“KARANLIK ODA”: BARBARLARI BEKLERKEN

KRİTİK

Karanlık oda (I):

Coetzee’nin makalesi dolayısıyla değinmeler

"İşkenceye bakmak mı, bakmamak mı gerekir? Benzer biçimde işkenceyi yazmak mı gerekir, yazmamak mı? Coetzee, Elizabeth Costello’da bu soruna yeniden döndüğünde kötülüğün anlatımında kötülüğe benzer bir şeyin içimize sızmamasının imkânsız olduğunu düşünür."

KRİTİK

Karanlık oda (II):

Çölü geçmek

"Sınırı aşmaya kötülük diyeceksek, yalnızca 'kötülük”'mü vardır? Ya patolojik, yani olağan, günübirlik dünyamızın mantığına uygun eylemler ya da bu mantığın ötesine adım atan 'kötülük' edimi? Ama 'kötülük' sözcüğünü niçin hâlâ elimizde tutalım?"

KRİTİK

Karanlık oda (III):

Kant ya da “başlayabilir miyim,

bitirebilir miyim?”

"Buyruğun içeriği değil, buyurmanın kendisi önemlidir. Artık bana şu iyi, bu kötü diyen, gökten ya da gelenekten gelen, önceden verili hiçbir ilke yoktur. Yasa, ahlaklı olmak için bize neler yapmamızı ya da neyi yapmamamızı söylemez; tersine, iyi ile kötü yasanın kendisinden türer. Modern yasadır bu, salt biçim ya da saf buyurma gücüdür."

KRİTİK

Karanlık oda (IV):

Politika versus etik

"Barbarları Beklerken'de imparatorluk açısından herkes insan değildir. Barbarlar düşmandır ama bir başka devletin düşman olması gibi değil, özel bir düşmandır, uygar dünyanın düşmanıdır; uygarlık hayvansal bir varoluş düzeyinden insan olmaya geçiş olduğuna göre, barbarların bu durumda insandan çok hayvana yakın bir varlık olmaları gerekir."

KRİTİK

Karanlık oda (V):

Tabletler ya da tarihin iki anlamı

"Tarihin belli bir ânında şeyler birdenbire artık önceki gibi görülemez hale gelir, o kadar önemli olmuş, insanları etkilemiş sözler birden anlamsız, gülünç olur. Benzer biçimde çoktan önemini yitirmiş, bugün ancak gülünen eskide kalmış bir söz, yeniden tüm ciddiyetiyle başka bir kılıkta canlanır. Bu açıdan tarihin dışı yoksa bile tarihin içinde bir dışarısının varlığı vardır..."

KRİTİK

Karanlık Oda (VI):

Hayvan, insan

“İşkence insanı yalnızca 'hayvana' dönüştürmez, aynı zamanda mekanik bir şeye indirgemeyi amaçlar. Eğer beden ruhsal bir otomatsa, duygular, düşünceler üreten bir makineyse işkence bedeni ruhsallığından soyar, mekanik bedene indirger. Modern anlamda “insan” kavramı ortaya çıktığından beri ona hep eşlik eden, dadanan o tuhaf ikizlere: maymun ile otomat.”

KRİTİK

Karanlık oda (VII):

Hangi egemen?

“Aslında neo-liberal ekonomi tam bir öznellik ekonomisidir ama öznellik burada makinenin tam bir parçası olmak anlamındadır, artık özne-nesne, insan-makine, canlı-cansız ayrımının kalmadığı, makine için var olan bir öznelliktir.”

KRİTİK

Karanlık oda (VIII):

Erhan Bener’in Böcek’i

“12 Eylül'den sonra toplumun rahatlaması, Dönüşüm’de artık mücadeleyi bırakıp ölmeye yatan Samsa’nın ölüsünü nihayet evden attıklarında rahatladığını fark eden ailenin durumuna benziyor, aynı anda ışıl ışıl parıldamaya başlayan kız kardeşin evlenme zamanının geldiğini fark ederler. Böcekleşmiş, yenilmiş oğlun yerini olasılıkla piyasada nasıl hayatta kalacağını bilen, işbilir bir damat, bir bakıma üvey oğul alacaktır.”

KRİTİK

Karanlık oda (IX):

Devrim

“Devrim büyük bir sınır aşımıdır. Ama sınırı aşmak asıl olarak şimdiye kadar egemen olmuş bütün sınır kavrayışının ortadan kaldırılması anlamına gelir. Belki de artık sınır sözcüğünü kullanmamak gerekir. Eşik sözcüğü daha iyi olabilir: Eşikler her şeyin değiştiği, başka bir biçim aldığı noktalardır. Sınır, adı üstünde, sınırlar; ayırır, böler, kuşatır, çerçeveler, sabitler ya da bir kanala yerleştirir. Eşik ise bu sınırlama düzeninin değişmesidir... Demek ki devrim bir toplumun eşiği geçme girişimidir, ama belki daha önemlisi, eşikte bulunmanın deneyimlenmesidir.”