Haftanın vitrini – 17
Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevlerince bize gönderilen, okumak ve üzerine yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar: Anna Freud’u Okumak / Annem Öldü mü / Bölünmüş Beyin ve Anlam Arayışı / Daha Küçük Bir Gökyüzü / Hiç Kimse / Homo Vulgaris / İrlanda Defteri / Kim Korkar Toplumsal Cinsiyetten? / Kopenhag-Deniz Kızı Vakası / Kovulduklarıyla Kalanlar


Anna Freud'u Okumak
çev. Gülin Ekinci
İthaki Yayınları
Nisan 2025
432 s.
Anna Freud’u Okumak, psikanaliz tarihinin en önemli figürlerinden birinin çalışmalarını kapsamlı şekilde ele alıyor.
Bu benzersiz kılavuz, Sigmund Freud’un “Antigonem” diye andığı ve psikanalizle iç içe geçen ömrü boyunca klinisyen, kuramcı, eğitimci ve araştırmacı olarak özgün çalışmalara imza atan Anna Freud’un düşünce ve pratiğine odaklanıyor. Aynı zamanda, psikanaliz tarihinin bu kritik figürünün çalışmalarının gelişimini ve yansımalarını tematik bir düzen içinde sunuyor.
Anna Freud Merkezi’nde klinisyen ve eğitimci olarak görev yapan Nick Midgley, temel tartışmalar ile önemli uygulamaları bir araya getirerek, Anna Freud’un kuramsal ve klinik katkılarını sistematik bir şekilde göz önüne seriyor. Çocuk analizi ve çocuk psikoterapisi alanlarının öncülerinden biri olarak tanınan Anna Freud’un yapıtlarının nispeten geri planda kalmış yönlerine de dikkat çeken Midgley, çocukların yaşamlarının iyileştirilebilmesi adına eğitim ve bakım kurumlarında, hastanelerde ve hukuki bağlamlarda gerçekleştirilen çalışmaları da ayrıntılı bir biçimde ele alıyor.
Anna Freud’u Okumak, çocuk ve ergen ruh sağlığı alanında faaliyet gösteren uzmanların yanı sıra çocuklarla çalışan eğitimciler ve araştırmacılar için de bir kılavuz eser niteliği taşıyor.

Annem Öldü mü
çev. Dilek Başak
Siren Yayınları
Nisan 2025
328 s.
Annem Öldü mü, seçimleri nedeniyle ailesi tarafından dışlanmış bir kadının başarılı bir ressam olarak doğup büyüdüğü yere geri dönüşünü ve geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalışını konu alıyor. Olaylar, anlatıcının bir gece vakti yıllardır görüşmediği annesini araması, annesinin de telefonu açmamasıyla başlıyor. Anne ile kızını, kazananı olmayan bir kedi-fare oyununa sürükleyen bu cevapsız çağrı, çığ gibi ilerleyen bir çözülmeyi de beraberinde getiriyor.
Aile ile birey çatışmasını ustaca işleyen, anne-kız ilişkisinin çıkmazlarını, anneliğin açmazlarını ve aile içi travma aktarımını korkusuzca irdeleyen Vigdis Hjorth, sarsıcı ve sorgulayıcı bir okuma deneyimi sunuyor. Bir de soru bırakıyor: Yara açmayan bir annelik, öldürmeyen bir sevgi mümkün mü?
“Sadece kaybettiklerimiz sonsuza dek bize aittir.”

Bölünmüş Beyin ve Anlam Arayışı:
Neden Bu Kadar Mutsusuz?
çev. Canberk Şeref
Pinhan Yayıncılık
Nisan 2025
88 s.
McGilchrist’ın büyük eseri Beyin Dünyayı Nasıl Oluşturdu’nun savını devam ettiren bu kısa deneme metninde, yazar, elde ettiğimiz tüm bu maddi refaha rağmen insanların bugün neden geçmişte olduğundan daha mutsuz olduğunu sorguluyor ve beynin iki yarım küreye bölünmüş olmasının etrafımızdaki dünyayı görme ve anlama biçimimizi can alıcı biçimde etkilediğini öne sürüyor. McGilchrist’ın en başta gelen iddialarından biri, sol yarım kürenin gördüğü her şeyi mekanistik ayrıntılara ve ufak parçalara dönüştürme takıntısının modern toplumda derin insani değerleri anlama ve takdir etme kabiliyetimizin önüne geçtiğidir. Okuyucu Beyin Dünyayı Nasıl Oluşturdu’yu ister okumuş ister okumamış olsun, bu deneme, insan olmanın ne anlama geldiğinin en derinlerine dalan büyüleyici ve son derece merak uyandırıcı bir metindir.
“[…] Modern çağın belirleyici ruh hali hayal kırıklığıdır. […] Maddi refahtaki şaşırtıcı gelişmelere rağmen insanlar bugün, elli yıl öncesine kıyasla ölçülebilir ölçüde daha az mutlular. Elbette gurur duyulacak çok şey var, hastalıkların üstesinden gelme konusundaki ilerlemeler ve yaşam ortalaması bunun sadece bir örneği. Ama akla gelen soru şu: Ne için?”

Daha Küçük Bir Gökyüzü
çev. Gülşah Nazlı koç
Holden Kitap
Nisan 2025
184 s.
Daha Küçük Bir Gökyüzü’nde, toplumsal normlara ve bireysel özgürlüğe dair çarpıcı bir hikâye anlatılmaktadır. Romanın kahramanı Arthur Geary, hayatın rutin baskılarından ve çevresindeki insanların beklentilerinden kaçmak için Londra'daki Paddington İstasyonu'na yerleşir. Bu sıra dışı karar, onu hem toplumdan izole eder hem de toplumun doğruca içine atar. Geary, kalabalıklar içinde kaybolmak, yalnız kalmak istemektedir. Ancak ailesi, arkadaşları ve basın, onun bu davranışının ardındaki nedenleri sorgulamaya başlar ve onu delilikle suçlar.
Arthur’un hikâyesi, modern insanın yalnızlık, özgürlük ve bireysel anlam arayışını derinlemesine inceler. Wain’in kahramanı, Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar’ındaki anlatıcıyla Kâtip Bartleby’nin bir kesişimi gibidir. Daha Küçük Bir Gökyüzü, bireyin topluma uyum sağlama zorunluluğu ile kendi kimliğini koruma isteği arasındaki zorlu mücadeleyi ustaca işlemekle kalmaz; günümüzde çok daha anlamlı hale gelen “gösteri toplumu”nun, her şeyi temaşaya ve paraya indirgeme eğilimini şiddetle eleştirir.

Hiç Kimse
Notos Kitap
Nisan 2025
108 s.
İlker Karakaş’ın romanlarında ve öykülerinde rastladığımız, artık iyi tanıdığımız karakterlerden biri olan Arman Arı yaptıkları ve düşündükleriyle bizi gene yanına çekiyor. Arman içkiyle arasını yapmanın yollarını buluyor, işiyle kadınlar arasında, bazen huysuz, bazen anlayışlı, aykırı düşünme ve davranış biçimiyle edebiyatımızda az bulunur kişilerden. Onu bir tanıma sığdırmak mümkün: Bir antikahraman o.
Romanın merkezine yerleşmiş, herkesi ve her şeyi bir merkezkaç gibi önce kendisine çekip sonra dışarı iten bir karakter yaratmak kolay değil. İlker Karakaş Hiç Kimse‘de aklımızdan çıkmayacak bir karakter yaratıyor.
Hikâye mi… İlker Karakaş’ın hikâyeleri de, kişileri de sözünü sakınmıyor. Ne anlatılırsa ona uygun bir dil ve anlatım biçimiyle.
Hiç Kimse kayıtsız kalınamayacak bir roman.

Homo Vulgaris
KDY (Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık)
Mart 2025
418 s.
Masallarda olduğu gibi oldu: Günler günleri kovaladı. Kadın o kadar uzun süredir bir başınaydı ki, dünyada türdeşlerinin olduğunu neredeyse unutmuştu. Bu sebeple bir dağın müsamahalı zirvesini aşıp eteklerinde mezar taşları gördüğünde ürperdi. Sırtına iplerle bağlanmış ve varlıklarına iyice inanmaya başladığı kanatlarını o zirvede kaybetti. İpler inceydi, kanatlarsa sahte. Hem hayâl kırıklığıydı bu hem de bir umut. Bu ikilem ona yolunu getiriyordu. Onca kitaptan, yolculuktan ve büyüden sonra bile hâlâ inanmadığı bazı şeyler vardı. Ne de olsa bir insandı. Bu adi gerçeği unutup dursa da...

İrlanda Defteri
Can Yayınları
Mart 2025
216 s.
Bugün Dublin’de harika bir hava vardı. Yağmur bulutları sonunda dağılmış ve pırıl pırıl bir güneş açmıştı. Islak kaldırım taşlarının üzerinde oynaşan ışıkları seyrederken içim sevinçle doldu. Karşıdaki dükkânın vitrinindeki süslü püslü “Seni özledik, bahar!” yazısını bu sefer iç çekmeden okudum. Baharı özlemiştik hakikaten. Nihayet gelmişti işte. Biraz serince ama güzel kokulu havayı ciğerlerime doldurdum, kahvemden bir yudum aldım ve kitabımı açıp okumaya başladım.
Meltem Gürle, İrlanda Defteri’nde bir yandan Dublin sokaklarını arşınlarken öte yandan gündelik hayata ve edebiyata dair düşünmeye devam ediyor. Gürle’nin kişisel deneyimlerinden yola çıkarak kurguladığı bu denemeler, bugünle dünü birbirine bağlarken okura da İrlanda edebiyatına dair yeni pencereler açıyor.

Kim Korkar Toplumsal Cinsiyetten?
çev. Ezgi Sarıtaş
Metis Yayınları
Nisan 2025
320 s.
Günümüzde “toplumsal cinsiyet” akademik bir tabir olmaktan çıktı; politik mücadelelerin, toplumsal korkuların ve küresel ideolojik savaşların merkezine yerleşti. Peki, nasıl oldu da bir zamanlar sosyal bilimlere ait olan bir kavram, dünyanın pek çok yerinde korku ve telaşın kaynağı haline geldi?
Judith Butler, toplumsal cinsiyet kavramının nasıl yanlış anlaşıldığını, muhafazakâr çevreler tarafından nasıl bir “tehdit” olarak kurgulandığını ve bu korkuların iktidarlar tarafından nasıl kullanıldığını derinlemesine inceliyor. ABD’den Brezilya’ya, Türkiye’den Rusya’ya kadar çeşitli ülkelerde toplumsal cinsiyetin şeytanlaştırılmasının ardında yatan politik ve ideolojik dinamikleri açığa çıkarıyor. Toplumsal cinsiyetin ulusal güvenliği tehdit ettiği, aile kurumunu yok edeceği ya da insan doğasına, yani fıtrata aykırı olduğu iddialarının bir “fantazma” oluşturduğunu vurguluyor. Bu fantazmanın otoriter rejimlerce nasıl inşa edildiğini, nasıl yayıldığını ve aslında kimi koruyup kime zarar verdiğini sorguluyor.
Umuyoruz ki kitap, daha adil bir dünya uğruna verilen mücadelede toplumsal cinsiyetin yerini hatırlatacak.

Yazan: Anne-Caroline Pandolfo
Çizen: Terkel Risbjerg
çev. Hasan Can Utku
Desen Yayınları (Tudem)
Nisan 2025
296 s., büyük boy, renkli
Ölü bir denizkızı koca bir ulusu sessizliğin uçurumuna sürükleyebilir mi?
Yazar Pandolfo ile çizer Risbjerg’in sofistike bir kara mizah ve şiirsel bir derinlikle yoğurdukları Kopenhag - Denizkızı Vakası, Danimarka halkını yasa boğan dehşet verici bir cinayetin gizemini aydınlatan nefes kesici bir dedektiflik macerası.
Bir ülkenin kültürel değerleri üstüne düşündürürken efsanelerin gerçeklik payını da sorgulatan bu etkileyici grafik roman; Wes Anderson filmlerini aratmayan masalsı atmosferi ve eksantrik tiplemeleriyle parmak ısırtıyor.
Düşlerimizi kurtarmak için elimizden ne gelirse yapmak zorundayız, denizkızlarını ve gezegenimizi kurtarmak adına...
Nana Miller’ın bir anlık kararla çıktığı Kopenhag tatili, henüz uçaktan iner inmez büyük bir hayal kırıklığına dönüşür. Sahilde bulunan bir denizkızı cesedi yüzünden şehirdeki bütün yaşam durmuş, ülkeye giriş çıkışlar kapatılmıştır. İnsanları korku ve paniğe sevk eden bu sıradışı olayın etkisiyle halk evlerine çekilmiş ve sokaklar boşalmıştır. Sessizliğin ve çaresizliğin kollarına düşen Nana, belirsiz bir süreliğine Kopenhag’da sıkışıp kalmıştır. Neyse ki yalnız değildir. Kaldığı otelde Thyge adında sevimli bir adamla tanışır. İkili, Nana’nın evine dönebilmesi için dedektifliğe soyunurken bir grup köpek gezdiricisi ile birlikte boylarını aşan bir operasyonun da içine sürüklenir.
Masal kenti Kopenhag’ı arka fona yerleştirerek düşle gerçeğin iç içe geçtiği bir kurguya imza atan Pandolfo ve Risbjerg, Danimarka ulusu için paha biçilemeyen bir değerin yitirilişini tüm duygularımızı harekete geçirecek bir çarpıcılıkla ele alıyor.
Yarattığı gerçeküstü evrenin ışıltısıyla hayal gücüne, anılara ve çocukluğa övgü yapan kitap ayrıca, aynı topraklarda yaşayan büyük usta Hans Christian Andersen’e saygı duruşunda bulunmayı da unutmuyor.

Kovulduklarıyla Kalanlar
Metinlerarası Kitap
Mart 2025
88 s.
Sonra dedim ki kendime, bunlar felaketimin tadından lezzet umacak, tokluk bulacak kadar necasete yazgılılar.
Çöpler ve bilumum türevleri diyarımın önünden bile geçemez...
Bir atın kişnemesine sinen hüzün, terk edilmiş masaların sessizliği, eksik bırakılan cümleler, içine yerleşilecek bir fotoğrafın izinde kaybolanlar… Kovulduklarıyla baş başa kalanların dünyası, ironinin, kederin ve gerçeğin iç içe geçtiği bu öykülerde can buluyor.
Her biri bir yol ayrımında duran karakterler… Kimi gitmeyi seçiyor, kimi kalmayı. Ama bazıları var ki ne kovulduklarından kaçabiliyor ne de kalan olmayı başarabiliyor. Kovulduklarıyla Kalanlar, işte tam da onların öyküleri.