yandan bazı oyuncuların sosyal medya olanaklarını bolca kullanarak para kazandıkları, porno oyuncularına verilen ödüllere kadar muazzam bir ekonominin döndüğü, söylenmemiş hakikatleri bedenlere işlemeye devam eden bir sektör tartışılmaktadır. Yakın da kurguladığı kitap ile porno olgusunun tarihselliğini ilk filmler ve karakterler üzerinden giderek irdelerken okuru da yukarıda genel hatlarıyla irdelenmiş olan bir değerlendirme yapmaya yönlendirmektedir.
Özetle Orhun Yakın’ın Komple Muamele – Sinemada Erotizm ve Pornografi kitabı, milyonlarca dolarlık piyasası ile yasal çerçevenin çok ötesinde görünmeyen yüzünü oluşturan devasa bir yeraltı sistemi üzerinde de yürüyen pornografinin ve erotizmin erken dönem filmlerini tarihsel okumasıyla yapmak isteyenler için oldukça masum olduğu kadar da öğretici bir kaynak niteliğindedir.
Önceki Yazı

İTALİK ÖNERİLER-12:
“Yazınsal bir tür olarak yayıncılık”
Bir Yayıncının Portresi: Tüccarzâde İbrahim Hilmi Çığıraçan / Her Şeyin Sonundayım / Nasıl Çevirmen Olunur / Bir Kitap Bir Kitaptır
Sonraki Yazı

Haftanın kitapları – 42
K24'te haftanın vitrini: Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevleri tarafından bize gönderilen, dikkatimizi çeken; okumak ve üzerine yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar: Birleşmeler / Daldaki Kuş / Ofelya / Osmanlı'da Burjuvazinin Yükselişi / Ruslar / Serinlikler / Son Nefes / Sosyolojiyi Düşünmek / Temmuz 1914 / Uluslararası Üslup