Cézanne, Zola ve bir mektup
“Émile Zola, Paul Cézanne ve Baptistin Baille sürekli birlikte olduklarından “ayrılmaz üçlü” olarak anıldılar. Sanat tarihinin en verimli ve muhteşem dostluğu olarak görülen bu arkadaşlık, edebiyat ve sanat dünyasında tartışmasız çocuk yaşta kurulmuş en değerli karşılaşmasıdır.”

Cézanne et Moi (Cézanne ve Ben) adlı filmden bir sahne (Danièle Thompson, 2016.)
Okul sıralarında tanışırlar. Çocukluğun masumiyetinden ergenliğin çılgınlığına, yeteneklerini tüm dünyaya silinmez bir iz olarak birlikte bırakırlar. Kelimelerin büyüsünü, renklerin canlılığını ve yaşamın içindeki sanatın coşkun tadını ilk defa birlikte tadarlar. Paul Cézanne ve Émile Zola: Birlikte büyüyen iki deha…
Paul Cézanne 1839 yılında Aix-en-Provence’ta, Émile Zola ise 1840’ta Paris’te dünyaya gelir. Zola’nın babası bir mühendistir ve çalıştığı baraj projesinden dolayı Aix’e taşınırlar. Bu taşınma edebiyat ve sanat tarihine damga vuracak olan dostluğun başlangıcı olur. Aix’e taşındıklarından kısa süre sonra iş kazası sonucu babasının ani ölümüyle yetim kalan Zola, Bourbon Koleji’nde burslu okumaya başlar ve hayatındaki en önemli dostlarını edinir. Küçük yaşında yaşadığı bu kayıp, bir babanın yansıyan izlerini en yakın dostları Paul Cézanne ve Baptistin Baille üzerinde izlemesini sağlar. Babasız olmak ya da çok zengin bir babanın yaşarken yokluğunu duymak arasındaki zorlu benzerlik küçük yaştaki bu çocukların yıllarca sürecek dostluğunu perçinlemiş olabilir mi?
Émile Zola, Paul Cézanne ve Baptistin Baille sürekli birlikte olduklarından “ayrılmaz üçlü” olarak anıldılar. Sanat tarihinin en verimli ve muhteşem dostluğu olarak görülen bu arkadaşlık, edebiyat ve sanat dünyasında tartışmasız çocuk yaşta kurulmuş en değerli karşılaşmasıdır. Émile Zola 1858 yılında zorunlu olarak Paris’e taşınsa da, yakınlıkları mektuplardan taşarak devam eder. Esasında Paul Cézanne’ın da o dönem hayali Paris’e gidip resim okumaktır. Fakat sertliği ve hayli cimriliğiyle bilinen babasının zoruyla Aix’te kalarak hukuk okur.
Zola’nın dönemin en önemli sanatçılarının eserlerinin sergilendiği Salon yani Paris Salonu’na gidişi ve sanat kitaplarıyla vakit geçirmeye başlamasıyla mektuplaşmalarındaki sanatsal içeriğin rengini de değiştirir. Zola’nın 25 Mart 1860 yılında yazdığı mektupta hukuk okuyarak babasını mutlu etmeye çalışan Paul Cézanne’a resimleri için daha çok çalışması gerektiğini anlatan net ifadeler, çizim göndermek üzerine bahanelerine eleştiri yer alır. Zola’nın Cézanne’a bu dönem mektuplarında sanatsal yönlendirmeler niteliğinde keskin bir dil ve yol gösterici cümleler vardır. Zola dostunun Paris’e gelerek resim çalışmalarına hız vermek istediğini bildiğinden, onu sürekli çalışmaya ve daha iyisini yapmaya teşvik edici yazılarıyla dolu mektuplar gönderir. Fakat Paul Cézanne varlık içinde yokluk çeken bir hayat sürdüğünden Paris’e gidecek parayı bulması ve bütçesini ayarlaması ancak 1861 yılında mümkün olur.
Paul Cézanne’ın ilk dönem Paris hayatı iki arkadaşın dostluğuna iyi gelmez. Zola yoğun çalışma hayatının arasında kısa boşluklar yaratarak Cézanne’a modellik yapsa da, yaşam tempolarındaki uyumsuzluk aralarının açılmasına sebep olur. 1860-61 yılları Zola için oldukça zorlayıcı geçer. İşten ayrılması üzerine sefalet dolu bir yaşam sürmeye başlayan yazarın bu dönemi bazı eleştirmenlere göre edebiyat hayatının taşlarının örülmeye başladığı en değerli zamanlarıdır. 1862 yılında Hachette Yayınevi’nde çalışmaya başlamasıyla yazar bambaşka bir döneme adım atar. Zola’nın yeni işe başlama haberini Paul Cézanne ile paylaşması ise aralarındaki buzları eriten bir hamle olur. İki arkadaş, iki sanatçı tekrar yakınlaşırlar. Bu kırılma noktasını atlattıktan sonra birlikte oldukça vakit geçiren Zola ve Cézanne için dostluklarının yeni boyutu başlamıştır.

Zola’nın ilk kitabı Nino’ya Öyküler 1864 yılında yayımlanır. Edebiyat dünyasının önemli kişileriyle tanışan yazar bu dönemde siyasi düşünce yapılarından da etkilenir. Cézanne ise 1864’ten başlayarak 1869 yılına kadar Paris Salon’a resimlerini gönderse de düzenli olarak reddedilir. Gül Tekay Baysan “Cézanne ve Zola: Bir Dostluğun Öyküsü” isimli makalesinde Zola’nın 1865 yılında Paris Salonu’nu yakın dostu Cézanne ile birlikte gezdiğini ve serginin en önemli olayının Édouard Manet’nin Olympia tablosu olduğunu belirtir ve şöyle devam eder:
“Birçok eleştirmenin alayla söz ettiği, örneğin Théophile Gautier’nin çıplak modelin ‘cılız bedeni karşısında acıma duyduğu’ Olympia’ya iki arkadaş hayran olurlar. Cézanne, Aix’e döndüğünde Modern Bir Olympia’yı yapmaya koyulacak, yıllar sonra Manet’nin bu resminden söz ederken ‘Rönesansımız bununla başlar’ diyecektir.”
Cézanne ve Zola için Manet’nin önemi ve sanatındaki ışık bambaşkadır. Cézanne’ın eserlerindeki Manet etkisi ve ressama duyduğu saygı, donuk renklerin kompozisyonlarında parlayarak gösterir kendini… 1866 yılında Cézanne’ın Salon’a başvurusu yine kabul edilmez. O sene kabul edilmeyenler arasında Manet, Degas gibi isimler de vardır. Paris Salonu’nun bu tavrını Zola gazetede köşesine defaten sert eleştirilerle işleyerek taşır. Zola’nın yazıları adeta sanatı devrime zorlayan itici güç haline gelir. Cézanne için dostunun yazılarıyla yarattığı bu gücün değeri muazzamdır. Zola’nın devrimsel eleştirileri ve Manet hayranlığı yadırgandıkça Manet ve yazarın dostlukları da perçinlenir. 1868 yılında Manet, Zola’nın o ünlü portresini yapar ve Paris Salon’a gönderir.

Zola’nın Cézanne’ın sanatını öven yazıları, Manet ve Renoir gibi sanatçılardan oluşan Cafe Guerbors grubunun isimleriyle anılması sanat hayatını ivmelendirir. 1869 yılında Cézanne, Paul Alexis, Emile Zola'ya Kitap Okuyor adlı tablosunu yapar. Ressamın ilk yıllarının ağırlıklı karanlık tonu bu resimde de kendini gösterir. Manet’ye olan hayranlığına da gönderme yapan resim, Paul Alexis’in Zola’ya yaptığı okumalardan birinin canlandırmasıdır.

Alexis yazar ve gazetecidir, üstelik Zola’ya koyu bir hayranlık besler. Zola’nın tam karşısında sandalyede oturuş biçiminde bu hayranlığın izleri vardır. Resimde Zola’nın başı ve gövdesinin tualin dokusunu açığa vurduğunu görmek mümkün, bu da Cézanne’ın kompozisyonlarındaki temel bir unsur olan serbest çizimi yansıttığı çizgilerini taşıyor.
İleride kübizmin babası olarak anılacak olan Cézanne 1872 yılından itibaren Empresyonist dönemini yaşamaya başlar. Paletine gelen renk hafifliği ve parlaklığı, kalın katmanlı tekniklerinden uzaklaşarak ince darbelere ve açık tonlara döner. Aynı yıl Zola’nın en ünlü eseri olan Rougon Macquart serisi, yayıncı Georges Charpantier tarafından aylık 500 Frank’a satın alınır. Bu birbirini izleyen olağanüstü eserlerin doğuşunu hızlandırır.
Emile Zola ilk kitabından itibaren her eserinin bir kopyasını mutlaka imzalayarak en yakın dostu Cézanne’a yollar. Ressam ise adına imzalı gönderilen her esere bir teşekkür mektubu yazmayı ihmal etmez. 1875 yılında Rahip Mouret’nin Günahı, 1876 yılında Ekselansları Eugene Rougon yayımlanmış, yazar içtenlikle imzaladığı kopyaları en yakın dostuna göndermiştir. İki sanatçı farklı yerlerde yaşasalar da yakınlıklarını uzun yıllar canlı tutmayı başarırlar. 1876 yılı Zola için önemlidir. Çünkü ünlü yazar Huysmans ile tanışmasıyla edebiyatta natüralizm akımının doruklarına çıkar.

Cézanne’ın kendisine uzun süre modellik yapan Hortense Fiquet’yle 1869 yılında birlikte yaşamaya başlaması ve 1872 yılında oğlu Paul’un dünyaya gelmesi sıklıkla adres değiştirmeye mecbur kaldığı bir yaşamı da beraberinde getirmiştir. Babasından kaçak süren bu hayat onu maddi sıkıntıya sokar. Bu dönemde ressamın yakın dostu Zola, onu hem maddi hem de manevi olarak destekleyecektir. Cézanne’ın sanatına Zola’dan daha çok inanan biri var mıdır?
Sanat anlayışında güçlü doğa algısı yatan Cézanne doğayı gördüğü gibi aktarırken, onda yarattığı duyguları da renklerle resimlerine taşır. Onun eserlerinde sadece yeni resimsel bir yapı yoktur, yeni bir manevi yücelik ve çığır açacak çizgisel devinim de saklıdır. Zola’nın bu devrimsel çizgilere inanmaması imkânsızdır. Salon jürisinde yer alan bir arkadaşından destek isteyerek 1882 yılında Cézanne’ın kabul edilmesini sağlar.
1880’ler sonrası yaptığı resimlerde formları kütle halinde vermeye başlayan ve geometrik biçimler kullanan ressam doğanın içinde farklı bir renk yakalar. Bu, sanatı modernliğe yaklaştıran çizgileri yarattığı, geometrik algılarla doğanın gerçek özünü yakaladığı, Matisse’e “Cézanne resmin bir tür tanrısıdır” dedirtecek olan, Picasso’ya ise “O kübizmin babasıdır” sözünü söyletecek modern resmin doğuşudur.
Empresyonizm ve kübizm arasında köprü olan ressam, Paris’ten uzakta, doğaya yakın bir yaşam tercih eder. Birbirlerinden uzakta yaşayan iki arkadaş için mesafeler dostluklarını yıpratmaz. Zola’nın 1883 yılında Kadınların Mutluluğuna ve 1884 yılında Yaşama Sevinci kitapları yayımlanır. Yazar elbette yakın dostuna imzalı kitaplarını gönderir. Tarih sayfalarında iki sanatçının aralarını bozduğu iddia edilen L'Œuvre (Eser) ise 1886 yılında okurla buluşur.
Zola, Eser’in bir kopyasını Cézanne’a gönderir. Ressamın cevaben yazdığı mektup ise kısa bir teşekkür içeriyordur. Cézanne’ın kısa mektubu ikili arasındaki son yazışma ve dostluklarının bitişi olarak değerlendirilir. Eser için yapılan eleştiriler serttir. Yazar en yakın dostunun hayatını ortaya dökmek ve onun sanatını anlamamakla suçlanır.
Dönemin sanat dünyasını, bir sanatçının trajedisini ve yıkılan hayallerini anlatan Eser’in kahramanı Claude, Zola ile dostluğu bilinen Cézanne olarak değerlendirilse de birçok ressamdan da izler taşır. Manet’den Monet’ye, Guillemet’ye kadar… Lakin, yazarın Claude karakterinde Cézanne’ı andıran fazlasıyla özellik vardır. Dostluklarının genel çerçevesinden ressamın asi tavırlarına, öfkesine, modeliyle evlenmesine kadar benzerlik gösteren detaylar göze çarpar. Tüm bunlar düşünüldüğünde ve yıllarca süren mektuplar takip edildiğinde birçok sanat eleştirmeninin vardığı sonuç aynıdır; Zola’nın yazdığı Eser sonrası iki dostun ilişkileri sonlanmıştır.
Çocukluklarından beri süren dostlukları, sanatla işlenen yakınlıkları ve Zola’nın mektuplarında ressamı her zaman cesaretlendiren tavrı, onun için yaptıkları düşünüldüğünde yazar gerçekten en yakın arkadaşının sanatsal eksikliğini Claude’a saklayarak yazmış mıdır? Bu dostluk Cézanne’ın yazara teşekkür niteliğinde olan o son mektubuyla mı bitmiştir? Uzun yıllar boyunca inanılan cevap evet olsa da, Gül Tekay Baysan “Bir Roman, Bir Film, İki İnsan: Zola ve Cézanne” isimli makalesinde konuya şöyle bir parantez açar:
“Üstelik yüz yıldan uzun bir süre bunun ikili arasındaki son yazışma olduğunun sanılması, Cézanne’ın bu roman yüzünden Zola’ya küstüğünün düşünülmesine yol açar. Ancak, bu tarihten yaklaşık yirmi ay sonra, 28 Kasım 1887 tarihinde Cézanne, Zola’ya bir teşekkür mektubu daha yazar. Yazar, arkadaşına yeni çıkan Toprak’ı (La Terre) armağan etmiştir. 2013 yılında ortaya çıkan bu mektupta Paul, Émile’i ziyaret etme, onun elini sıkma dileğini de belirtir.”
Bu yeni mektup kuşkusuz Cézanne ve Zola’nın son dönemine yeni bir bakış ve yorum getirecektir.
Eser bu yeni mektupla bugüne kadar iki dostun ayrılış metnini taşıyan hafızasından sıyrılarak belki de salt edebi duruşuna artık kavuşacaktır. Dönemin sanat camiasına ışık tutan, okuru bir ressamın duyguları arasında dolaştıran, bir resmi renkler ve çizgiler olmaksızın kelimelerle yarıda bırakan, imgeleri ve tasvirleriyle süslü coşkun diliyle yeniden ele alınacaktır. Cümlelere, renklere sığmayan Zola ve Cézanne yıllar boyunca konuşulmaya devam edecek ve hiçbir mektup iki dehanın bir ömür süren dostluğunun bitişini taşımaya niyetli olmayacaktır.
KAYNAKLAR:
- Gül Tekay Baysan. “Bir Roman, Bir Film, İki İnsan: Zola ve Cézanne” Frankofoni, 2020 / 2, Sayı 37, 129-139.
- Gül Tekay Baysan. “Cézanne ve Zola: Bir Dostluğun Öyküsü”, 2019.
MERAKLISINA NOTLAR:
- Gül Tekay Baysan’ın nimet niteliğinde makaleleri için buraya tıklayınız.
- Gül Tekay Baysan’ın 28 Kasım1887 tarihli mektuba işaret ettiği kaynak site...
- Yönetmenliğini Danièle Thompson’ın yaptığı 2016 yapımı Cézanne ve Ben isimli film, Cézanne ve Zola’nın dostluğunu anlatıyor.
- Yazarken Nekropsi, “Efsane” çalıyordu.
Önceki Yazı

Gökçe İrten:
“Çocuğunuza kitap alıyorsanız bilin ki: Size de bir şeyler var.”
“Multi-disiplinerlik bir tarafın bir şey yapması, bir tarafın durması anlamına gelmiyor. Kafam zaten bir şey yaparken bir taraftan başka bir şey de yapıyor muhakkak ya da şöyle oluyor: Mesela bir kitap yazmış oluyorum. Diyorum ki tamam, şimdi kitabı durduruyorum. Çünkü o taraftan besinimi aldım, proteinimi aldım. Şimdi sebze tüketmem gerekiyor. O zaman da sanat tarafına gidiyorum...”