Haftanın vitrini – 5
Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevlerince bize gönderilen, okumak ve üzerine yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar: Antroposen Alegorileri / Çiçeklenmeler / Hepimiz Yıldız Tozuyuz / İkiz Dîvan / Mor Dağlar / Osmanlı Baroku / Osmanlı İmparatorluğu’nda Hukuk ve Devlet / Pasajlar / Scorpion ve Felix / Unutulan Ruhların Çukuru


Antroposen Alegorileri
çev. Yener Çıracı
Livera Yayınevi
Ocak 2025
376 s.
İnsanlığın kendi eserlerinin enkazı altında yaşamaya mahkûm olduğu bu çağda, Elizabeth M. DeLoughrey içerisinde bulunduğumuz küresel krizin köklerini sömürge topraklarının geçmişinde arıyor. Antroposen çağının karakteristiğini yükselen deniz seviyelerinden nükleer radyasyona, yığılarak biriken atıklardan türlerin yok oluşuna dek uzanan geniş bir yelpazede tarif eden Antroposen Alegorileri; yerli ve postkolonyal halkların sömürgecilik ve insan kaynaklı iklim değişiminin etkileriyle nasıl edebiyat aracılığıyla mücadele ettiğinin izini sürüyor ve postkolonyal adaletsizliklerin günümüzün çevresel felaketleriyle nasıl iç içe geçtiğini, yıkımın estetiği ve anlatı biçimleri üzerinden çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyor.
Yerel deneyimlerle küresel sistemler arasındaki uçurumları “alegori” kavramı üzerinden kurduğu köprülerle geçmeye çalışan yazar, gezegenimizin çok katmanlı ve karanlık tarihinin dehlizlerinde bir umut ışığı bulmaya çalışıyor.

Çiçeklenmeler
İletişim Yayınları
Ocak 2025
113 s.
Bütün yaşamımı birilerinin yanında durarak geçirmiştim. Birilerinin bana açtığı boşluklara sığmış, taşmamış, yükselmemiş bile ama kurumamış da, orada eski bir göl gibi durup beklemiştim. (…) Hiç kendi kaderimi tayin edecek bir adım atmamış, ekseriyetle bana gösterilen yere ilişmiş, bundan şikâyet etmemiş ama şimdilerde yeni yeni ve epey sarsılarak fark ettiğim şekilde bu sınırları belirlenmiş hayattan sandığım kadar tatmin olmamıştım.
Hayatın tekdüze akıp gidişi içinde hayallerini usul usul yitirdiğini fark etmeyen, aşkın neye benzediğini unutan, bir adada tek başınaymış gibi yaşamayı benliğinin parçası olarak kabullenen, neyi beklediğini tam olarak bilmeden yıllarca bekleyen bir kadının hikâyesi…
Melisa Kesmez, hayatı ıskalamış bir kadının kocasının ölümünün ardından yeni bir başlangıç yapmak için cesaret arayışını anlatıyor. Türkan'ın "her şey mümkün"lerle, yeşeren umutlarla "dünyaya doğru" attığı adımlarını takip ederek okuru çiçekli bir içsel yolculuğa davet ediyor.
Çiçeklenmeler, bir büyüme hikâyesi...

Hepimiz Yıldız Tozuyuz:
Büyük Patlama'dan Dünkü Akşam Yemeğine Bedenimizdeki Atomların Hikâyesi
çev. Sevkan Uzel
Metis Yayıncılık
Ocak 2025
400 s.
Cansız nesnelerden tamamen farklı olduğunuzu düşünebilirsiniz, ama sonuçta bizim bedenlerimiz de evrende var olan elementlerden oluşuyor. Eğer 70 kg iseniz, 10 kg kömür oluşturacak kadar karbon, bir tuzluğu dolduracak miktarda tuz, birkaç yüzme havuzunu dezenfekte edecek ölçüde klor ve 7,5 santimlik bir çivi üretmeye yetecek kadar demir taşıyorsunuz demektir. Peki bu elementler nereden geldi ve bizi nasıl oluşturdu?
Evrendeki tüm maddenin –çevremizdeki ve içimizdeki her şeyin– nihai bir doğum günü var: Büyük Patlama. Dan Levitt, atomlarımızın Büyük Patlama ile başlayan uzun yolculukları sırasında nasıl yıldızlara dönüştüklerini, gezegenimizin biçimlenmesini sağladıklarını, ardından bu cansız atomların hayret verici şekillerde birleşerek nasıl canlılığı yarattığını ve nihayetinde bizim ortaya çıkmamızı mümkün kıldığını, dahası bedenlerimizin hücrelerimizdeki muazzam mekanizmalarla tabaklarımızdaki yiyecekleri nasıl bize dönüştürdüğünü anlatıyor.
Ama yaşamın hikâyesi olduğu kadar, onun sırlarını çözme yolunda önemli adımlar atmamızı sağlayan biliminsanlarının da hikâyesi bu – kıran kırana rekabetlerin, takıntıların, hayal kırıklıklarının, ani aydınlanmaların ve elbette safi tesadüflerin önemli bir yer tuttuğu heyecanlı bir bilim tarihi anlatısı.
Usta bir hikâye anlatıcısı olan Levitt’in akıcı bir dille kaleme aldığı bu kitabı bilime ve bilim tarihine meraklı tüm okurlarımızın severek okuyacağını umuyoruz.

Dramatik Şiirler 2017-2024
Kırmızı Kedi Yayınevi
Ocak 2025
216 s.
Söyle, mürekkepten kan kokusu gelmiyorsa
neye yarar harfler, sesler, derin susmalar,
Hayat bir biçimde özünü vermeli kâğıda,
hemen arkamda ıslık çalsa meleğin tırpanı
döner dimdik bakarım, bilmesin korkarım.
Bu şiirler bu yazılar ondandır kıpkırmızı,
Paracelsus’tan öğrendim imbik kullanmayı,
Agrippa’dan uykusuz ocak ateşini korumayı,
öyle damlattım hokkama kalemin can suyunu
tanırım kum saatından inen her taneyi —
kendime içinden geçmeye derin su seçtim.

Mor Dağlar
160. Kilometre
Aralık 2024
96 s.
Bir yolcu değilim
Sayılmazsa ihtimallerden
Kalbime doğru yürüyüşüm
Yola koşulmuş biriyim belki
Her gölgede kendini dinleyen
Ve şişene kadar su içen

Osmanlı Baroku – On Sekizinci Yüzyıl İstanbulu'nun Mimari Yenilenişi
çev. Nurettin Elhüseyni
YKY
Ocak 2025
368 s., büyük boy
İstanbul’un 18. yüzyıl mimarisi kendine has uyarlanışıyla çoğu kez özgünlükten yoksun sayılmıştır. Bu görüş geleneksel kültür üzerindeki Batı etkilerinden duyulan rahatsızlığı yansıtır. Osmanlı Baroku'nda Ünver Rüstem, Barok üslubundan hareketle Osmanlıların 1740-1800 yılları arasında İstanbul’a dair yeni bir izlenim yaratmak üzere Batı biçimlerini nasıl bilinçli olarak uyguladıklarını gösteriyor. Yazar 18. yüzyıl İstanbul binalarının dönemin diğer mimari gelenekleriyle bağlantısını irdelemek amacıyla “Osmanlı Baroku” tanımına yeniden itibar kazandırıyor. Birincil kaynaklara başvurarak, kente canlı bir hava katan bu mimarinin kendi döneminde gerek Osmanlılar gerek yabancılar tarafından nasıl övüldüğünü gözler önüne seriyor. Çok sayıda görsel malzemeyle desteklenen ve daha önce yayımlanmamış belgelere dayanan Osmanlı Baroku, günümüzde İslam görsel kültürüne ilişkin anlayışımızda yeni bir çığır açıyor ve küresel sanat tarihi konusundaki Avrupa merkezci anlatımlara karşı tutarlı bir antitez sunuyor. Kapaktaki görsel: Nuruosmaniye Camii, ana girişin üzerindeki yarım tonozdan ayrıntı.
Osmanlı Baroku, Osmanlı mimarisinde daha önce önemsenmemiş ve günümüz uzman çevrelerinde yanlış anlaşılmış bu önemli üslup değişikliğine incelikli bir bakışı benimsiyor. Ünver Rüstem alternatif ve son derece özgün bir perspektifle konuyu cesurca yeniden gündeme getiriyor.
–Ahmet Ersoy,
Architecture and the Late Ottoman Historical Imaginary kitabının yazarı
Ünver Rüstem’in kitabı, Osmanlı Baroku’nun estetik bağdaştırmacılığına ilişkin yerel ve yabancı algıların son derece özgün bir dökümünü sunuyor. Osmanlı başkentindeki selatin cami inşasının değişen mimari emelleri üzerinde durarak, bu sağlam sanatsal diyalog ve kültürler arası aktarım döneminde ustalıkla yol alıyor. Tarihyazımı açısından uyumlu, görsel bakımdan çekici ve özenle yazılmış bir kitap.
–Mary Roberts, Istanbul Exchanges kitabının yazarı

Osmanlı İmparatorluğu'nda Hukuk ve Devlet:
Avrupa'yı Aydınlatan Adam Mouradgea d’Ohsson
çev. Tansel Demirel
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Ocak 2025
432 s., büyük boy
Değerli Osmanlı tarihçisi Carter V. Findley, bu çalışmasında Aydınlanma döneminin İslam ve Osmanlı İmparatorluğu hakkındaki eserlerinin görsel malzeme bakımından en zengini ve içerdiği bilgiler bakımından da en önemlisine, Ignatius Mouradgea d’Ohsson’un (1740-1807) şaheseri Tableau général de l’Empire othoman’a çok farklı bir ışık tutuyor.
Mouradgea d’Ohsson’un (Muradçe Tosunyan) 18. yüzyılın sonlarında Osmanlı İmparatorluğu’nun devlet düzeniyle hukuki ve dini temellerini incelediği Tableau général de l’Empire othoman adlı eserini araştırmalarında kullanmayan tarihçi pek kalmamıştır. Fakat bu eseri ilk defa sistemli bir şekilde inceleyen Carter Findley sayesinde Osmanlı tarihinin en önemli kaynakları arasında yer alan bu anıtsal çalışmayı, metni, kaynakları ve çizimleriyle birlikte artık yakından tanımak ve anlamak imkânına kavuşmuş oluyoruz. “İçeriden” biri olarak d’Ohsson’un Osmanlı dünyasını adeta ansiklopedik bir yaklaşımla Aydınlanma Avrupa’sına anlatmak için ortaya koyduğu bu olağandışı eserin en önemli özelliklerini, yıllardır Osmanlı tarihine büyük katkılarda bulunmuş bir tarihçinin kaleminden okumak kaçırılmaması gereken bir fırsat oluşturuyor.
–Edhem Eldem
Değerli Osmanlı tarihçisi Carter V. Findley, çok zengin bir görsel malzeme sunan bu muhteşem kitapta, Mouradgea d’Ohsson’un Tableau général de l’Empire othoman adlı eserini yeniden keşfetmemizi sağlıyor. Türklerin tarihi, hukuku ve dini hakkındaki ilk ansiklopedilerden biri olan bu dev eser, bugünün Müslüman dünyasını anlamak bakımından da güncelliğini hâlâ koruyor.
–Frédéric Hitzel
Osmanlı İmparatorluğu’nun 18. yüzyılını çalışan tarihçiler açısından, Mouradgea d’Ohsson’un 1787 ile 1824 arasında Paris’te yayınlanan anıtsal eseri Tableau général de l’Empire othoman kolayca erişilen bir kaynak olmadı ve bu eserin yayınlanmasının hikâyesi gizemini hep bir parça korudu.
Şimdi Carter Findley, Osmanlı İmparatorluğu’nda Hukuk ve Devlet: Avrupa’yı Aydınlatan Adam Mouradgea d’Ohsson kitabıyla, henüz gravürden taş baskı ve fotoğrafa geçilmediği bir çağda, Osmanlılar hakkındaki folyo baskıların en büyüklerinden birinin olağanüstü hikâyesini gözlerimizin önünde yeniden canlandırıyor.
–Virginia Aksan

Pasajlar
çev. Selvi Danacı
Everest Yayınları
Ocak 2025
144 s.
Ann Quin’in 1969 yılında yayımlanan üçüncü romanı Pasajlar, işkence görüp öldürüldüğünden şüphelendiği kayıp erkek kardeşini arayan bir kadının hikâyesi. Fakirlikle boğuşan, güneşli, kumlu ve isimsiz bir ülkedeki bu arayışta sevgilisi de kadına eşlik etmektedir ve adamın güncesinden parçalar ve kenar notları binlerce yıllık mitlerin gölgesinde anlatıya dahil olur. Pasajlar, yazarın Berg, Üç ve Triptikler adlı kitaplarından alışkın olduğumuz, türün sınırlarını sonuna dek zorlayan bir roman.
Pasajlar, uzun zamandır hissetmediğim bir merak duygusu uyandırdı bende. Tanımlaması zor, sanki ergenlikte insanı yakıp tutuşturan o mutlak merak gibi, cinsel, tekbenci, melankolik, şiddetli, aç, dermansız ve sınırsız.
–Claire-Louise Bennett
“Pasajlar’ı okumak berrak sulara bakmak gibi. Saydam ve kör edici bir şekilde sana yansıyor. Hareket halinde ve ne kadar derin olduğunu kestiremiyorsun. Belki orada bir ceset var. Belki de senin cesedin.”
–Joanna Walsh

Scorpion ve Felix
çev. Selahattin Özpalabıyıklar
Tetes Kitap
Marx disiplinsizdi. Biraz da kafası, uymuyordu dünyanın kafasına. Zapturaptla ilk karşılaştığı Born Üniversitesi’nden atılacakken babası onu Berlin Üniversitesi’ne gönderdiğinde 1837 başlarıydı. Marx 19 yaşındaydı. ‘İade-i ziyaretini’ babasının doğum günü olan nisan ayında ona bir hediye vererek yapacaktı: Scorpion ve Felix adını verdiği mizahi bir romandı bu. Marx, bu romanı hiçbir zaman tamamlamadı, zapturapt altına almadı; aksine, ucu dünyanın yazgısına değen biçimiyle, fragmanter yapısıyla sundu babasına.
Scorpion ve Felix, bu –hakiki kopukluk– hâliyle dahi özel bir yerde durmaya devam ediyor. Her şeyden önce, başta Shakespeare, Heine, Goethe olmak üzere pek çok yazar ve düşünüre yaptığı açık ve örtük göndermelerle, Marx’ın “dünya edebiyatı”na o genç yaşında bile saygı duyulacak ölçüde egemen olduğunu düşünüyor. Dahası, bununla yetinmiyor, Laurence Sterne’ün Tristram Shandy Beyefendi’nin Hayatı ve Görüşleri romanını da biçimsel açıdan ‘tarihin ilistirinden’ geçiriyor.
Selahattin Özpalabıyıklar’ın çevirmekle yetinmeyip bir örücü edasıyla ince ince notlandırdığı Scorpion ve Felix, özellikle Nietzsche ve Sterne üzerine çalışmalarıyla tanınan Duncan Large’ın beklenmedik sunuşuyla, nihayet tam tekmil Türkçede.

Unutulan Ruhların Çukuru
çev. Murat Tanakol
Desen Yayınları
Ocak 2025
304 s., büyük boy, renkli
Sadece anıldığımız sürece varız.
Kalpleri titreten hikâyeleriyle insan ruhunun derinlerine nüfuz eden Paco Roca bu kez hem İspanya hem de dünya tarihine iz bırakan baskıcı bir dönemi çizgilerine taşıyor.
Roca'nın gazeteci Rodrigo Terrasa ile birlikte kaleme aldıkları Unutulan Ruhların Çukuru, Franco rejiminin kurşuna dizip toplu mezarlara gömdüğü on binlerce kurbanın yaşadıklarını günyüzüne çıkararak itibarlarını iade ediyor.
Tek isteği babasının naaşının hak ettiği şekilde gömülebilmesiydi.
1940'ta öldürülen babasının kalıntılarını annesinin mezarına taşımaya çalışan Pepica Celda'nın verdiği zorlu mücadeleyi odağına alan bu ödüllü grafik roman, aynı zamanda Franco döneminde infaz edilen kişileri gömmekle görevlendirilen mezarcı Leoncio Badía'nın onurlu yaşamına da bir parantez açıyor. Mezarcının, katledilenlerin yanına eklediği küçük şişelerdeki ipuçları, faşizmin örtbas ettiği sayısız sırrın ortaya saçılmasına katkıda bulunuyor.
Bir ülkenin ve toplumun yakın tarihiyle yüzleşmesine tanıklık ettiren kitap, okuru bireysel ve toplumsal hafıza ekseninde unutma kültürü üzerine düşündürüyor.
Álex Montoya tarafından çok yakında beyazperdeye de uyarlanacak Unutulan Ruhların Çukuru, Franco İspanya'sında yitip giden nice faili meçhulün ebedî ruhuna sanatsal bir saygı duruşu.
Bir toplumun ölülerine bakarak o topluma dair çok şey öğreniliyor.
Önceki Yazı

Elfriede Jelinek:
Bastırılmış arzuların provokatif yazarı
“Elfriede Jelinek kadar keskin ve acımasız bir kaleme sahip az yazar bulunur. Onun metinlerini ayaklarınızı uzatıp hayallere dalarak okuyamazsınız. Sert, müstehcen, saldırgan, yer yer kaba ve ziyadesiyle acımasızdır.”
Sonraki Yazı

Bisikletli dev
“Hartley’nin okura sunduğu, ne şairin ölümünden sonra başlayan ırkçılık, kadın düşmanlığı ve yabancı karşıtlığı suçlamalarının yarattığı karikatür, ne de bunun yalnızca bir adım ötesindeki, gündüzleri kütüphaneci olarak çalıştığı Hull Üniversitesindeki ofisine gidip geceleri de yarı sarhoş bir halde zengin pornografi koleksiyonunu karıştıran adam.”