Haftanın vitrini – 12
Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevlerince bize gönderilen, okumak ve üzerine yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar: Bitcoin’in Geleceği / Çok Şeker Armud / Eve Bak, Melek / Franza’nın Kitabı / Gerard’ı Düşlerken / İstanbulin / Nörobilimin Evrimi / Sınıf İmgeleri / Yörüngede / Yörüngede Dans
İktisat Tarihi Perspektifinden Kripto Para Birimleri
çev. Hatice Çavdar
Vakıfbank Kültür Yayınları
Mart 2025
416 s.
İktisadi düşünce tarihi perspektifinden Bitcoin ve kripto paraları inceleyen Spencer J. Pack hem bir akademisyen hem de piyasada çalışan bir danışman olarak tarihsel ve teorik yetkinliği ile pratik öngörülerini bir araya getirip kripto para birimlerinin dünü, bugünü ve geleceği hakkında dikkate değer tespitlerde bulunuyor. Aristoteles, Smith, Law, Marx, Keynes, Rothbard, Hayek gibi iktisat tarihinin devlerinin para teorisine ve iktisadi değere yaklaşım ve katkılarını herkesin anlayabileceği bir yalınlıkla sunuyor. Paranın miktarını kimin kontrol etmesi gerektiği, kapitalist ekonominin istikrarsızlığının nedenleri ile özel servet ve işletmelerin mi yoksa modern devletin mi daha tehlikeli olduğu konularında yoğun teorik ve pratik mücadelelerin devam edeceğini öne süren yazar, kripto para topluluğunun iddialarının muhtemelen yerinde olduğunu ve yeni para türlerinin egemen itibari para birimlerine iyi bir alternatif olabileceğini göstermeye çalışıyor.
Kitap, son 10 yılda gündemimizi fazlasıyla işgal eden bu yeni fenomenler hakkında yalnızca ekonomik düşünce tarihiyle ilgilenenler, ekonomi teorisyenleri, siyaset bilimi akademisyenlerine değil, politika yapıcılara ve kripto para topluluğuna da hitap ediyor. Para teorisi ve iktisadi düşünce tarihine güncel bir konu üzerinden giriş için muazzam bir kaynak...
Çok Şeker Armud
Komiser Entürk'ün Asayiş Hikâyeleri
İletişim Yayınları
Mart 2025
168 s.
Müstakil ve anlamsız duvarın önüne birikmiş kalabalığın içindeki komiser, yanındaki memurlara ‘Dağıtın şu kalabalığı,’ dedi, bir kan havuzunun içinde yatan cesedin çevresinde üç-dört defa ağır ağır yürüdü, sonra eğilip ceplerini aradı; ne kimlik, ne para vardı; hiçbir şey bulamayınca kalktı, gözleriyle yerleri tararken duvarın arka tarafına geçti.
Çok Şeker Armud, Christie’den ve Simenon’dan ilhamla yazılan, ama yaşadığımız memleketin tüm dertleriyle, ilginçlikleriyle karılan hikâyelerden müteşekkil; bunlar "cinai hiciv" denebilecek yeni bir türün örnekleri.
Komiser Muzaffer Entürk ne zaman bir katilin peşine düşse ve soruşturmada duvara toslasa, imdadına yakın arkadaşı Aktar Riyazî Efendi yetişiyor. İkisi kafa kafaya veriyor, İstanbul’da işlenen tuhaf cinayetleri aktar dükkânının arka odasındaki kütüphaneye dalarak çözmeye çalışıyor. Karmakarışık bir Osmanlıca labirentinde dolanarak, ebced hesabı yaparak, ansiklopedi ve sözlük karıştırılarak cinayet mi çözülür, çözülüyor işte.
Roni Margulies’in, 2023’te hayatını kaybetmesinin ardından bir araya getirilen bu hikâyeleri, Türkçenin tüm inceliklerine hâkim bir edebiyatçının okurlarına bıraktığı bir armağan adeta.
Eve Bak, Melek
çev. Hüseyin Aksakal
İthaki Yayınları
Mart 2025
744 s.
Yirminci yüzyıl Amerikan edebiyatının en güçlü kalemlerinden biri olan Thomas Wolfe, derin gözlem gücü ve lirik anlatımıyla edebiyatta kendine özgü bir yer edinmiştir. Otobiyografik izler taşıyan eserleri, geniş bir zaman ve mekân algısıyla bireyin içsel yolculuğunu epik bir dille işler. William Faulkner ve F. Scott Fitzgerald gibi çağdaşlarıyla birlikte Amerikan romanına yeni bir soluk getiren Wolfe, Eve Bak, Melek ile edebiyatta ölümsüzleşmiştir.
Bu yarı otobiyografik roman, hayalleriyle gerçekler arasında sıkışan Eugene Gant’ın büyüme hikâyesini anlatır. Küçük bir güney kasabasında doğan Eugene, ailesinin çatışmaları, toplumsal sınırlamalar ve kendi tutkuları arasında kalmıştır. Çocukluk yıllarının melankolisiyle olgunlaşan bu genç adam, büyük bir dünya özlemiyle yanıp tutuşur.
“1949’da, on altı yaşımdayken, Thomas Wolfe’u keşfettim. O, 1938’de otuz sekiz yaşında hayata veda etmişti ve benim dışımda pek çok genci de edebiyatın sadık birer takipçisi hâline getirmişti. Wolfe’un dünyasında her şey kahramanca büyütülmüş, ölçüsüzdü. Kahramanlarının yalnızlığı, benmerkezciliği ve taşkın bilinci, sonsuz bir şekilde sürdürülen ağıt niteliğindeki lirik üsluba dönüşüyordu; bu üslup, epik bir varoluşa –epik bir Amerikan varoluşuna– duyulan ham bir özlemle besleniyordu.” —Philip Roth
Franza'nın Kitabı
çev. İlknur Özdemir
YKY
Şubat 2025
264 s.
Viyanalı tanınmış psikiyatr Leopold Jordan eşi Franza’yı ruhsal ve bedensel anlamda örselemiştir. Peki Franza hangi nedenlerle böylesine örselenmiştir ve onu gerçekte tahribata uğratan şey nedir?
lngeborg Bachmann’ın ‘’Ölüm Türleri’’ başlığı altında kurguladığı roman dizisinde Malina ve Fanny Goldmann İçin Ağıt ile birlikte —bu dizide tamamlayabildiği tek kitabı Malina’dır— yer alan Franza’nın Kitabı Almancada ilk kez 1979’da Franza Vakası adıyla yayımlanmıştır. Temelde 60’lı yılların ortalarında yaşanan gizli toplumsal yıkıcılığa ilişkin deneyimleri ele alan romandaki olaylar genç bir jeolog olan, Franza’nın erkek kardeşi Martin’in bakış açısıyla anlatılır. Genç jeolog, kız kardeşinin “bir hastalık boyunca yaptığı yolculuğun” çağın hastalığının içinden geçtiğini kavramayı öğrenmeye başlar.
Bachmann Dil’e başvurma geleneğini sürdürdüğü Franza’nın Kitabı ile; toplumda yuvalanan, buna karşın hiçbir hukuk sisteminin cezalandırmadığı toplumsal erk ve ahlaki suç olgularını acımasızca aktaran ve “ölümcül sonuçları olan” bir öykü kaleme alırken, ödünsüz bir hesaplaşmaya girişiyor.
Savaş sonrası Almanca kadın yazınının öncü ismi Ingeborg Bachmann’a göre: Toplum en büyük cinayet mahallidir.
“Mısır’da acı çekerken, esrar içerken, ölme sürecine ilişkin, beyaz (bilim) insan(ın)ın hatta genel olarak bir Avrupalı’nın rasyonel tabiatından dehşet verici bir kehanetle vazgeçişi esnasında yaşadığı deneyimler ve cehennemler: onun bu denli radikal konuştuğuna hiç tanıklık etmemiştik. (…) Ölmek “eksitus” olarak; hastalık sonucu ortaya çıkan koma ve ölüm olarak değil, aksine yanlış başlayan ve yanlış süregelen bir varoluşun sonucu olarak betimlenir.” —Joachim Kaiser
Gerard'ı Düşlerken
çev. Su Akaydın
Siren Yayınları
Mart 2025
112 s.
Çocuk yaşta kaybedilmek üzere olan bir abi, karanlık kış sabahlarında, aile fertlerinin gözyaşlarında ve Jack’in gelecekteki satırlarında kendini gösterecek. Masumiyetin yitirilişine dair tüm yakarışlar onun adıyla başlayacak.
Jack’in abisi Gerard belki bir azizdi, belki de değildi, bunu bilecek kadar uzun bir ömrü olmadı. Ama Duluoz’un dünyasında her iyi şeyin kaynağı o. Kerouac belki de en dokunaklı anlatısında kaybedilenlerin, özlemin ve bir çocuğun dünyayı anlamlandırma çabasının hikâyesini kaleme alıyor.
Ölüme, sevgiye, hatıralara ve zamansız ayrılıklara adanmış Gerard’ı Düşlerken, yetişkin bir kalbin taşıyamayacağı kadar ağır bir hatıra defteri. Beat ruhunun sessiz ve buruk duası.
İlk kez Türkçede…
İstanbulin
Can Yayınları
Mart 2025
264 s.
Hiçbir sergi İstanbul’un kendisinden daha tuhaf, ilginç, yaratıcı olamaz gibi geliyor bana. Sıvasız cepheleriyle aralık bırakmadan üst üste binmiş, hepsi farklı yükseklik ve köhnelikte binalar yamacı tırmanıyor. O kadar iç içe girmişler ki kimse onları bir daha evlerine ayrıştıramaz. Hiçbir kadastro uzmanı bu mahallede hangi arsa kimin, yol nerede bel nerede, kim hangi sınırı ihlal etmiş belirleyemez. Kim kimin duvarını kullanıyor, insanlar kapıyı nasıl buluyor, hangi teras kimin, kablolar gideceği yeri nasıl şaşırmıyor? Bu sorular cevapsız ve anlamsız. Çünkü bu yamaçlarda hayat olanca enerjisiyle devam ediyor.
İstanbulin, dur durak bilmeden İstanbul’u adımlayacaklar için bir öykü kitabı, kılavuz, pusula… Ertuğ Uçar’ın farklı bir dikkat ve gözlemle şehirde dolaştırdığı anlatıcı kimi zaman rastlaştığı insanların, kimi zamansa kedilerin, kuşların, köpeklerin hikâyesine odaklanıyor. Her bir öyküde kendisini şehrin farklı bir noktasında bulan okuyucu, kurmacayla gerçeğin iç içe geçtiği bu dünyada anlatıcıyla beraber “İstanbulin şeyler”in izini sürüyor.
Nörobilimin Evrimi
İthaki Yayınları
Mart 2025
640 s.
İnsanlık tarihinin en büyük gizemlerinden biri: beyin. Düşüncelerimizin, duygularımızın, bilinç ve hafızamızın şekillendiği bu muazzam organ, çağlar boyunca biliminsanlarının ve filozofların ilgisini çekti. Peki, beynin sırlarını çözme yolculuğu nasıl başladı?
Nörobilimin Evrimi, ilkel insan topluluklarının ruh ve akıl anlayışından modern nörobilimin keşiflerine uzanan büyüleyici bir serüvenin hikâyesi. Prof. Dr. Cumhur Ertekin, “trepanasyon” gibi kadim beyin cerrahisi yöntemlerinden Aristoteles’in yanlış varsayımlarına, Rönesans dönemindeki büyük anatomik keşiflerden Freud’un bilinçaltına uzanan düşüncelerine kadar geniş bir perspektif sunuyor. 19. ve 20. yüzyılda nöroanatomiden nörofizyolojiye, psikiyatri tarihinden klinik nörolojiye kadar disiplinlerin kesişim noktalarını inceliyor.
Nörolog Cumhur Ertekin, bilimin gelişimini yalnızca kronolojik bir anlatımla sunmakla kalmıyor, aynı zamanda düşünsel akımların birbirini nasıl etkilediğini de gözler önüne sererek tarih boyunca bilimsel devrimlerin nasıl şekillendiğini merak edenler için vazgeçilmez bir kaynak kaleme alıyor.
Nörobilimin Evrimi, beynin derinliklerine doğru çıkılan bu yolculukta, insan zihninin keşif sürecine tanıklık etmek isteyenler için güçlü bir rehber.
Sınıf İmgeleri:
İşçicilik, Otonomi ve Görsel Sanatlar (1962-1988)
çev. Eyüp Eser, Münevver Çelik
Otonom Yayıncılık
Mart 2025
464 s.
Bu kitap, 1960'lar ve1970'lerde İtalya’da işçicilik ve otonomi hareketinin kültür-sanat tartışmalarıyla üretimlerinin tarihsel ve kapsamlı bir yorumunu sunar. Galimberti'ye göre o dönemde gerek devlete ve sermayeye gerekse kurumsal sola meydan okuyan işçici otonom hareketin kültür-sanat alanını etkilememesi ve ondan etkilenmemesi düşünülemezdi. Kaldı ki hareketin politik kuruculuğunun "genel zekâsı", mücadelenin içinde icat edilmiş etik politik kavramların her alanda denenip somutlaştığı imkânların da önünü açtı. Öyle ki kültür-sanat alanını ideolojik ön belirlenimleri aşan bir "laboratuvar”a, her daim müzakereye açık etkileşimli bir üretim düzlemine dönüştürdü. Hareketin "işin reddi", "kendini değerli kılma", "sınıf bileşimi", "entelektüel emek" ve en önemlisi de "birlikte araştırma" kavramlarından esinlenen ya da bu kavramların geliştirilmesine esin kaynağı olan tasarımcılar, sanatçılar ve mimarların üretimlerine de sınıfsal bir nitelik kazandırdı. Bu özgün deneyimi hareketin sınıf imgelerinin üretimi olarak görüp bu imgelerin izini süren Galimberti, "Bugünün antikapitalist hareketlerinin ikonografisi ne?" sorusunu akla getiriyor. Yanıt içinse hareketlere ve ürettikleri sınıf imgelerine daha yakından bakmayı öneriyor.
Yörüngede
çev. Püren Özgören
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Mart 2025
168 s.
Uzay araçları içinde dünyanın yörüngesi etrafında dönen altı astronot: Nell, Roman, Anton, Pietro, Chie ve Shaun. Görevleri meteorolojik veriler toplamak, bilimsel deneyler yapmak ve insan bedeninin limitlerini test etmek. Ama hepsinden fazlası gözlemlemek.
Yörüngede günde on altı gündoğumu ve on altı günbatımına şahit olurken kıtaları aşıyor, buzullar, çöller, dağ zirveleri ve engin okyanuslar geçiyor, mevsimleri bir bir arkalarında bırakıyorlar fakat ne kadar uzak olursa olsun Dünya’nın süregiden çekiminden alamıyorlar kendilerini. Chie, annesinin ölüm haberini alırken bir yandan amansız bir tayfun sevdiklerini tehdit ediyor; insan hayatının kırılganlığı sohbetlerinin, korkularının, rüyalarının başlıca konusu oluyor.
Samantha Harvey kendisine 2024 Booker Ödülü’nü kazandıran, görkemi şiirselliğine eş bu romanında okuru Dünya’nın, yaşamın ve insanlığın mucizesine tanık olmaya ve hayran kalmaya davet ediyor.
“Çağımızın en şaşırtıcı yazarlarından olan Samantha Harvey hem kısa hem dev romanı Yörüngede ile en beklenmedik, en büyülü eserlerinden birini ortaya koyuyor.” –James Wood, The New Yorker
Derleyen: İsmail Yamanol
Öyküler: Sibel İnce, Seran Demiral, Ceren Gündoğan, Uzay Görmüş, Münevver Uzun, Sibel Bozkurt, Işıl Buket Özdil,Özge Arıkal Gönül, Elif Hamamcı, Jülide Kayaş, Ceren Demirkılınç, Selin Arapkirli, Funda Özlem Şeran, İpek Önder Mert, Özlem Ertan, Hande Çapalar, Demet Çaltepe, Ayşegül Yalvaç, Ekin Açıkgöz
Eksik Parça Yayınları
Mart 2025
200 s.
Geçtiğimiz yıl, iyi bir yıldı. Önce, bir arkadaşımızın deyişiyle “gönül verdiğimiz spekülatif türler”e dâhil edilmese de ciddi edebiyatın tapınağından uzak tutulmak istenen polisiye, hanımların hikâyelerinden müteşekkil bir seçki sahibi oldu. Ben de büyük bir keyifle önsözünü yazdım. Zaten polisiye, kadın yazarı fazla, kadın okuru ise adamakıllı fazla olan, çocukluğumdan beri sevdiğim bir edebiyat dalı. Bu kitapta adımın olmasından dolayı çok mutluyum. Şimdi ise bir başka edebiyat dalının, gene kadın yazarlar elinden çıkma bir kitabı, bir seçmesi elinizde. Bir bilimkurgu hikâyeleri seçmesi; kadın yazarlardan bilimkurgu öyküleri. İnceleme, araştırma, hatta çeviri tamam da, hikâye insanın kalbini daha fazla ısıtıyor sanki. Yörüngede Dans’ın tanıtımında, Bilimkurgu Kulübü’nden de söz ediliyor. Doğrusu da bu. 8 Ekim 1999’da İsmail Yamanol önderliğinde kurulan kulüp, 2004’teki yeni yapılanmasının ardından artık güçlü, yönlendirici bir platform. Yılı uğurlarken yukarıda bahsi geçen spekülatif türler alanında kimi girişimlerde de bulunuldu. Bir tanesi, dost kütüphanemiz Özgen Berkol Bilimkurgu Kütüphanesi’nin düzenlediği 3. Berkol Bilimkurgu Günleri’ydi. Sonra sevgili derneğimiz FABİSAD (Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği), Türkiye’de ilk defa ejder- ha temalı bir sergi düzenledi. Bu sergi, resim, heykel, edebiyat ve müzik alanlarında eser veren sanatçıları ejderha teması etrafında buluşturdu. Çok başarılıydı; ilgi gördü, bizi mutlu etti. FABİSAD cinsiyet ayrımcılığı meselesiyle zaman kaybedip soluk tüketmediğinden, Arzu Taşçıoğlu ile ben de cins-i latiften iki FABİSAD üyesi olarak (ben kurucu üyeyim, Arzu YK üyesi ve adı geçen serginin de küratörü), sergiye katkılarımızla bir kitap toparlamaya kalkıştık. Başardık da. Umarız bu yıl içinde o da çıkacak. Adı, Kadim Zamanlardan Günümüze Sevdiğimiz Ejderhalar. Kısaca “Sevdiğimiz Ejderhalar” diyoruz. Ben gerçi FABİSAD’ın Fantazya’sına biraz daha gönül vermiş sayılırım, ama bilimkurguya ilişkin yeni bir açılımı kavrayabilme hevesiyle küçük yaştan beri Çağlayan Yayınevi’nin insanı en azından üç ay vejetaryen (henüz böyle bir kavramdan haberim olmasa da) yapan Feza Canavarları gibi kitapları da dâhil elime geçen her şeyi okuduğum bir gerçek. Şahsen uzun yıllardır bilimkurgunun ve yerli-yabancı bilimkurgu yazarlarının önümde, hepimizin önünde kapılar açıp bizi bambaşka diyarlara götürdüğünü kabul etmek zorundayım. Hele bu alandaki son buluşların, son gelişmelerin ışığında artık başka bir dünyada/farklı bir evrende olduğumuzu da itiraf etmek gerek. Yörüngede Dans’ın kapısını da ilk hikâyemiz olan Sibel İnci’nin “Robotlar Ağlamaz”ı ile açıyor, on dokuzuncu hikâye olan Ekin Açıkgöz’ün “Tekerrür”ü ile kapatıyoruz ve ardından da derin bir nefes alıp, “Nerden nereye?” diye sormadan edemiyoruz. Ayrım da neymiş, sınır da ne? Hepsinin ellerini öpüyor, Bilimkurgu Kulübü’ne de bu işi her yıl yapalım diyorum.
—Sevin Okyay
Önceki Yazı
Çağdaş Norveç edebiyatını Dag Solstad olmadan hayal bile etmek mümkün değil.
“14 Mart 2025'te kaybettiğimiz Solstad romanlarında sürprizli dönemeçler kullanmayı veya okuru umulmadık sonlara götürmeyi sever. Örneğin derin can sıkıntısı ile hayattan bıkkınlık, kırılan bir şemsiye suretine bürünüp çıkar karşımıza.”