Gökyüzü ve Yer Arasında; Bazı Mümkün Zamanlar
Sanatçı Nurra Yazıcı ile Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi’nde 1 Aralık 2023 tarihinde açtığı, 4 Ocak 2024 tarihine kadar görülebilecek olan ‘Gökyüzü ve Yer Arasında; Bazı Mümkün Zamanlar’ sergisine dair konuştuk...

Kazlar serisi, kaz fotoğrafları (Sergiden)
Nurra Yazıcı kimdir ve nasıl sanat yapıtı üretir?
Çoklu medya araçları kullanarak yapıt üreten bir sanatçıyım. Hayatımın büyük çoğunluğunu doğduğum şehir olan İstanbul’da yaşadım. Dokuz yıldır da Amerika Houston’da yaşıyorum. On beş yıldır konu ve kompozisyon aramadan her şeyin fotoğrafını çekiyorum. Kaba sığmayan bir kayıt ve hafıza tutkum var. Video ve ses kayıtları da dahil bunlara. Basit, sıradan, hatta o an anlamı yokmuş gibi görünen imajlara, üzerinden uzun bir zaman demlenme süreci ardından kendi duygularımla anlık birleştirmeler yapıyorum. Onları resimleştirerek, baskı ve çoğaltma teknikleri kullanarak farklı yüzeylere baskı yoluyla yeniden dokuyorum.

Bununla birlikte, sanat üretimim tamamen ihtiyacım olduğu için oluyor. Tabii ki bu zaman zaman yoğunlaşıyor ya da seyreliyor. Üzerinden zaman geçince döndüğüm görseller üzerinde denemeler yapmak, bir nevi fotoğraflarla oynamak beni motive ediyor. Hayatın akışında katman katman yaşadığım anları paylaşılabilir ve görünür hale getirmek iç dünyamı dengelemek için oluşturduğum bir terapi yolu.
Kendinizi gerçekleştirmede sanatın payı nedir?
Kendimi gerçekleştirme konusunda hiç dinmeyen bir merakım var. Kısıtlı zaman, mekân, görsel ve malzemelerle çalışmayı seviyorum. Aslında dürüst olmak gerekirse başka çarem de yok. Bir çalışma alanım, atölyem yok. Hayatımın içine serpiştirmek, sokuşturmak zorundayım. Bu zaman aralığında neler yapabilirim diye denemeler yapıyorum. Bir kâğıdın potansiyelinde ne var? Neler yapabilirim? Bu gibi keşif merakı içerisinde aynı zamanda kendimi bulma ve gerçekleştirme yolculuğum sürüyor.
Çalışmalarım her sanatçı gibi benim kendimi ifade biçimim. Sözlerim, seslerim onlar. İki özel gereksinimli çocuğu olan bir anne olarak çok yoğun bir program içinde sanatçı yanımı beslemek üreterek var oluyorum. Yapıt üretim ve paylaşma süreçlerinin tümünü kendimi gerçekleştirme ve özgürleştirme biçimi olarak görüyorum.
Sergide oldukça farklı yüzeyler ve katmanlar dikkat çekiyor. Yapıt üretiminde kullandığınız malzeme ve teknikler hakkında neler söyleyebilirsin?
İlk solo sergim olan ‘Gökyüzü ve Yer Arasında; Bazı Mümkün Zamanlar’da çoğunlukla fotoğraftaki konuyla kullanacağım sayfanın dokusunu denk getirdim. Her zaman bu böyle olmuyor aslında. Örneğin bir duvar görselimde soğuk basım dokulu bir kâğıt kullandım. Bazen su veya gökyüzü fotoğraflarında şeffaf kâğıtlar gibi. Malzemeleri birçok farklı kaynaktan, zamandan ve yerden topluyorum. Bu konuda işler biraz maceralı ilerliyor. Karşılaşmalardan ilham alıyorum diyebilirim. Mesela birbirinden bağımsız zaman, yer ve malzeme bir araya gelebiliyor. Bir kâğıt veya yüzey, çok farklı bir zamanda kayda alınmış bir fotoğrafla birleşebilir, hatta birden fazla görsellerle ve başka yüzeylerle karşılaşabilir. Aynı zamanda bir çeşit kâğıt toplayıcısıyım diyebilirim. Bunun yanı sıra bilinen fotoğraf firmalarının profesyonel fotoğraf kâğıtlarını kullanıyorum. Hepsi için merak ve heyecan duyuyorum.

Fotoğraflarınızın ve diğer çoklu medya üretimlerinizin bütününde izleyicinin kaçırmamasını umduğunuz noktalar var mı?
Hayatın içinde yanından geçip gittiğimiz ufak detayları görünür hale getirmek belki de üzerinde düşünülmesi istediğim noktalardır. Kendi bakış açımdan geçici ve sıradan gibi görünen anları yakalamak, onlara resimsel bir anlatı katmak beni mutlu ediyor.
Gökyüzü ve Yer Arasında; Bazı Mümkün Zamanlar sergisinin eserleri ve kararları nasıl gerçekleşti?
Sergide üç seri görsel ve bir video yapıt yer alıyor. Üç serinin hepsi hem teknik hem de anlatı olarak bazen birbirinin içinden bazen de teğet geçiyor. Birbirine değiyor ya da ayrı ayrı gibi dursalar da aslında bir bütün olarak düşünülebilirler. Belki de sergide sık sık karşılaşılan bazı desenleri birbiri içinde kullanmamdan dolayı, seriler arasında katman katman bir geçiş oyunu var. Bu konuda daha çok küratörüm Filiz Ağdemir son kararları verdi. Yerleştirmelere her ikimiz birlikte karar verdik. Tabii ki mekânın kendisi, seçimlerimize etki eden en önemli bir diğer faktördü.
Yapıt üretiminin hangi aşamasında artık bir sergi olma fikri doğdu?
Bunun cevabı ‘zamanında’. Tam da ihtiyacım olan bir dönemdi. Aslında bir hikâyesi var. Oğlumun sağlık durumuyla ilgili bir çıkmazdayken ona hastanede refakatçilik yaptığım bir gece bilgisayarımda olan unuttuğum bir dosya karşıma çıktı. Tam on yıl öncesine ait analog görsellerdi bunlar. O gece üst üste fotoğraflar kurgulamaya başlayınca bu işin tekrar bana çok iyi geldiğini fark etmek her şeyi hızlandırdı. O günlerde yaptığım çalışmalarımın baskılarını yakın çevremle, arkadaşlarımla paylaştım önce, sonra da sergi fikri doğdu. Fikir aşamasındayken Filiz Hanım’la tanıştım. On beş yılın hayalleri, notları, biriken görseller, kayıtlar artık bir profesyonelin elindeydi. Bu paylaşım ve destek, beni elimdeki görseller dışında daha fazla üretmeye itti. Çünkü tam anlamıyla anlaşılınca içimdeki her şeyi sunma imkânı bulmuştum; bu inanılmaz güvenli ve rahatladığım bir süreçti. Ve şimdi bir yılın sonucunda ilk solo sergim doğmuş oldu.
Serginin bir de sanatçı atölye programı var. Atölyeye katılacak izleyicilere notunuz var mı?
Atölye beni çok heyecanlandırıyor. Çünkü sanat bazen katılınması ve dokunulması gereken bir şeye dönüşebiliyor. Her zaman dokunmak için can atan bir yanımı durdururum galeri gezerken örneğin. Sergide kullandığım hemen hemen her sayfa ve malzemelerin hepsi atölyede içerik olarak yer alıyor. Meraklısına sayfaların dokusunu hissetmeleri için katılmalarını tavsiye ediyorum. Aynı zamanda kendileri de ışıklı masa üzerinde, teknolojiyi kullanmadan, fotoğraflar üzerinden katmanlar oluşturarak bu deneyimi tadabilirler.

Yakın zamanda izleyici ile paylaşacağın yeni bir koleksiyonunuz var mı?
Fotoğrafın hem desen hem de belge niteliklerini kullandığım ‘Şehirler ve Yazarlar Koleksiyonu’nu oluşturmaya başladım. Yakında izleyiciyle paylaşmak için sabırsızlanıyorum. Şehirler ve yazarlar arasında kurduğum bağ oldukça kişisel. Diğer çalışmalarımda olduğu gibi, hem oldukça sıradan sayılabilecek yüzeyleri, desenleri, hatta anıları yeniden üreterek kullanıyorum. Tabii ki teknik ve bakış açısı yepyeni ama içinde önceden bildiğimiz ya da sezdiğimiz şeyleri olması da çok çekici bana göre. Belki hiç fark edilmeyen, ilgi kuran, yeniden canlandıran. Hatta proje bir kitaba dönüşecek.
Son olarak izleyicilere ve sizi takip edenlere bir notunuz varsa sizin için paylaşalım.
İstanbul ve Amerika’da sergiye dönüşecek projelerim üzerinde çalışmaya devam edeceğim. Beni takip etmelerini ve samimi fikirlerini paylaşmalarını çok isterim. Sergiyi gezerken görseller dışında sayfalara ve önemsiz gibi görünen o saklı küçük detay ve desenlere dikkatlice bakmalarını tavsiye ederim. Özellikle kaz serisinin altında başka fotoğraflar ve hikâyeler saklı.
Ve tabii ki sergiyi ziyaret eden herkese ve Kıraathane 24 ekibine çok çok teşekkür ederim...
Önceki Yazı

Her şey yaşamak için…
“Decameron bizi hayatın gerçekleri içinde bir gezintiye çıkarırken yaşamanın büyüsünü hatırlamaya zorlar. Ve asıl gerçeğe bizi davet eder; her şey yaşamak içindir ve bu insanın var oluşunun en belirgin rengidir.”
Sonraki Yazı

“Zamandan büyüktür mutluluk; biriken, emek harcanan bir şey.”
Figen Alkaç'ın yeni öykü toplamı Yanlışlıkla Mutlu çocukluğun, travmanın, mutluluğun sergilendiği ve sorgulandığı dört öyküden oluşuyor. “Kendi öykümün dışından bakanıyım. Yaklaştıkça vakti bol adımlarla ilerleyerek yürüdüğüm bir yol öykü benim için” diyen Figen Alkaç’la yeni kitabı ve edebiyata yaklaşımı üstüne sohbet ettik...