Haftanın vitrini – 44
Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevlerince bize gönderilen, okumak ve üzerine yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar: Ben miyim? / Bereketli Vadinin Tembelleri / Hakikatin Peşinde–Tahir Elçi / Ritüel ve Din / Kavşakta Kalanlar / Maviden / Peterburg / Spinoza Marx’la Buluştuğunda / Üçüncü Reich / Yerler ve İzler(i)
Ben miyim?
çev. Barış Gönülşen
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Ekim 2025
104 s.
Saygın bir doktor olan Hans, Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle muharebe meydanlarından evine döner. Ancak döndüğü yer gerçekten evi midir? Zira savaş sırasında deneyimledikleri yüzünden gerçeklik duygusu un ufak olduğundan ve tarifsiz bir yabancılaşmayla baş etmeye çalıştığından, artık hiçbir şeyden emin değildir. Karısı, annesi ve arkadaşları onu tanır. Bir tek köpeği ona kuşkuyla ve düşmanca yaklaşır. Savaş bu adamı başka birine mi dönüştürmüştür? Yoksa o, çaktırmadan Hans’ın hayatına sızmış başka bir kişi midir? Kendi kimliğine ilişkin kuşkularını dile getirdiği soluksuz monoloğu, birçok varoluşsal meseleyi de ortaya koyar. Peter Flamm’ın ilk kez 1926 yılında okurla buluşan, savaşın insan ruhunda açtığı yaralara dair bu çarpıcı anlatısı yayımlanışından bir asır sonra Modern Klasikler Dizisi’nde yerini alıyor.
Bereketli Vadinin Tembelleri
çev. Gürkan Çimen
Sel Yayıncılık
Ekim 2025
200 s.
Kutsal tembellik! Yüce atalet!
Ağırlaşan gözkapaklarının altında bulanıklaşan görüntüler, dünyanın seslerine kulak tıkamış, gevşemiş, rehavetin sıcak kollarına teslim olmuş bedenler, uykuyla uyanıklık arasında gezinen tatlı bir uyuşukluk hali ve yavaşlayan zaman: İşte Bereketli Vadinin Tembelleri böyle yaşar!
Académie Française ödüllü Albert Cossery, Bereketli Vadinin Tembelleri'nde kendilerine miras kalmış bir konakta yaşayan miskin beş adamın ağır çekimde akan hayatını anlatır. Çalışma gerekliliğinin, üretkenlik dayatmasının, disiplin idealinin köküne kibrit suyu döken, aylaklığı bir yaşam biçimi olarak yücelten bu adamlar tembelliği bir direniş, hatta insanlığın en radikal eylemi ilan eder. Peki ama içlerinden biri, "emeğin kutsallığına" meydan okunan bu çatı altında harekete geçme illetine tutulur, bir diğeriyse aşka düşerse miskinliğin harmonisi hâlâ ayakta kalabilir mi?
Albert Camus ve Jean Genet'yle aynı masaları paylaşan, "yoksulların Voltaire'i" Cossery'nin, hızın ve üretkenliğin putlaştırıldığı modern dünyaya karşı keskin bir hicivle yaklaştığı; yavaşlığa, tembelliğe, uyuşukluğa bir övgü...
Hakikatin Peşinde – Tahir Elçi
İletişim Yayınları
Ekim 2025
247 s.
Devletin haksızlık ve adaletsizlikleriyle büyümüş, bizzat işkence görmüş, tehditler almış, tüm bunlara rağmen insan hakları mücadelesinden asla vazgeçmemiş bir isimdi Tahir Elçi. Hayatını faili meçhullere, cezasızlığa ve devletin karanlık yüzüne karşı hakikat mücadelesine adayan Diyarbakır Baro Başkanı Elçi 2015’te katledildi. Kendinden önceki isimlerden devraldığı hak mücadelesini arkasından gelenlere bıraktı...
Gazeteci Burcu Karakaş bu kapsamlı araştırmasında çocukluğu ve üniversite günlerinden avukatlık serüvenine, devletle birçok kez karşı karşıya gelip kazandığı davalardan Kürt meselesine bakışına, hak mücadelesi tarihindeki yerinden insani yönlerine Tahir Elçi’yi her açıdan ele alıyor. Elçi’nin 49 yıllık ömrünü ve sarsıcı ölümünü tüm yönleriyle aktarırken Türkiye tarihinden de kesitler sunuyor.
Hakikatin Peşinde–Tahir Elçi, yalnızca adalete adanmış bir ömrün biyografik metni değil, aynı zamanda hafızasızlığa karşı bir direniş ve asla unutulmaması gereken bir kaybın hikâyesi...
“1990’lı yıllardan bugüne JİTEM’ci ağababalarınız ve generallerinize boyun eğmedim, sizden mi korkacağım...” –Tahir Elçi
İnsanlığın İnşasında Ritüel ve Din
çev. Sanem İncel
Fol Kitap
Ekim 2025
712 s.
Yeni Gine’nin domuz kurban edilen kabile törenlerinden Hindistan’ın renkli Holi kutlamalarına, Latin Amerika’daki karnavallardan Japonya’daki tapınak ayinlerine, Afrika’daki topluluk danslarından üç büyük dinin değişen ibadetlerine ve bayramlarına, hatta modern dünyanın eğlencelerine ve festivallerine kadar uzanan sayısız tören, ayin ve ritüel, insanın anlam, düzen ve bağlılık arayışını ortaya koyuyor.
Peki, bu baş döndürücü çeşitlilikteki pratiklerin anlamı ne? Neden icra ediliyorlar ve gelişen dünyada neden hâlâ varlıklarını sürdürüyorlar?
Roy A. Rappaport, din antropolojisinin klasiklerinden sayılan bu eserinde bu sorulara antropolojinin ve insanlığın evrimsel serüveninin içinden yanıt arıyor. Ritüel ve dinin, doğaüstü inançlardan çok daha fazlasını barındırdığını, toplumları bir arada tutan, anlamı kuran, dili ve kültürü mümkün kılan bir düzen mekanizması olduğunu ileri sürüyor. Dinin kökenini doğaüstünde değil, insanın kendini düzenleme gücünde buluyor. Ritüelin yalnızca kutsalın dili değil, insanın çevresine uyumunu, ahlaki düzenini ve kültürel sürekliliğini sağlayan temel unsur olduğunu gösteriyor.
Kavşakta Kalanlar
Dijital Kitaplar
Ekim 2025
138 s.
Her yol düz ilerlemez. Kimi kıvrım kıvrım dolanır, kimisi düğümlenir, sonra da nereye varacağını bilmeden açılır. Müge İplikçi’nin Kavşakta Kalanlar kitabı, tam da böyle bir yolculuğa davet ediyor okuru: Bir anlığına durmuş, ileri mi gitmeli, geri mi dönmeli diye düşünenlerin öyküleriyle dolu bir yolculuğa.
Bu öykülerde, insanın içindeki çatallanmış yollar konuşuyor. Bir güzellik salonunda kendi yüzünü tanıyamayan bir kadın, eski defterleri açan bir dostluk, geceye gizlenmiş itiraflar, bir asansörün içinde sıkışıp kalan hayaller… Hepsi, bir kavşakta bekleyenlerin iç dünyasına açılan pencereler. Müge İplikçi, şehirlerin sessizliğini, insanların en derin sarsıntılarını, günlük yaşamın içinde görünmeyen anları anlatıyor usulca.
Bu öykülerin karakterleri, bir sokak lambasının titrek ışığında kendine bakıyor. Metropollerin betonları arasında çatlamış duygular da var burada. Bir çıkış arayanlar, kaybolmayı seçenler, unutmak için anımsayanlar… İplikçi’nin kalemi, her birini bir kavşakta durduruyor ve sonra yavaşça öykülerin içine çekiyor.
Belki de yolların hepsi bir yere çıkmıyor, belki de en büyük değişim tam da bir kavşakta durduğumuz anda gerçekleşiyor. Kavşakta Kalanlar, yolları birbirine düğümleyen, her köşede başka bir öykü saklayan bir kitap.
Okudukça, kendi kavşağınızı göreceksiniz…
Maviden – Deniz Güzeldir
Edisyon Kitap
Ekim 2025
148 s.
İstanbul Boğazı’nın mavi sesi, kahvelerde yankılanan insan hikâyeleri, kaybolmuş dostluklar, denize dökülmüş yaşamlar… Vecdi Çıracıoğlu, mavinin sonsuzluğundan süzülmüş öykülerinde, unutulmaya yüz tutmuş bir dünyanın kapılarını aralıyor.
Kitapla birlikte o melodramların sade, duru anlatımı ile gerçek yaşamlara tanıklık edeceksiniz. Günbatımına doğru Anadolu'nun kasabalarından Avrupa'nın şehirlerine yürüyen genç bir kadının öyküsü bu. Umudunu yitirmeden o ışıklı yolda yürüyor ve birçok yaşama dokunuyor.
Bir yanda balık göçlerinin heyecanı ve denize kök salmış insanların hayata tutunma çabaları, diğer yanda yalnızlık, kaybolmuş aşklar, yoksulluğun ve dışlanmışlığın ağır izleri… Her satırda Boğaz’ın tuzu, rüzgârı ve erguvan kokusu var.
Maviden yalnızca bir öykü kitabı değil; aynı zamanda bir kuşağın belleği, denizin kıyısında büyümüş insanların içli şarkısı…
Vecdi Çıracıoğlu “Deniz güzeldir” diyor bu kitabında ama şunu da unutmuyor: Deniz insanın kaderidir.
Denize bakmaktan geldim. Yüzümde tuzu kaldı baktığım yerin. Bir zamanlar tanıdığım ama şimdi aramızda olmayanların girdiği rüyalarımdan sıçradım. Beni, zamanın dışına çıkartan, geçmişe doğru çeken bu kadim arkadaşların dinlendiği kitaplar, bir gece yarısı açıldı. Konuşan ben değildim artık. Başkaları daha güzel yaşasın diye yoksulluğun omzuna elini çekinmeden atan arkadaşlardı. Dar alanda imparatorluk kuran, bir ayağı kırık sandalye üzerine çıkıp sempozyum örgütleyen, dünyaya gitmektense dünyadan gelen serseri bilgelerin toplandığı arastada bir rüya gördüm.
Peterburg
çev. Uğur Büke
Alfa Kitap
Ekim 2025
536 s.
“Yirminci yüzyıl edebiyatının en önemli dört eserinden biri.” –Vladimir Nabokov
“Öyle bir roman ki tüm Rusya’yı özetliyor.” –Anthony Burgess
“Bu kitapla Peterburg, Gogol ve Dostoyevski’den sonraki gerçek sanatçısını bulmuştur.”
–Zamyatin
“20. yüzyılda yazılmış en önemli, en etkili ve en kusursuz şekilde oluşturulmuş Rus romanı.” –The New York Times Book Review
“Muhteşem Peterburg, Beliy’nin ‘gölgelerin biyolojisi’ ve ‘beyin oyunu’ olarak adlandırdığı şeye dayanıyor. Belıy’de şehir ve beyin topolojik temas halindedir.” –Gilles Deleuze
“20. yüzyıl Rus edebiyatının zirvelerinden biri olarak kabul edilen bu modernist roman, çevirmenine meydan okuyor.” –Rossica Ödülü Jüri Heyeti
Spinoza Marx'la Buluştuğunda:
Hümanist Olmayan Etkinliğe Dair Keşifler
çev. Münevver Çelik, Sinem Özer
Otonom Yayıncılık
Ekim 2025
400 s.
Bu kitap, bir “Spinoza Rönesansı”na sahne olan 19. yüzyılda onun felsefesinden ilham alan, modernizmin açmazlarını daha o dönemde fark eden, özgürlükçü, erekselcilik karşıtı ve gayrihümanist düşünme deneylerinin bir tarihçesini sunuyor bize. Almanya merkezli olmakla birlikte oranın da ötesine taşan bu deneylerde, birey, toplum ve doğa “etkinliğin” politik anlamı üzerinden birbirine yeniden bağlanıyordu. İnsanı doğanın üstünde tutan ve egemen bir varlık olarak düşünen modernizm karşısında Spinoza’yı rehber alan pek çok devrimci teorisyen, etkinliği gerek insanlar arasında gerekse insanlar ile insan olmayanlar arasında bir ilişkisellik olarak yeniden düşünüyordu. İşte Spinoza’nın Marx’la buluşması ya da karşılaşması, etkinliğin bu ilişkisel tanımıyla gerçekleşmişti. Bu buluşma, Spinoza’nın bir varlığın kudretinin artış ve azalışlarını başka varlıklarla kurduğu ilişkilerle tanımlayan yaklaşımını, Marx’ın üretkenliği elbirliğiyle tanımlayan, böylece etkinliği bireysellikten çıkarıp kolektifliğe oturtan yaklaşımıyla birlikte düşünmeyi mümkün kılmıştı. Ama Matysik’e göre, Spinoza’yla Marx’ın buluşması sadece 19. yüzyılı ilgilendiren bir olay değildir; 20. yüzyılın ikinci yarısından günümüze pek çok özgürlükçü ve devrimci düşünceye, özellikle de insan ve insan olmayanlar arasındaki ilişkinin yeniden düşünülmesine ilham kaynağı olmaya devam etmekte.
Üçüncü Reich
çev. Saliha Nilüfer
Can Yayınları
Ekim 2025
328 s.
...balkona kurulup yağmurlu akşamı izliyorum. Hepimizi yutacak kadar kocaman. Yarın yenileceğim, şüphe yok.
Almanya savaş oyunları şampiyonu Udo Berger, çocukluğunda yazlarını ailesiyle birlikte geçirdiği İspanya kıyılarına bu kez kız arkadaşı Ingeborg’la döner. Her şeyiyle dört dörtlük bir tatil geçirirlerken, burada tanıştıkları Alman çiftten biri, sörfçü Charly bir gece denizde kaybolur. Huzuru kaçan Udo kendini bunun üzerine Üçüncü Reich adlı çok sevdiği strateji oyununa verir. Sıcak ve sakin yaz, yağmurlu, fırtınalı bir sonbahara dönerken, Udo’nun gerçekliği de rüyalarıyla oyuna karışmaya başlar, artık hem oyunda hem de kendi zihninde kuşatma altındadır.
1989’da yazılan ama ancak Bolaño’nun 2003’teki ölümünün ardından keşfedilen Üçüncü Reich huzursuzluğu körükleyen, gerilim dozu gittikçe yükselen, benzersiz bir anlatı.
“Kendi kuşağının en etkili ve hayranlık uyandıran romancısı.” –Susan Sontag
Bir Murat Güvenç Kitabı
Editörler: Eda Ünlü Yücesoy, Burcu H. Özüduru
İdealkent Yayınları
Ekim 2025
216 s.
Bu kitap, Türkiye’de kent araştırmalarının düşünsel sınırlarını genişleten, mekânı veriyle, tarihi bilgiyle ve insan deneyimiyle yeniden kuran Prof. Dr. Murat Güvenç’e bir armağandır. Editörlüğünü Eda Ünlü Yücesoy ve Burcu H. Özüduru’nun yaptığı bu eser, Güvenç’in akademik üretimini olduğu kadar, araştırmacı, öğretici ve yurttaş kimliğini de görünür kılıyor.
Kitapta yer alan yazılar, Murat Güvenç’in mekânsal düşünceye kazandırdığı çok katmanlı bakışın izlerini sürüyor. Haritalardan arşivlere, kent tarihinden dijital beşeri bilimlere uzanan çalışmalarıyla, kentleri yalnızca fiziksel mekânlar olarak değil, toplumsal ilişkilerin ve düşünsel süreçlerin sahnesi olarak kavramaya çağırıyor. Her bölüm, onun titiz araştırma disiplini, kavramsal derinliği ve bilginin kamusallığına duyduğu inancı farklı yönleriyle yansıtıyor.
Yerler ve İzler(i), bir bilim insanının topluma, bilgiye ve mekâna adadığı ömrün sessiz ama güçlü hikâyesidir. Her sayfası, Murat Güvenç’in bıraktığı izleri takip ederken, kentleri yeniden düşünmeye davet eden bir çağrıdır.