Dijitalleşme ve değişen okuma pratiklerimiz
“Dijitalleşmeyle kitabın da, okumanın da sonu gelmedi. Kitap okumayı geleneksel kitap, elektronik kitap ya da sesli kitap ikilikleri sınırlılığı içerisine hapsederek anlamak zor. Sosyal medya dünyasının kitabı öldürdüğüne dair kötümser bakış açılarına katılmayıp, iyimser olarak edebiyat dünyasının sosyal medyayı nasıl kullandığını mesele edinen çalışmalar da var.”

Richard Wentworth, Sahte Tavan, İstanbul Modern.
Dijitalleşme süreci pek çok mecra gibi edebiyatı ve okuma pratiklerimizi de etkiledi. Elektronik ve dijital kültürün, edebi eserlerin üretim, erişim, dolaşım ve değerlendirme biçimlerinde yol açtığı değişim, gazetecilik ve haberler üzerine etkisinde olduğu gibi, önce panikle “Sonu mu geldi kitabın, okumanın?” sorularını sordurdu. Sonraları ise daha sakince dijital kültürün ve sosyal medyanın etkilediği edebiyatın, kitabın, okumanın geleceği tartışılmaya başlandı. 2000 yılından sonra popülerleşen internet ile sosyal medya kültürel alanda daha belirleyici hale geldi: Öyle ki, çok kişi tarafından fark edilmek, takip edilmek, beğenilmek, paylaşılmak popülerliğe ve hatta kültürel ürünün niteliğine dair iddialara yol açtı. (Werber vd., 2023) Benim bu yazıda bu süreçte olan biten pek çok şeyin arasında ilgimi çeken ise daha çok okuma pratikleriyle ilgili kısmı: Okumaya ne olduğu, okumanın nasıl dönüştüğü. Bunu kendi deneyimim ve konu üzerine okumalarımdan (okumak üzerine okumak) hareketle burada kısaca ele almaya çalışacağım. Yeni kitaplardan haberdar olmak ve eleştirileri okumak için düzenli olarak takip ettiğim bu platforma bu konuda yazarak minik de olsa katkıda bulunduğum için ayrıca memnunum.
Uzunca zamandır iletişim, sosyal medya ve gazetecilik konularında ders veren, araştırma yapan, yayınlayan bir akademisyen olarak ve aynı zamanda bir edebiyat okuru ve yakınlarda da öykü yazmaya cesaret etmiş bir amatör kurmaca yazarı olarak bu iki dünyanın arasındaki kesişmeler epeydir ilgimi çekiyor. 1991 yılında yüksek lisans tezimi daktiloda yazmışken bugünlerde akademik literatürü artık elektronik olarak okuyabilsem de, kendi yazdıklarımı ve öğrencileriminkini edit ederken hâlâ bilgisayar ekranı yerine yazılı çıktı alarak, ancak kâğıtta daha eleştirel biçimde bakabilen ve görebilen birisiyim. Nadiren podcast dinlesem de, roman, öykü ve şiir okuma pratiğinde ise hepten basılı olanı elime alıp dokunarak, gerekirse bir önceki satıra, paragrafa, sayfaya, daha da geriye giderek, durarak, düşünerek okumayı seven ve buna alışmış birisi olarak günün birinde bir sesli kitap uygulamasını kullanacağıma inanmazdım.
Son yıllarda ülke dışında yaşamanın ve gündelik hayatımda ve işimde Türkçeyi kullanmamanın etkisiyle anadilimi kullanımımdaki paslanma ve körelme hissiyle başa çıkma yollarından birisi olarak kendimi bir sesli kitap uygulamasını kullanırken buldum. Sınırlar ötesinden sürekli kitap yüklenip getirmek zorluğunun üstesinden de gelmek anlamını taşıyordu bu aynı zamanda. Her ne kadar aynı uygulamada hâlâ kitabın yazılı versiyonu varsa onu tercih ediyorsam da, sesli kitap dinleme pratiğinin de, anadilimi duymak anlamında gündelik yaşamıma zenginlik kattığı muhakkak.
Ayrıca, dinlenen kitabın okunan esere kattıkları olduğunu fark ettim. İlginç biçimde İngilizcede audio diyerek işitsele vurgu yaparken Türkçede sese vurgu yaparak sesli kitap diyoruz. Seslendirenin yorumları, ses tonu, tınısı, duygulanımlar, vs. Yanı sıra, sesli olduğunda eserin fark ettiğimiz yeni yanları da oluyor. Belki okurken fark edemeyeceğimiz tekrarlardan, uyaklardan, ses benzerliğinden kaynaklanan bir çeşit müzikalitenin tadını çıkarıyoruz. Bu, eseri daha yoğun hissetmemize neden olabiliyor. Aynı zamanda edebiyattan da bağımsız olarak, dinleme esnasında sürdürdüğümüz gündelik yaşam etkinliklerinin ortaya çıkardıkları var. Benim durumumda bu sıklıkla yürüyüş; ama araba ve toplu taşıma seyahati sırasında kullananlar da çok: Mesela Danimarka’da uzun yola giden tır şoförleri arasında seyir sırasında sesli kitap dinlenmesi epey yaygınmış.
Sesli kitap dinlerken duyu organlarımızın arasında sanki bir geriye çekilme, öne çıkma yaşanıyor, başka şeylerin farkına varıyoruz. Mesela kulağımı dışarıya kapattığımda etrafımdaki kokulara hassas olmam ve hatta ayrıntıları daha iyi görmem gibi, rüzgârı tenimde hissetmem gibi. Kulaklıkla dış dünyaya tamamen kapalı olmakla, aware (farkında) komutunu kullanarak aslında birazını duymak arasında çok büyük farklar var. Ben kendi adıma toplu taşıma araçlarına inerken, binerken, sanki birine çarpacak ya da sendeleyecekmiş ya da dikkatsizlik edecek veyahut acil bir durumda sesi duymayarak kendimi riskli bir duruma düşürecek gibi hissettiğimden aware modunda kalmayı tercih ediyorum. Orta yaşlı bir kullanıcı olarak benim öznel deneyimim çok tipik de olmayabilir, ayrıca kulağımda vertigo, menier gibi hastalıkların zaman zaman nüksetmesini deneyimlemiş birisi olarak, kulaklık kullanmayı müzik dinlerken bile tercih etmeyen birisiyim. Sesli kitapları dinlerken ise tam tersi, en çok kulaklıkla dinlemeyi seviyorum. O durumda bile maalesef kaçırdıklarım oluyor; ya gündüz düşüne kapılıp bir çağrışımın peşinden dikkatim dağılabiliyor, ya da klasik ve ağır bir metinse ve pek çok yabancı isimli karakter varsa, o sırada dışarıdan gelen bir gürültüyle işitemediğim oluyor. Bu durum, itiraf etmek gerekirse çok canımı sıkıyor elbet, ama evde yalnız bile olsam, diyelim ki mutfakta yemek pişirirken, kulaklığı çıkararak dinlemek sanki eserden iyice uzaklaşmışım etkisi yaratıyor. Tavadan gelen cızırtı, musluğu açtığınızda gelen ses anlık da olsa dinlemeye sekte vuruyor. Dikkatli ve satır satır yapılan okuma ediminin yerini de tutmuyor o anlamda. Öte yandan, basılı olarak okunan her şey de, biliyoruz ki satır satır okunmuyor. Belki de siz de şu anda hızlı hızlı göz gezdiriyorsunuz bu yazıya elinizdeki telefon ekranından. Belki de zaten bir iki paragraflık blog yazılarına, hatta bir iki satırlık sosyal medya iletilerine alışmış bir kullanıcıysanız, gereksiz uzun buluyorsunuz bu okuduğunuz yazıyı.
Son yıllarda dijital çağda değişen okuma pratikleri ve özelde de sesli kitap okuma üzerine gelişen literatür de bu deneyimlerimizin farkına varıp anlamamıza yardımcı oluyor. Örneğin, Birgitte Stougaard Pedersen (2022) okuma ve okura ilişkin kavrayışların araca ve metnin somut biçimde multimodal kullanımına bağlı olarak üzerinde düşünmeyi gerektirdiğini söylüyor. Metni dinlediğimizde, yani gözlerimiz yerine ‘kulaklarımızla okuduğumuzda’ kullanılan aracı platform veya ortamın imkânları ekseninde, okurun pozisyonunun değiştiğini belirterek şu soruları yönlendiriyor: Metne ne zaman, nasıl, nerede, hangi araçla, arayüzle erişiyoruz? O sırada ne yapıyoruz? Etrafımızda neler var ve neler oluyor? Ses ve metin arasında nasıl gelip gidebiliyoruz, okuma deneyimimiz nasıl farklılaşıyor? Bu anlayış hem yazara hem de konuyla ilgili birlikte çalıştığı diğer araştırmacılara göre dinlemenin ikincil, yüzeysel ve daha düşük nitelikli ve okumanın birincil, derin, daha nitelikli olarak çerçevelenmesine de karşı çıkış olanağını geliştirir. (Pedersen vd. 2023; Engberg ve Have, 2023)
Bir sesli kitabı ‘okurken’ edebi okuma deneyiminin yanında gündelik hayat pratiği, özgül teknolojik formatlar, koşullar ve estetik de çok büyük önem taşır. (Have ve Stougaard Pedersen, 2021) Örneğin, dinleme sırasında sosyal olarak bir sesin eşlik etmesi, bir yakınlık etkisi yaratır. Sesin ayrıca müzik dinleme gibi estetik bir boyutu var. Sesli kitap dinleyicileriyle yaptıkları araştırmalar sonucunda ev işi yaparken çok odaklanılamadığından sesli kitabın ‘dinlendiği’, ama yolda sesli kitabın ‘okunduğu’ ortaya konmuş. Bundan hareketle okuma diye bilegeldiğimiz şeyin yeniden kavramsallaştırılmasına ihtiyaç olduğu vurgulanıyor. Yazarlar esasında sesli kitabın sadece basılı kitap deneyiminin yeniden dolayımlanması olarak değil de, tamamen farklı bir araç olarak, mobil medya dinleme pratikleriyle ilişkili olarak kavramsallaştırılması gerektiğini söylüyorlar. (Have ve Stougaard Pedersen, 2021)
Literatürdeki bu son tartışmalardan öğrendiğimize göre, dijitalleşmeyle kitabın da, okumanın da sonu gelmedi. Bunu esasında medya arkeolojisi üzerine düşünen, eski ve yeni medya arasındaki ilişkinin bitiş ve son ile kolayca tanımlanamayıp süreklilikleri de göz ardı etmememizi salık veren farklı disiplinlerden yapılmış önceki katkılardan da biliyoruz. (Parikka, 2012; Natale; 2016; Balbi, 2015) Kitap okumayı geleneksel kitap, elektronik kitap ya da sesli kitap ikilikleri sınırlılığı içerisine hapsederek anlamak zor. Sosyal medya dünyasının kitabı öldürdüğüne dair kötümser bakış açılarına katılmayıp, iyimser olarak edebiyat dünyasının sosyal medyayı nasıl kullandığını mesele edinen çalışmalar da var. (Thomas, 2020)
Jim Collins’in (2023) de vurguladığı üzere, Book Tok videolarında görüldüğü gibi okuma kültürlerinin hibritleşmesini odağa alan ve okuma deneyimlerinin yalnız, bireysel, basılı metne dayalı karakterlerinin yanı sıra sosyal, kamusal ve ekran temelli de olabildiği pratikleri araştırmak önemli hale geliyor.
Okur, yazar, edebiyat eleştirmeni, endüstrideki eyleyiciler arasındaki edebiyat dünyasını disiplinlerarası ele alıp daha kapsamlı analiz eden kavrayışlara ihtiyaç var. Elbette edebi metin temelli, yakın okumalardan oluşan geleneksel edebiyat eleştirisi de varlığını sürdürecektir. Ancak bunun yanı sıra, yukarıda örneklerini özetle aktarmaya çalıştığım gibi, sosyolojik yaklaşımların geliştirilmesi gereği özellikle son yıllarda vurgulanır oldu. Bu yapılırken de medya ekolojisi ya da ekosistemleri perspektifiyle, sadece izole biçimde metinlere odaklanmadan, bu metinlerin ortaya çıktığı ve üretildiği ağların, altyapıların ve platformların kendilerine de bakmak gereği (Enslin vs., 2023) çağrısı da çok önemlidir. Dijital sesli kitaplar ve dinleme deneyiminin karakterinden kaynaklı olarak medya çalışmaları, karşılaştırmalı edebiyat, estetik, sosyoloji (Have and Stougaard Pedersen, 2016), psikoloji ve eğitim bilimlerini de (Pedersen vd., 2023) içererek konunun disiplinlerarası araştırılması gerektiği çağrısını da eklemek gerekir. Sesli kitaplar özelindeki son okumalarımı kısaca özetlemek amacıyla hareket ettiğim bu yazıyı yazarken bile hep aklımda eklenmesi gerekenlerin gezinmiş olması da sanırım bu yüzden.
Her yeni gelen medya ya da teknolojinin olanları nasıl etkilediği üzerine geliştirilen literatürü de bu konu özelinde tekrar anmakta yarar var. Raymond Williams’ın (1990) Marksizm ve Edebiyat adlı eseri hem değişenin hem de süregiden tortunun altını çizen ilk akla gelen çalışmalardan. Buna, medya araştırmalarında, metinlerin çok anlamlılığından ve izleyicinin heterojen karakterinden hareketle gelişen ağırlıkla televizyon ve dizi filmlerin okunması ve alımlanması üzerine izleyici araştırmalarını eklemek mümkün. Son yıllarda interaktif belgesel, dijital oyunlar ve yapay zekâ uygulamaları eksenlerinde üretilenler ve bunların alımlanması ve katılımcı teknoloji üzerine deneyimlenen pek çok gelişme de hem bildiğimiz okuma kavramını genişletiyor ve hem de yazma pratiklerinde (örneğin Abba vd., 2021) değişime yol açıyor. Yazının başında gazetelere ve habere ilişkin teknolojik gelişme sürecindeki konumlanmanın benzer bir dille edebiyat için de yapıldığından söz etmiştim. Şimdi de TV’den, dizilerden, belgesellerden söz ettim. Kendi içinde farklı ama birbiriyle ilişkili bu çoklu düzlemler gözetilerek, değişen okuma pratikleri konusunda yapılacak araştırmalardan sonra konunun daha etraflıca anlaşılmaya başlanması mümkün olabilecektir.
KAYNAKÇA
- Abba, Tom, Jonathan Dovey, Kate Pullinger, Ambient Literature: Towards a New Poetics of Situated Writing and Reading Practices, Palgrave, 2021.
- Balbi, G., Old and new media. Theorizing their relationships in media historiography, In S. Kinnebrock, C. Schwarzenegger, & T. Birkner (Eds.), Theorien des Medienwandels [Theories of media change] (pp. 231–249), Köln, Germany: Halem, 2015.
- Collins Jim, “Foreword”, The Routledge Companion to Literary Media, Ed. Astrid Ensslin, Julia Round ve Bronwen Thomas, Routledge, 2023.
- Ensslin, Astrid, Julia Round ve Bronwen Thomas, “Introduction. What is Literary Media?”, The Routledge Companion to Literary Media, Ed. Astrid Ensslin, Julia Round ve Bronwen Thomas, Routledge, 2023.
- Have, Iben, Birgitte Stougaard Pedersen, “Reading Audiobooks” in Lars Elleström Editor Beyond Media Borders, Volume 1 Intermedial Relations among Multimodal Media, Palgrave, 2021.
- Have, Iben, Birgitte Stougaard Pedersen, Digital Audiobooks: New Media, Users, and Experiences, Routledge, New York and London, 2016.
- Natale, S., “There are no old media”, Journal of Communication, 66(4), 2016, 585-603.
- Parikka, J., What is media archaeology?, Cambridge, UK: Polity Press, 2012.
- Pedersen, Birgitte Stougaard, Iben Have, Maria Engberg (ed.), The Digital Reading Condition, New York: Routledge, 2023.
- Pedersen, Birgitte Stougaard, “Reconfiguring reading in the age of digital platforms”, Media Ecologies of Literature, Susanne Bayerlipp, Ralf Haekel ve Johannes Schlegel (eds), Bloomsbury Academic, 2022.
- Thomas, Bronwen, Literature and Social Media, New York: Routledge, 2020.
- Werber, Niels, Daniel Stein, Jörg Döring, Veronika Albrecht-Birkner, Carolin Gerlitz, Thomas Hecken, Johannes Paßmann, Jörgen Schäfer, Cornelius Schubert and Jochen Venus, “Getting Noticed by Many: On the Transformations of the Popular”, in: Arts 12: 39, 2023.
- Williams, Raymond, Marksizm ve Edebiyat, çev. Esen Tarım, Adam Yayıncılık, İstanbul, 1990.
Önceki Yazı

Büyük kadınlar
“1978’de yazılmış, Amerika’da 1983’te basılmış, Türkçeye Yazmak Yasak–Bastırılan Kadın Yazını ismiyle çevrilmiş Joanna Russ imzalı kitabı Hollanda’da son yıllarda ivmelenen değişim rüzgârını arkamıza alarak okumak, değişimin yavaş olsa da imkânsız olmadığını müjdeliyor olabilir.”
Sonraki Yazı

Filistin, mon amour (II):
Gazze ya da Auschwitz?
“İsrail’i soykırım yapmakla suçlamanın anti-semitizm olduğunu söyleyenlere şunu rahatlıkla sorabiliriz: Auschwitz felaketini yaşamış ve bütün hayatını o felakete adamış ve nihayet buna ‘katlanamayıp’ intihar etmiş olan Primo Levi de mi anti-semit?”