Haftanın vitrini – 38
Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevlerince bize gönderilen, okumak ve üzerine yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar: ABD’ye Özgü Kavramlar Sözlüğü / Caterina’nın Gülüşü / Çinçin Kıvrımlı Yüzey Demektir / Çocukluk Edebiyatı / Hem Antisemitizme Hem İstismarına Karşı / Heval, Sen Daha Özgürleşmedin mi? / Kalbin Durduğu Bütün Zamanlar / Kara Kitap / Sinan / Tetikte
ABD'ye Özgü Kavramlar Sözlüğü
İletişim Yayınları
Eylül 2025
184 s.
"Amerikan İstisnacılığı” (American Exceptionalism) diye bir tabire vesile olacak denli ayrıksı bir ülke, ABD. Kenan Erçel, ABD’ye Özgü Kavramlar Sözlüğü’nde bu istisna halinin siyasal, hukuksal, kültürel, iktisadi yönlerini 27 maddede ele alıyor. Yazar, bir şahsın kendi rızasıyla alaya alındığı “Roast” geleneğinden kayıtdışı göçmenlere kol kanat geren “Sanctuary” şehirlere, bireysel silahlanmanın anayasal dayanağı kabul edilen “Second Amendment”dan eyaletin petrol gelirlerinden düzenli bir vatandaşlık geliri dağıtan “Alaska Daimi Fonu”na, birçoğu Türkçe karşılıkları dahi olmayan has ABD’li kavramlardan bir seçki sunuyor. ABD’yi anlamak için kılavuz niteliği taşıyan bu kitap, dünyanın kaderine etki eden bu ülkenin kendi kaderini nasıl çizdiğini, “Only in America” (Ancak ABD’de olur) deyişine yaraşır fenomenler vasıtasıyla ve renkli bir biçimde anlatıyor. Kendisini anlama gerekliliğinin bir türlü yakamızı bırakmadığı ve hatta gittikçe ivedilik kazandığı bu Leviathan’ın huyunu suyunu merak edenler için oldukça faydalı bir kitap.
Caterina'nın Gülüşü:
Leonardo'nun Annesi
çev. Burcu Yılmaz
Everest Yayınları
Ağustos 2025
608 s.
İtalyan akademisyen ve Rönesans uzmanı Carlo Vecce, yaşamının büyük bir bölümünü Leonardo da Vinci’nin hayatını ve eserlerini araştırmaya adadı. Bu çalışmaları sırasında rastladığı bir belge, araştırmalarının yönünü başka birine çevirmesine neden oldu: Hakkında pek az şey bilinen Leonardo’nun annesine, Caterina’ya.
Carlo Vecce’nin fark ettiği belge, Caterina’nin Kafkasya’dan kaçırılmış bir köle olabileceğine işaret ediyordu. Yazar bunun üzerine, belgenin söyleyebildikleri kadar söyleyemediklerini de içeren, derin araştırmaları hayal gücüyle taçlandıran bir roman kaleme aldı: Beş yılı aşkın bir sürede yazılan Caterina’nın Gülüşü, Leonardo’nun annesi Caterina’nın hikâyesini ve yaşadığı dönemi edebiyatın diliyle bugüne taşıyor. Kafkasya yaylalarında özgür doğmuş; sonra Don Nehri kıyısındaki Tana’da esir alınmış bir genç kadının, Karadeniz ve Akdeniz üzerinden Floransa’ya uzanan yolculuğuna tanık oluyoruz bu anlatıda. Carlo Vecce yalnız onun değil, tarih boyu kimliği silinen, görünmezleştirilen, sınır hatlarında kaybolan insanların hikâyesini anlatıyor.
Leonardo’nun ünlü eseri Mona Lisa’nın o ünlü gülümsemesinin sırrını merak ettiniz mi hiç? O gizemli gülüşün ardında saklanan belki de, bir esir, bir anne ve sonunda özgürlüğünü geri kazanan bir kadın olarak Caterina’nın oğluna miras bıraktığı en değerli şeydi – yaşamın tüm zorluklarına rağmen var olma cesareti.
Çinçin Kıvrımlı Yüzey Demektir:
Çinçin Bağları'nın Kentsel Dönüşüm Anlatılarında Muhtarlar, Ev Emekçileri, Usta ve Kabadayı
İdealkent Yayınları
Eylül 2025
174 s.
Çinçin Kıvrımlı Yüzey Demektir, marjinalleştirilmiş bir semti, sıradan görünen hayatlar ve görünmez emekler aracılığıyla merceğe alan çarpıcı bir kent anlatısıdır. Gülşah Aykaç, mekânın çok katmanlı doğasını feminist yöntem, otoetnografi ve kolektif hafızayla harmanlayarak, okura yalnızca bir kentsel dönüşüm hikâyesi değil, aynı zamanda bir yüzleşme süreci sunuyor.
Muhtarlar, ev emekçileri, ustalar ve kabadayılar... Bu figürler üzerinden şekillenen kitap, dönüşen mahallelerin sadece fiziksel değil, toplumsal, duygusal ve tarihsel boyutlarına da odaklanıyor. Gecekondu mahallerinin gündelik hayatlarına ve emeğin dönüşümüne dair anlatılar, sıradanlığın içindeki politik olanı açığa çıkarıyor.
Elinizdeki bu kitap geçmişin ve bugünün iç içe geçtiği, düz çizgilerle anlatılamayacak kadar karmaşık bir kentsel dokuyu, kıvrımları ve çatlaklarıyla görünür kılıyor. Hikâyeler, yerle kurulan duygusal ve politik bağları derinleştiriyor; okuru hem tanıdık hem de yabancı bir yüzeye dokunmaya çağırıyor. Bu kitap, kenti anlamaya çalışan herkes için sarsıcı, içten ve düşündürücü bir çalışma.
Çocukluk Edebiyatı
Notos Kitap
Eylül 2025
232 s.
Çocukluk Edebiyatı Şilili yazar Alejandro Zambra’nın baba oluşunun dönüştürücü deneyiminden beslenen anılar, şiirler, denemeler ve öykülerden oluşan türlerarası bir derleme. Bir babanın çocuğuna bakarken geçmişe ve geleceğe yeniden yöneldiği, baba ile oğul arasında kuşaklar boyunca yankılanan diyaloğun izini süren bu metinler edebiyatın özünde daima “çocuksu” olduğunu hatırlatıyor.
Mizahi ve içten üslubuyla Zambra, erişkinliğin dar kalıplarından sıyrılıp çocukluğun geniş ufkunda yaşamı yeniden görmek isteyenlere samimi bir yol arkadaşlığı sunuyor.
Bu taslakların hiçbiri çocukluk edebiyatı sayılamaz. Yine de hepsi çocuklukla ilgili. Seninki henüz yolun başında, benimkiyse çok uzakta olan çocukluk.
Hem Antisemitizme Hem İstismarına Karşı
çev. Nesrin Demiryontan, Aslı Sümer, Elçin Gen, S. Melis Baysal, Savaş Kılıç
Metis Yayınları
200 s.
Yahudi Soykırımı insanlığın gördüğü en büyük suçlardan biriydi. Batı dünyasının kendi yol açtığı trajedinin yeniden yaşanmaması için Yahudilere Filistin’de bir ulus-devlet kurma kararından bu yana, başta Filistinliler olmak üzere bölge halkıyla yaşanan çatışmalar hiç bitmedi. 7 Ekim 2023’te Hamas’ın yaptığı saldırı bu çatışmaların en kanlısına kapı araladı.
O günden beri İsrail devletinin kendisine yönelik her türlü eleştiriyi antisemitizm, Yahudi düşmanlığı diye damgalayarak savuşturması İsrail ile Filistin arasındaki sorun için iki seçenekli bir çözümü uygulamaya yarıyor: Ya bütün Filistinliler tamamen boyun eğecekler ya da hepsi yok edilecek. Gazze’de uygulanan ve etnik temizlik ya da soykırım boyutuna varan şiddet dünya kamuoyunda halkların tepkisine yol açarken, Yahudi ve sol entelektüeller bu şiddeti savunmaya yönelik söylem çerçevesini sorgulamaya koyuldu.
Kitaba katkıda bulunan ABD, Britanya, Almanya ve Fransa’dan yazarlar, antisemitizm suçlamasının İsrail devletinin uyguladığı eşitlik ve adaletten uzak politikaların örtbas edilmesi için nasıl bir silah olarak kullanıldığını ele alıyor. İsrail-Filistin sorununa çözüm seçeneklerinin düşünülüp konuşulabilmesi için hem antisemitizme hem istismarına karşı çıkıyorlar.
Heval, Sen Daha Özgürleşmedin mi?
Dipnot Yayınları
Eylül 2025
264 s.
Heval, Sen Daha Özgürleşmedin mi? Fatma Nevin Vargün’ün, merkezine politik faaliyetlerini koyduğu otobiyografik bir anlatı. Bu anlatı aynı zamanda söz konusu faaliyetlerin içinde cereyan ettiği döneme, öznel bir tanıklık da sunuyor. Kitabı, iki çocuk annesi feminist bir öğretmenin, İlerici Kadınlar Derneği – İKD üyeliği ile başlayan ve sendikacılıktan siyasi parti çalışmalarına, Kürt kadın örgütlenmesine ve oradan da bağımsız kadın çalışmalarına uzanan hikayesi olarak okumak da mümkün; Türkiye siyasi tarihine ve Kürt siyasal hareketine gündelik hayatın içinden bakan bir dönem anlatısı olarak okumak da.
Fatma Nevin Vargün’ün, Kars’ta melez Kürdî bir ailede başlayan yaşam öyküsü, kaçınılmaz olarak bu evrenin gerçekleriyle, olaylarıyla, gelişmeleriyle iç içe geçiyor. Üstelik o da hayatının önemli bir kesitini, Heval, yani bu evrenin politik aktörlerinden birisi olarak geçiriyor. Özellikle kitabın konu aldığı yıllarda ortak idealleri, fedakârlığı, adanmışlığı, diğerkâmlığı içeren bir kimliği ifade eden bu niteleme, sosyal hiyerarşilere dayanmayan yatay bir ilişkiyi de vaat etmekteydi.
Kalbin Durduğu Bütün Zamanlar
İthaki Yayınları
Eylül 2025
384 s.
Polat Özlüoğlu’ndan bireysel hafıza ile toplumsal belleğin kesiştiği noktada yankılanan güçlü bir ilk roman: Kalbin Durduğu Bütün Zamanlar.
Bir kadın… Adı Meşhur.
Çocukluğu kimsesizlikle, gençliği yasaklı yıllarla, kadınlığı suskunlukla örülmüş bir hayat yaşadı. Karanlığı, yalnızca meydanlarda değil zihinlerde de derin izler bırakan 12 Eylül 1980 darbesi, onu uzun yıllar bir gölge gibi takip etti. Ancak sığındığı peruk dükkânında yalnızlığından sıyrılarak hem hayata tutundu hem de görünen görünmeyen, yas ve korkularının ağ tuttuğu onca yarasını örttü.
Kalbin Durduğu Bütün Zamanlar yalnızca bir roman değil, yakın tarihin onarılması güç travmalarını en sert hâliyle belgeleyen edebi bir kayıt. Özlüoğlu; kırılgan üslubuyla ortak hafızadaki işkencelere, kayıplara, yarım kalmış hayallere ayna tutuyor.
Kaç kez durmuş ancak direnerek hayata tutunmuş tüm kalplere…
Bütün hikâyeler birbirine benziyordu. Bütün filmler aynı hikâyeyi anlatıyordu. Sanki hepsini aynı adamlar yapıyordu. Hepsinin faili aynı kişilerdi. İşkencelerin şekli şemaili bile aynıydı. Bütün kötü adamlar birbirine benziyordu. Yaşanan acılar da, açılan yaralar da, kırılan, dağılan kemikler de, kanayan dudaklar da aynıydı. Ölüler bile birbirine benziyordu. Kurbanların çektiği acılar değişmiyordu. Acı yuva yapıyordu içlerine. Kimliksiz, benliksiz, aidiyetsiz bir ortaklık vardı yaşananlarda. Kıyamet bu muydu? Herkesin birbirinin aynı olması mıydı? Herkesin birbirine benzemesi miydi?
Kara Kitap
çev. Uğur Büke
Alfa Yayınları
Eylül 2025
672 s.
Kara Kitap, İkinci Dünya Savaşı sırasında SSCB ve Polonya’da Yahudilere uygulanan soykırıma dair belge ve görgü tanığı ifadelerinin yer aldığı bir arşivdir. Kitap, 1940’larda İlya Ehrenburg ve Vasili Grossman önderliğinde çok sayıda Sovyet gazeteci ve yazar tarafından oluşturuldu. Katledilen milyonlarca kadın, yaşlı ve çocuğun, masum insanların anıt mezarını simgeleyen Kara Kitap, günümüzde, dünya çapındaki faşist suçların en büyük incelemelerinden biri olarak kabul edilir. Hayatta kalan Yahudilerin hikâyelerini, vahşet tanıklıklarını, Alman emirlerini, cellatların notlarını, sığınaklardaki insanların günlüklerini ve ölüm mahkûmlarının mektuplarını içerir. Ehrenburg’a göre “trajedinin derinliğini, eylemler, protokoller değil, yaşanan hikâyeler” göstermeliydi.
Ehrenburg anılarında şöyle yazıyor:
Kara Kitap, üstünde o kadar çok çalıştım, ona o kadar çok zamanımı ve en önemlisi yüreğimi verdim ki... Bazen bana gönderilen günlüğü okuduğumda veya görgü tanıklarının anlattıklarını dinlediğimde, sanki bir gettodaymışım, bugün bir `operasyon’ varmış ve beni bir uçuruma veya çukura sürüklüyorlarmış gibi hissediyorum.
Sinan:
Osmanlı'da Kubbeli Mekânların Tasarımı ve İnşası
çev. Berk Cankurt
Ketebe Yayınları
Eylül 2025
320 s.
Nicola Parisi’nin kaleme aldığı Sinan – Osmanlı’da Kubbeli Mekânların Tasarımı ve İnşası, Mimar Sinan’ın sanat ve teknik arasında kurduğu dengeyi ortaya koyarak, kullandığı mimari ve mühendislik yöntemlerini detaylı bir şekilde inceliyor. Parisi, Sinan’ın yapılarını statik denge, tasarım kodları ve bu kodların arka planında yer alan mantıksal-biçimsel ve teknik-strüktürel süreçler, malzeme kullanımındaki yenilikleri üzerinden analiz ederek onun Osmanlı yapı geleneğine kazandırdığı çok katmanlı mimari sistemlerin etkisini ortaya koyuyor. Aynı zamanda Sinan’ın eserlerini sadece mimarlık tarihinin değil, dönemin kültürel, sosyal ve siyasi bağlamlarının bir ürünü olarak ele alıyor.
Görseller, planlar ve çizimlerle desteklenen bu çalışma, hem teknik hem de tarihsel açıdan zengin bir kaynak niteliğinde. Parisi’nin analitik yaklaşımı, okuyucuyu taşın arkasındaki bilim ve tasarım süreçleriyle buluşturuyor.
Tetikte
çev. Işıtan Tual Şekercigil
Sel Yayıncılık
Eylül 2025
160 s.
Bir anne çocuklarını sevdiğini ispat edebilir mi?
Paris'te iki çocuklu bir ailenin her evdeki kadar sıradan yaşamı Çocuk Koruma Birimi'nce gönderilen bir mektupla sarsılır... Çocuklara kötü muamele şüphesini barındıran mektuptaki ebeveynlere yönelik ima yenilir yutulur cinsten değildir. Böylesi bir şikâyet neye istinaden yapılmıştır? Ortada muhakkak bir yanlış anlaşılma olmalıdır. Dahası, muhbir kimdir?
Amélie Cordonnier, otobiyografik romanı Tetikte'de, sosyal mesafe, karantina, bulaş gibi yeni kavramlarla zaten altüst olunan bir dönemi, pandemiyi ve sonu gelmeyecek gibi görünen kapanmaları ufak tefek çiziklerle atlatmaya çabalayan bir ailenin düştüğü çıkmazı, dayandığı gerçekliğin tüm yıpratıcılığıyla gözler önüne seriyor. İş ve ailevi sorumlulukların üst üste binmesiyle yükselen kaygı, sıkışmışlık ve yetersizlik duygusu, eve tıkılmış çocukların stresi, ağlama krizleri ve öfke nöbetleriyle ilişkiler zedelenirken bir de bu ihbar nedeniyle eve yerleşerek aileyi izleyen, gözetleyen, raporlayan, müdahale eden mücbir bir "misafirle" işler içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Tetikte, mahrem olanın parçalanmasına, kutsal ailenin sorgulanmasına ve evliliklerin doğasına dair farklı bir perspektif sunarak "Kişisel olan politiktir" ilkesine yeniden bakmamızı sağlayacak, soluk soluğa bir ev içi gerilim.