• HAKKINDA
  • YAZARLAR
  • YAZILAR
  • İLETİŞİM
  • DENEME
  • DOSYALAR
  • EDİTÖRDEN
  • ENGLISH
  • GASTRONOMİ
  • EVVEL ZAMAN
  • HABERLER
  • HER ŞEY
  • KİTAPLAR
  • KRİTİK
  • PORTRE
  • SANAT
  • SİNEMA-TİYATRO-TV
  • SÖYLEŞİ
  • SORUŞTURMA
  • SPOR
  • TADIMLIK
  • TARTIŞMA
  • VİDEOLAR
  • VİTRİNDEKİLER

Haftanın vitrini – 20

Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevlerince bize gönderilen, dikkatimizi çeken; okumak ve üzerine yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar: Bir Cereyan Hâsıl Oldu / Edebiyat Devrimi / Epifaniler ve Açıklıklar / Kyoto Okulu Felsefesi / Osmanlı’da Bilimin Siyaseti / Öteki Hayvanlar / Sanatçı İmgesinin Oluşumu / Ud Çalan Kadınlar / Uygarlığın Kısa Bir Doğa Tarihi / Yanımda Kal

K24

@e-posta

VİTRİNDEKİLER

16 Mayıs 2024

PAYLAŞ

Bir Cereyan Hâsıl Oldu:
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e İstanbul'da elektrikli Yaşam
Derleyen: Nurçin İleri
Tarih Vakfı Yurt Yayınları
Mayıs 2024
248 s., büyük boy

Elektrik günümüzde modern hayatın vazgeçilmez bir parçası. Uzak mesafeler kat etmemizi sağlayan ulaşım araçları, hastanelerde, işyerlerimizde, evlerimizde farklı amaçlar doğrultusunda kullandığımız elektronik cihazlar, geceleri bizlere güvende olduğumuz hissini veren kent ve sokak ışıkları… Peki, günümüzde hayati bir rol oynayan elektrik gündelik hayatımıza nasıl girdi, düşünce ve duygu dünyamızı, alışkanlıklarımızı, doğal ve kentsel çevremizi, üretim ve emek biçimlerimizi, tüketim kültürümüzü nasıl etkiledi ve tüm bunlardan nasıl etkilendi? Bir Cereyan Hâsıl Oldu, uzun süredir elektrik enerjisi üretim, dağıtım ve tüketim pratiklerine kafa yoran tarih, iktisat, mimarlık ve şehir planlama, endüstriyel tasarım gibi farklı disiplinlerden araştırmacıları bir araya getiriyor. Yazın dünyasından bilim dünyasına, yabancı sermaye ile yönetilen şirketlerden fabrika mekânına, sokaklardan evlere uzanarak, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e siyasi elit ve aydınların, mühendis ve mimarların, uluslararası finansal girişimci ve işçilerin, aynı zamanda tüketicilerin elektrik teknolojisi ve altyapısıyla nasıl ilişkilendiğini ele alıyor. Bunu yaparken de teknoloji, siyaset, küresel kapitalizm, emek, toplumsal cinsiyet ve maddi kültür temalarına odaklanıyor. Teknolojik gelişmeleri cafcaflı bir başarı hikâyesi olarak sunan anlatılar yerine, elektriğin sosyal ve kültürel serüveninin izini sürerek, bu teknolojinin ilerlemeci ve umut vadedici yanlarının yanı sıra gerilim, eşitsizlik ve huzursuzluk üreten olumsuz yanlarını da açığa çıkarmaya, elektriğin çok boyutlu bir resmini çizmeye çabalıyor.

Hâle Sert
Edebiyat Devrimi:
Cumhuriyet Aydınının Yeni Bir Dil ve edebiyat Kurma Telaşı (1930-1950)
İletişim Yayınları
Mayıs 2024
264 s.

“Latin alfabesiyle kelimelere yeni elbiseler giydirildi ama yine de sözcükler bu kıyafetlerin içinde eğreti duruyordu. Dönemin aydınlarınca da ifade edildiği üzere bir medeniyet değişimi yaşanıyordu. Dilin görüntüsü değişse de içerikte Arapça ve Farsça kökenli kelimeler hâlâ eski medeniyeti temsil ediyorlardı. 1932’de başlayan Dil Devrimi, ‘Doğulu’ kelimelerin tasfiyesi ve yerine yeni kelimeleri koyabilme amacıyla gerçekleştirildi.”

Hâle Sert, 1932 yılında gerçekleşen Dil Devrimi’nin aynı zamanda bir “edebiyat devrimi” olarak okunup okunamayacağı sorusunun peşine düşüyor. 1928 yılındaki Alfabe Devrimi ile göstergenin kendisinde yapılan değişiklikten başlayarak, Arapça-Farsça kelimelerin tasfiyesine, Öztürkçe kelime türetme politikalarına uzanan geniş bir alanda, zengin örnekler sunarak, bu politik hamlelerin edebi metinler üzerindeki yansımalarının izini sürüyor.

Edebiyat Devrimi, dönem yazarlarının, matbuat dünyasının, bir bütün olarak geniş bir kültür âleminin, farklılaşan reaksiyonlarını da gözler önüne sererken, politikanın sanata müdahil olduğu noktada ortaya çıkan gerilimi de tüm yönleriyle gösteriyor.

Yiğit Özatalay
Epifaniler ve Açıklıklar:
Proust, Joyce ve Brecht'ten Berio-Eco Poetikasına
Bağlam Yayınları
Nisan 2024
376 s.

“Tek bir nota yazmasaydı dahi Berio’yu sıra dışı bir insan olarak değerlendirirdim. Ama şanslıyız ki nota da yazdı.” –Umberto Eco 

“Yiğit Özatalay’ın geleneksel yapıt okumalarının ötesine uzanan çalışması, anahtar kavramlar ve referans metinler/tartışmalar üzerinden, okurlarına edebiyat-müzik ilişkisinin nehir yatağına sığmayan bir yolculuk vaat ediyor. Orkestral bir bölümün meteorolojik olayları açıklamak için oluşturulan kaos kuramıyla ilişkisini hayal edebilen okurlar bu kitaptan benzersiz tatlar alacaklar.”  –Özkan Manav

“Özatalay, çalışmasının temeline kurduğu üçgen ve onun üzerine oturttuğu çokgen yapıyla, adeta iğneyle kuyu kazarak müzik ile edebiyat arasındaki yaratıcı kanalları, bunların gizli dehlizlerini bulup ortaya çıkarmaya çalışıyor. Edebiyatın müziğin önüne açtığı muazzam alandan, müziğinse metne üflediği taze havadan etkilenmemek elde değil.” –Mehmet Nemutlu

Düzen mi, düzensizlik mi? Sezgisellik mi, ussallık mı? Biçimleyicilik mi, rastlantısallık mı? An’a odaklanan bir farkındalık (günümüzün gözde terimiyle “mindfulness ”) mı, yoksa “anlamak” mı “gideni ve gelmekte olanı”? Çok sorulu ve çok yanıtlı bir yapıt, yine çokgen bir biçimde çözümlenebilir ancak. Berio’nun Epifaniler ’ini Eco’nun Açık Yapıt ’ı bağlamında inceleyen bu kitap da ana yolu belirleyen Proust, Machado, Joyce, Sanguineti, Simon ve Brecht’e ek olarak Türkiye ve dünyadan birçok yazar, sanatçı, düşünür ve bilim insanının üretimi ışığında yan yollara girerek yolunu dolaştırıyor, hatta labirentleştiriyor kimi zaman. “İki nokta arasındaki en kısa yol, belki de eğri olanıdır” dememiş miydi Galileo? –Yiğit Özatalay

Bret W. Davis
Kyoto Okulu Felsefesi
çev. Hasan Aksakal
Beyoğlu Kitabevi Yayınları
Mayıs 2024
116 s.

Yirminci yüzyılın ilk yarısında, Japon İmparatorluğunun Büyük Doğu Asya politikalarını uyguladığı dönemde bir grup Japon felsefeci Kyoto İmparatorluk Üniversitesi çevresinde fenomenoloji, din, etik, varoluşçuluk gibi alanlarda müstesna bir tartışma ortamı yaratmış; birbirinden ilginç eserler vermiştir. Batının krizinden bahseden Nietzsche, Bergson, Heidegger gibi Batılı filozoflara atıfla “Batı modernitesinin üstesinden gelmek” dâhil, pek çok tez geliştiren bu hareket, yürüttüğü tartışmaları giderek derinleştirip çeşitlendirmiştir.

Batıdaki varoluşçu felsefeye ve nihilizm sorununa özellikle Mahāyāna Budizminin entelektüel ve manevi öğretilerinden beslenerek cevaplar geliştiren Kyoto Okulu filozofları “benliğinden arınmak”, “kendini terk etmek”, “hiçlik felsefesi” ve “mutlak hiççilik” gibi yeni yaklaşımlar getirmiştir…

Konunun önde gelen uzmanlarından Bret W. Davis’in bu çalışması dört soruya odaklanmaktadır: Kyoto Okulu nasıl tanımlanmalıdır? Temel felsefi kavramı olan “mutlak hiçlik”le kastedilen nedir ve Kyoto Okulu filozofları ilhamını Doğudan alan bu fikri Batı düşüncesiyle diyalog ve tartışmalar içinde nasıl geliştirmiştir? Politik eserlerinin esası ve onları çevreleyen tartışmaların temeli nelerdir? Kültürlerarası düşünme veya “dünya felsefesi” açısından Kyoto Okulunun mirası nedir?

Kyoto Okulu Felsefesi, Avrupa-merkezci felsefe okumalarının ezberlerini bozan ve Japon entelektüel tarihine yakından bakma merakı uyandıran, zihin açıcı bir inceleme…

Mehmet Alper Yalçınkaya
Osmanlı'da Bilimin Siyaseti:
19. Yüzyılda Bilimi, Devleti ve Toplumu Tartışmak
Fol Kitap
Mayıs 2024
387 s

“Mehmet Alper Yalçınkaya'nın kitabı Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde bilime ve topluma ilgi duyan herkes tarafından heyecanla karşılanacaktır.” –Carter V. Findley

“Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde yeni ideolojik akımların gelişmesinde bilime ilişkin yeni fikirlerin önemi bir süredir kabul ediliyor, fakat hiçbir kitap, bu konuyu Yalçınkaya'nın mükemmel kitabı kadar ayrıntılı odaklanarak ele almamıştı.”  –Amet Bein

Osmanlı İmparatorluğu’nun en uzun yüzyılı Büyük Güçler’in tahakküm biçimlerine karşılık verme mücadelesiyle geçti. Bu mücadelede Büyük Güçler arasında değil de öteki tarafta olmanın yenik hissine türlü çareler arandı. Üstelik zaman ritminin Batı’nın teknolojide ve bilimde gösterdiği hızla değişmesi, Osmanlıları aciliyet duygusuna gark etti. “Batı neden ilerledi, Osmanlı neden geri kaldı?” sorusu toplumun her kesiminde, farklı ideolojiler etrafında tek bir fenomenin yorumuyla cevaplanmaya çalışıldı: bilim.

Mehmet Alper Yalçınkaya, 19. yüzyıl Osmanlı okuryazarlarının bilimden ne anladığını siyasal ve toplumsal bir bağlama yerleştirerek inceliyor. Erdem, ahlak gibi değerler sistemi ile altın çağa geri dönememe endişesinin yarattığı “bilim adamı portreleri”ni bir kültür haritasına yerleştiriyor. Devlet ve toplum için makbul bir kimliğin inşasında bilim ve ahlakın girift ilişkisini analiz ediyor.

Derya Sönmez
Öteki Hayvanlar
Sel Yayıncılık
Nisan 2024
96 s.

Kalemini sesten çok sessizlikten yana kullanan, fazlalıklardan arınmış diliyle boşlukları da anlatının bir parçası kılarak kısa öykülerinde zor konuları beceriyle işleyen Derya Sönmez, yine ilişkilerin ve insan ruhunun karanlığına bakıyor. Aradan ormanlar, dağlar, öteki hayvanlar görünüyor.

İlgiyle karşılanan ilk kitabı Sırça Kanatlar'la adından söz ettiren, 6. Antalya Edebiyat Günleri En İyi İlk Öykü Kitabı ile 2022 yılı Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Ödülü'ne layık görülen Derya Sönmez, Öteki Hayvanlar'la yeniden okur karşısında.

Ernst Kris Otto Kurz
Sanatçı İmgesinin Oluşumu – Efsane, Mit ve Büyü
çev. Sabri Gürses
Minotor Kitap
Mart 2024
160 s.

“Bu, sıradışı bir kitap. Fikirlerinin zenginliği ve çok sayıda belgeye dayanması, başka uzmanları kalın, dipnotlarla dolu bir cilt yazmaya sürüklerdi. Ernst Kris ve Otto Kurz ise, cesur spekülasyonlardan kaçınmadan ve sunmak istedikleri kanıtların çeşitliliğini hiç azaltmadan büyük bir dil ekonomisi sergiliyorlar… Eseri yeniden okurken, her sayfada gözün gördüğünden çok daha fazlasının olduğunu fark ettim.”  –E. H. Gombrich

“Estetiğin psikolojisi ve sanatsal yaratımla ilgilenen herkes için…” –Albert Rothenberg

Reha Tanör
Ud Çalan Kadınlar
Sana Michelin'li Sofralardan Baktım Aziz İstanbul
İthaki Yayınları
Mayıs 2024
272 s.

Reha Tanör, dünyanın en tipik köprülerinden biri sayılan Galata Köprüsü’nden ünlü Camondo Merdivenleri’ne, Fatih-Harbiye’deki Neriman’ın udla tango arasındaki gelgitinden darbe dönemlerinde yaralanan benliklerimize kadar; dünü, bugünü ve yarını, lezzetli sohbet sofralarında değerlendirdiği denemeleriyle çıkıyor okur karşısına.

Türkiye’de geleceği kuracak kadınların niteliklerini, ekonomik çaresizliğin kadın-erkek eşitsizliğini nasıl yıkacağını; kültüre, tarihe ve mizaha dokunan kalemiyle işliyor sayfalarında.

‘Ben dün gece hovardalıkta idim. Maksim’e gittim, para yedim.’
‘Kimmiş bu hovarda?’
‘Neriman.’
‘Neriman mı?’
‘Evet Kerimcan ya da İrfancan falan değil, Neriman.’
‘Kime söylemiş?’
‘Evlenmeye hazırlandığı Şinasi’ye. Üstelik eklemiş, Macit’le beraberdik, diye.’
‘Yok canım? Sen nereden biliyorsun?’
‘Fatih-Harbiye tramvayında öğrendim.’

Mark Bertness
Uygarlığın Kısa Bir Doğa Tarihi
çev. Süha Sertabiboğlu
Nisan 2024
352 s.

“Bu kitabı, geçtiğimiz yarım yüzyılda bilimcilerin ve akademisyenlerin doğal dünya, evrim ve bizim hakkımızda öğrendiklerini aktarmak için yazdım. Umudum, dünyadaki diğer organizmalara ve karmaşık sistemlere ne kadar bağımlı ve ilişkili olduğumuzu fark etmemiz ve bunun da evrimin sadece bir rekabet olduğu yolundaki düşüncemizi değiştirmesidir.”

Kim olduğumuza, nereden geldiğimize, nereye gittiğimize dair yeni ve cesur bir anlayış sunan ekolojist Mark Bertness, insanlığın ve uygarlığın yeryüzündeki başka diğer yaşamları da yaratan öz örgütlenme, evrimsel adaptasyon ve doğal seçilimin ürünü olduğunu savunur. Yazar Uygarlığın Kısa Bir Doğa Tarihi’nde iki milyar yıl önceden günümüze kadarki evrimsel süreci takip ederek, rekabet ve işbirliğinin karşıt güçlerinin günümüz insanlarına, hayvanlara ve bitkilere nasıl yön verdiğinin hikâyesini anlatır. Dünya üzerindeki insan etkisinin hiç olmadığı kadar arttığı günümüz koşullarında dünyaya ve birlikte yaşadığımız tüm canlılara ne kadar bağlı olduğumuzun anlatılması özellikle önemlidir. Çünkü bu anlatı hem bencillik ve rekabet söylemini aşar hem de geleceğe dair yeni kavrayışlar edinmemizi sağlar.

Eylem Ara Güleç
Yanımda Kal
YKY
Nisan 2024
96 s.

Yürüyüşe çıkmış gibi değil de belli bir yere ulaşmaya çalışır gibi hızla yürüdüğümü fark ediyorum. Demirciler Çarşısı’na yaklaşmışım. Bir an durup bunun ne anlama gelebileceğini düşünüyorum. Ayaklarım neden beni buraya sürükledi? Yıkılan ve yerine yenilerinin yapıldığı evlerle yıkılmayı bekleyen evlerin bir arada bulunduğu sokağın başında duruyorum. Yıkılmayı bekleyen evlerin harap duruşu geçmişten geleceğe uzatılmış sızlayan ince bir damar gibi. Duvar dibinden yürümek bizim ailenin adım atmaya başlayan çocuklarına öğrettiği ilk kuraldır. Duvar dibinden yürüyerek çarşıya giriyorum.

Eylem Ata Güleç’in üçüncü öykü kitabı Yanımda Kal, okuru etkisi ömür boyu süren bağların kurduğu bir saklambaç oyununa davet ediyor. Oyun, kendini dünyaya, yaralanmaya açanların uyumsuz bir ritimde tökezlemelerini, düşmelerini ve birbirlerine   sarılarak yeniden kalkmalarını takip ediyor. Eylem Ata Güleç’in yazını duvar aralarından kısık gözlerle bakan kertenkelelerde, içine saklanılan aynalı dolaplarda, iğde ağaçlarının altında bulduklarıyla güçleniyor.

 
Yazarın Tüm Yazıları
  • Bir Cereyan Hâsıl Oldu
  • Edebiyat Devrimi
  • Epifaniler ve Açıklıklar
  • Kyoto Okulu Felsefesi
  • Osmanlı’da Bilimin Siyaseti
  • Öteki Hayvanlar
  • Sanatçı İmgesinin Oluşumu
  • Ud Çalan Kadınlar
  • Uygarlığın Kısa Bir Doğa Tarihi
  • Yanımda Kal

Önceki Yazı

EVVEL ZAMAN

Vâlâ Nureddin’in Esendal’ı anarken değindikleri:

“Hesapçı, kitapçı değil, geniş mânada bir 'şair'di.”

“Vâlâ Nureddin bu kısacık anma yazısında Memduh Şevket Esendal’la kişisel tanışıklığı vesilesiyle öğrendiklerini de ekleyerek hem ana hatlarıyla onun siyasi çizgisine ve düşüncelerine değiniyor hem de edebiyatçılığının bir eskizini çıkarıyor.”

BEHÇET ÇELİK

Sonraki Yazı

TADIMLIK

Cunta Kızı'ndan:

“Hiçbir şey olmamış gibi” 

Cunta Kızı, K24 yazarlarından ve çevirmen Şule S. Çiltaş'ın ilk romanı. Önümüzdeki günlerde İletişim Yayınları tarafından basılacak romanın giriş bölümünden kısa bir alıntıyı Tadımlık olarak sunuyoruz.

K24
  • P24 Logo
  • Hakkında
  • İletişim
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram

© Tüm hakları saklıdır.