• HAKKINDA
  • YAZARLAR
  • YAZILAR
  • İLETİŞİM
  • DENEME
  • DOSYALAR
  • EDİTÖRDEN
  • ENGLISH
  • GASTRONOMİ
  • EVVEL ZAMAN
  • HABERLER
  • HER ŞEY
  • KİTAPLAR
  • KRİTİK
  • PORTRE
  • SANAT
  • SİNEMA-TİYATRO-TV
  • SÖYLEŞİ
  • SORUŞTURMA
  • SPOR
  • TADIMLIK
  • TARTIŞMA
  • VİDEOLAR
  • VİTRİNDEKİLER

Enis Batur Kolokyumundan izlenimler

Emin Nedret İşli, Çağlayan Çevik, Selahattin Özpalabıyıklar ve Mesut Varlık'ın “Enis Batur İçin Yerli Yersiz Bir Kolokyum Çatma Denemesi”ne dair  izlenimleri...

K24

@e-posta

HER ŞEY

29 Mayıs 2025

PAYLAŞ


“Külli Cahilun Cesur”

EMİN NEDRET İŞLİ

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu’nda 21 Mayıs 2025 günü “Enis Batur için Bir Kolokyum Çatma Denemesi” başlıklı bir çalıştay gerçekleşti. Tüm gün süren 5 oturumda gerçekleşen bu mesaiye pek çok bilimci ve araştırmacı katıldı. Enis Batur’un yazınsal üretimi üzerine geniş bir açıdan yapılmış araştırmalar, gözlemler, tespitler bildiriler halinde sunuldu. Bu başarılı ve verimli toplantıya 1990’lı yılların başından beri kendisini tanıyan bir dostu, çalışma arkadaşı olarak ben de dahildim. Kendisini “Sahaf Gözüyle Enis Batur ve Kitaplar” başlıklı sunumumla selamladım.

Şimdiyse, tıpkı Enis Batur’un yaptığı gibi, bir sabah saatinde bazı karalamalar yaparak o sunumu ve duygularımı kâğıda döküyorum. Enis Batur benim yaptığım bu işi bir yazın insanı olarak büyük bir disiplin içinde, her sabah düzenli yapıyor. Eski tabirle “velut” bir yazar oluşunun en önemli etkeni bu. Çok okuyan, araştıran, ince eleyip sık dokuyan bir yazarda görülebilecek en büyük özellik tabii ki kitap düşkünlüğü, kitaba olan tutkusudur. Enis Batur “kitap hastaları” sınıfına dahil edilecek derecede kitaba düşkün bir kişidir. Dolayısıyla kitapçının ve sahafın dostu yazarlar arasında çok kıymetli birkaç kişiden biridir.

Toplantının öğleden sonraki oturumundaki sunumumda Enis Batur’un kitap merakını, kütüphanesini ve sahaflarla olan dostluğunu anlatmaya çalıştım. Enis Batur, eserlerinin içine çokça kitap, bilgi ve onları açıklayan yazılar yerleştirmesinin yanı sıra, Kütüphane, Bir Başka Labirent Öyküsü başlıklı bir kitap (Sel Yayıncılık, 2005), Kitap Evi (Sel Yayıncılık, 2014) isimli bir roman yazarak kitap düşkünlüğünü eserlerine yansıtmış bir edebiyatçıdır. 1997 yılında yayımladığı Doğu-Batı Divanı isimli kitabından “Sahaf” başlıklı şiiri okurken, meslekte kıdem almış biri olarak anlıyor ve hissediyorsunuz Enis Batur’un sahaflığın bütün kıvrımlarına, sahafın dünyasına, halet-i ruhiyesine vâkıf bir yazar olduğunu.

Ben bu şiiri okurken kendi hayatımda hissettiğim pek çok duyguyu hatırladım, “Evet, ben de böyle düşünüyorum” dedim. Bu şiir edebiyatla hemhal olmuş sahaf arkadaşlarımın uzun uzadıya şerh edebileceği bir metin bana göre. Belki bir gün ben kalkışırım. Ustalarımız bir Arap atasözünü dillerine pelesenk etmişlerdi: “Külli cahilun cesur” (Bütün cahiller cesurdur).

Kitap peşinde koşan, bulan, okuyan sahaf dostu Enis Batur bazen kültürel bir noktadan yakaladığı benzersiz kitaplar çıkarır ansızın: En Français Dans Le Texte-Metinde Fransızca (Lycée Notre Dame de Sion / Editions Norgunk, 2012)! Bu özel kitap, Türkiye’de Fransızca basın tarihinin edebi yönü üzerine hazırlanmış tek kaynaktır. Fransızca şiir ve edebi telif metinler kaleme almış, (çeviri olmayan yani) bize ait yazarların eserlerinin kataloğudur, bir sahaf gözüyle. İşin erbabı sahaf için başucu ve başvuru kitabıdır kesin.

Sahaf gözüyle Enis Batur öyle özel kitaplara imza atmıştır ki, her biri basıldıktan kısa bir süre sonra sahafiye kitaplar haline dönüşmüşlerdir, hâlâ da dönüşen kitapları vardır Batur’un. İlk şiir kitapları, kendi ifadesiyle biraz da parasal imkânsızlıktan, sınırlı sayıda basılmış ve dağılmıştır. Bunlar şimdiden sahafiye kitap sınıfındadırlar ki, böyle olması o yapıtların asırlarca sonsuzluğa devredileceğinin göstergesidir.  Çünkü sahaf erbabına göre “kitapları sahafa düştü” tabiri yaygın ama hatalı kullanımdır. Bir kitaplığın sahafa düşmesi o kitapların yükselmesi, ömrünün uzaması ve sevenlerine ulaşması demektir, sahaf erbabına göre.

“Enis Batur ve Sahaflar” başlıklı bir çalışmaya girizgâh olabilecek nitelikte bir metin bile kaleme almak zor iştir. Çok yazmış, çok üretmiş, bibliyografyası sayfalar süren bu velut kalem için sahaf gözüyle ciddi mesai gerektiren bir durum söz konusudur. Umarım kitap sevgisi, edebiyat merakı nedeniyle sahaflık mesleğini tercih eden genç meslektaşlarımdan bu işe girişen çıkar. Ben sadece ve sadece Enis Batur’un dostluğundan payedâr olmuş, onun çevresinde bulunmuş kıdemli bir sahaf olarak bir işaret fişeği yaktığımı düşünüyorum.

Yazıyı da konuşmamdaki gibi bitiriyorum: Çok yaşa Enis Batur!


Enis Batur için bir ek bildiri

SELAHATTİN ÖZPALABIYIKLAR

21 Mayıs 2025 Çarşamba günü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu’nda “Enis Batur için Yerli Yersiz Bir Kolokyum Çatma Denemesi” başlıklı bir kolokyum yapıldı. Kolokyumda ben de “EB ile Nasıl Çalışır, Ondan Neler Öğreniriz?” başlıklı bir bildiri sundum. Sırasıyla dört ve beş paragraflık iki bölümden oluşan bildirimde, başlığın öznesi her ne kadar “biz” olsa da, büyük ölçüde elbette kendi deneyimlerimden yola çıkarak, Enis Batur ile tanışma, onunla çalışma ve ondan öğrenme konusunda aklımın erdiği, dilimin döndüğünce bir şeyler anlattım.

Şimdi baktığımda, bildirimde başka birkaç kalem yanında, Enis Batur’dan öğrendiğim, ama galiba hiç yapamadığım, belki de yapamayacağım daha önemli bir şeyin eksik kaldığını fark ediyorum. O da yine Enis Batur’dan öğrendiğim bir terimle söylersem: İşi doğru kişiye “delege etmek”.

Tabii ki anlaşılmıştır: “Delege etmek,” Fransızca “déléguer” fiilinin, şimdi uydurduğum bir terimle söylersem, “ara-Türkçe” hali. Yani işi doğru kişiye havale etmek, iş için doğru kişiyi görevlendirmek. Bildirimin ikinci bölümünün ilk paragrafı şöyle başlıyordu:

Bir blöfün de yardımıyla tanışmamızın ardından birlikte çalıştığım yıllar boyunca, Enis Batur’dan yayıncılığa dair pek çok şey öğrendim. ‘Bir kitap nasıl hazırlanır?’ sorusunun cevabını ondan aldım mesela: “Kitabı baştan sona kateden bir omurgan olacak. Bütünlüğü o sağlayacak.” A’dan Z’ye İlhan Berk kitabını hazırlamayı görev olarak bana verdiğinde düştüğüm ve dile getirdiğim dehşet karşısında söylediği buydu. Kitabın girişindeki “Enis Batur’a özellikle: Kitaba beni, kitabı bana önerdiği için” teşekkürü boşuna değildir yani. Hak edilmiş bir teşekkürdür, hâlâ ve hep geçerlidir.

Bu teşekkürün “hâlâ ve hep geçerli” oluşunun gerekçesi o paragrafın devamında. Ama burada şunu eklemem gerekiyor: Enis’e ettiğim bu teşekkür, elbette bir kitabın nasıl çatılacağını, kurulacağını, inşa edileceğini ondan öğrendiğim için. Ama “kitaba beni, kitabı bana önerdiği” ayrıntısı, bir işin hakkıyla yapılabilmesi için doğru kişiye delege edilmesi gereğini de ondan öğrendiğime işaret ediyor.

A’dan Z’ye İlhan Berk, Yapı Kredi Yayınları’nın Kitap-lık dergisinin parasız eki olduğu, dolayısıyla erimi ve sayfa sayısı kısıtlı tutulduğu için teknik olarak daha çok kitapçık sayılsa da, benim ilk “telif” kitabım. Bunu düşününce, Enis’in bu kitabı hazırlamayı görev olarak banaverdiğinde “düştüğüm ve dile getirdiğim dehşet” herhalde anlaşılacaktır.

Elbette daha önceden de birtakım yazı, çeviri, editörlük, ücreti karşılığında yayınevine dışarıdan redaksiyon (yine onun deyişiyle: “ev ödevi”) gibi işler delege ettiği olmuştu Enis’in. Ama bir kitap! Adı bile korkutucu!

Yıllarca önce Temel Britannica’da çalışırken ağabeyim ve üstadım Nuri Akbayar yine dışarıdan bir iş olarak “Türkiye” maddesinin tarih bölümünü yazmamı önerdiğinde de benzer bir dehşete düşmüştüm. Nuri Ağabey’in kaynak temini ve bolca yüreklendirme içeren sağlıklı “kriz yönetimi”yle sorun çözüldü: Okuyup değerlendirmesini dizlerim titreyerek beklediğim yazı hiç de fena olmadı.

Enis Batur

Dediğim gibi, Enis bana A’dan Z’ye İlhan Berk öncesi de işler delege etmişti. Hatta bir “Cemal Süreya Sempozyumu” bile hazırladım. Bana sorarsanız içerik açısından her şey hazırdı, bütün bildiri özetleri gelmişti, mükemmel olacağını iddia edemesem de iyi bir sempozyum olacağını söyleyebilirdim. Her şey hazırdı hazır olmasına ama Enis sempozyumu iptal etti. Nedenini hâlâ bilmiyorum. Sanırım alacağım cevabın beni kıracağından korktuğum için de, hiç soramadım.

A’dan Z’ye İlhan Berk’i 2003’te hazırlamıştım. 2006’da, kaç kişi fark etti bilmiyorum ama başlığının kuruluşu Cemal Süreya’nın Mülkiyeli Şairler: Antoloji'sine gönderme olan Yüz Yıldan Denemeler: Antoloji'yi hazırladım. Oysa Cemal Süreya sempozyumu gibi, Türk Edebiyatında Beyoğlu antolojim de bu iki kitaptan daha eski, 2000 tarihli. Ama o, herhalde telif değil de derleme olduğu için, o kadar ürkütmemiş beni.

Sonradan da benzer siparişler aldığım oldu Enis’ten. Hepsinden kârlı çıktım. Paul Muldoon’u, Pessoa ve dışkimliklerini ve daha nice şairimi, yazarımı onun sayesinde tanıyıp sevdiğimi, dahası bazılarını çevirip kitaplaştırdığımı nasıl unutabilirim?

Hele de –ilkokul 5’teki sınıf öğretmenim Özcan Bey ile Temel Britannica’nın yayın koordinatörü Prof. Dr. Oya Köymen’in ardından– “kurulda benim için kavga eden” üçüncü kişi olduğunu?.. Onun “Enis Batur” olmasında bu kavganın tabii ki katkısı yok, olması da gerekmiyor, ama benim bugün olduğum kişi olmamda önceki iki kavga gibi onun kavga­sının da büyük rolü var çünkü.


Eşeksever bir gergedan

ÇAĞLAYAN ÇEVİK

21 Mayıs’ta MSGSÜ Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından, Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu’nda düzenlenen “Enis Batur için Yerli Yersiz Bir Kolokyum Çatma Denemesi” başlıklı sempozyumun son oturumunda, son konuşmacı olarak EB ile “dostluk” etrafında “Bir Gergedanla Eşeğin Dostluğu” başlığı altında lafı döndürüp dolaştırmıştım. İrticalen 20 küsur yılda okuru olduğum bir şair-yazarla aramızdaki ilişkinin nasıl dostluğa evrildiğine ilişkin “içbükey” bir döküm denemesi yapmaya çalışmıştım. Sözü tamamlarken tüm sözlüklerdeki ortak bir tanımı alıntıladım: “Enis: (Ar. uns, ‘ülfet etmek’ten) Dost, arkadaş, yâr, hemdem, sevgili…” Yani EB ile dost olmak doğal bir durum gibi geliyor bana artık.

Gergedan atfı meşhur dergiyle ilgili değil. Daha başka bir yerden: Gergedanlar, perissodactyla (yani tek toynaklılar) takımından olmakla eşek, at, zebra, midilli, hatta tapir gibi canlılarla aynı familyadandır. Özne EB olunca, ortak familya “edebiyat, yazı, yayıncılık” etrafında şekillenir ki, bu familyada da kupa atları, yarış atları, safkan atlar, zebralar, tapirler, midilliler ve eşekler karşımıza çıkar. EB tıpkı gergedan gibi, bu familyanın “nadir” canlıları arasındadır. Kalabalıktan uzak durur, çok fazla ortalıkta görünmez, tüm iriliğine rağmen oldukça çeviktir. Bir diğer taraftan değerlendirmek gerekirse, EB “eşeksever”dir. Hem yük-binek hayvanına ilişkin kişisel anıları dolayısıyla hem bu canlının sanatta, edebiyattaki imgesel varlığı dolayısıyla… İşte ben o eşeklerden biri olarak konuştum.

Post-kolokyum çatma denemesi dolayısıyla bir not düşmem gerekirse:

Hayalperest okuru olarak tanıştığım,

Sokulgan okuru olarak yazıştığım,

İmtiyazlı bir okuru ve gazeteci olarak söyleşiler yaptığım,

Okuru bir dergi yönetmeni olarak yazılarını yayımladığım EB ile ayrıca yakın zamanda yayımlanan JTS (Journal of Turkish Studies) Enis Batur Özel Sayısı’nda bir söyleşi yapmıştık.

O söyleşi: Sorulmak istenen her sorunun, soruyu soran tarafından tam da sorulmak istendiği gibi sorulduğu, her soruya açıkça cevabın alındığı bir dost sohbetidir!

"Dostların eşiğinde bir diyaspora" başlıklı V. oturumdan.
Soldan sağa: Çağlayan Çevik, Mesut Varlık, Metin Celal, Oğuz Demiralp.

Son postanenin çalışanları

MESUT VARLIK

Bahsi geçen kolokyumun Enis Batur’un kapanış konuşmasının öncesindeki beşinci oturumunda ben de “Son Postane: EB” başlıklı bir konuşma yaptım. Bildiride Enis Batur’un mektup türündeki eserleri ve “mektup”un kendisiyle ilgili ve ilişkili eserleri kapsamında bir değerlendirme sunmaya çalıştım. Burada ise kısaca bildiri dışı olarak konuşmamda dile getirdiğim birkaç noktayı yeniden dile getirmek isterim.

Enis Batur’un edebiyat-kültür tarihimiz açısından yerini, konumunu düşünürken aslında ne kadar çok ihtiyaç duyduğumuz ama ne kadar “nadir” bir türün üyesi olduğunu bir kez daha kavrıyorum. 50 küsur yılda, 11 farklı türde 225 eser vermiş bir yazar, üstelik binlerce kitabın yayıncısı veya “sebebi”, yetmezmiş gibi bir de çevresinde gözüne kestirdiği herkesin daha fazla üretmesi için de sürekli mesai veren, edebiyatımızın ve dahası dünya edebiyatının çok özel bir üyesi, Enis Batur. Bizden ancak Ahmet Midhat Efendi’nin çabası, gayreti, bir edebiyat kurma güdüsüyle karşılaştırılabileceği kanaatindeyim. Aralarındaki 100 küsur yılda bu üretkenlikte başka isim yok maalesef. Üretkenliğiyle nam salmış Aziz Nesin’in ürettiği sayfa sayısı, şu anda Enis Batur’un ürettiklerinin beşte üçü kadar olmalı.

Enis Batur’un bir diğer özelliği de, hem yazarlığı hem şairliği hem de yayıncılığıyla edebiyat tarihimiz açısından irdelenmesi gereken bir “geçiş personasına” sahip olması. Bugüne kadar henüz aşılmamış olan 1950 Kuşağı’nın bugüne taşınmasında ve kıymetinin anlaşılmasında Enis Batur’un belirleyici bir “persona” ortaya koyduğu kanaatindeyim. Modern şiir-öykü-roman türlerinin Türkçe edebiyat içerisindeki yerini dünya edebiyatı ölçeğine taşımayı bilen o çıkışın devamlılığı büyük ölçüde Enis Batur sayesindedir.

Ancak bu üretkenliğin içinde yer aldığı kültürel dünyanın kuraklığını, bugüne kadar Enis Batur üzerine çok az çalışma yapılmış olmasından da bir kere daha anlıyoruz. Yakın zamanda yayımlanan ve benim de “kronŒBiblio” ile, ilk kez eksiksiz kitap listesiyle ve Alberto Manguel’in “Enis Batur’un Kütüphane’sine Önsöz” başlıklı metninin çevirisiyle katkıda bulunduğum, Harvard Üniversitesi yayını olan ve sevgili Orçun Üçer’in konuk editörlüğünde hazırlanan Journal of Turkish Studies Enis Batur Özel Sayısı ve Mimar Sinan’daki kolokyum bu açığımızı bir kez daha fark etmemiz ve telafisi için kıymetli iki çıkış oldular.

Enis Batur’un daha yazacağı çok kitabı var; bizimse yapmamız gereken çok daha fazla işimiz…

 
Yazarın Tüm Yazıları
  • çağlayan çevik
  • emin nedret işli
  • enis batur
  • Enis Batur için Bir Kolokyum Çatma Denemesi
  • mesut varlık
  • selahattin özpalabıyıklar

Önceki Yazı

SÖYLEŞİ

Başar Başarır ile sohbet:

“Dil hayatı yansıtır”

 “Fukaranın Ahı sözlük desen değil, deneme hiç değil, kerameti kendinden menkul bir şey oldu. O yüzden 'defter' diye anmayı tercih ettim. Gülümseten, yer yer can yakan, eskiyi hatırlatıp, varsa kıymetini, yoksa cezasını veren bir defter.”

FİGEN ŞAKACI

Sonraki Yazı

KRİTİK

Aklı Karışıklar İçin Rehber'in akla inanan yazarı:

Manguel'in gözünden Maimonides

“Yahudiliği bir akıl dinine dönüştürmeyi hayal eden Maimonides’e göre yine de evrenin neden var olduğu sorusu aklın imkânlarının ötesindedir...”

BURAK KUMPASOĞLU
  • P24 Logo
  • Hakkında
  • İletişim
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram

© Tüm hakları saklıdır.
Designed by Katalist