• HAKKINDA
  • YAZARLAR
  • YAZILAR
  • İLETİŞİM
  • DENEME
  • DOSYALAR
  • EDİTÖRDEN
  • ENGLISH
  • GASTRONOMİ
  • EVVEL ZAMAN
  • HABERLER
  • HER ŞEY
  • KİTAPLAR
  • KRİTİK
  • PORTRE
  • SANAT
  • SİNEMA-TİYATRO-TV
  • SÖYLEŞİ
  • SORUŞTURMA
  • SPOR
  • TADIMLIK
  • TARTIŞMA
  • VİDEOLAR
  • VİTRİNDEKİLER

Cinsler arasında ayrım yapmayan halis Osmanlı erotizmine dair

“Kitap, günümüzde kuir olarak tanımlanan kitlenin Osmanlı toplumundaki konumu hakkında ilginç detayları içeriyor.”

Levni, "Sarhoş oğlan", 1732.

NECMİ SÖNMEZ

@e-posta

DENEME

2 Ocak 2025

PAYLAŞ

İlkbahar aylarında Selanik Rüştiyesi’nin adresini eski bir Osmanlı haritasında ararken birden ekranıma bu kitabın ilanı düştü: Gender in Ottoman Constantinople. Konu ilgimi çektiği için yayıncısından bir kopyasını yollamasını rica ettim. Tadını çıkararak okuduğum çalışma Osmanlı İmparatorluğu’nda 18. yüzyılda başlayan “Batılılaşma sürecinden” önce toplumsal cinsiyet konusundaki kabul edilmiş özgürlükleri ele alıyordu. Bu sayede Hançerli Hikâye-i Garibesi (1851-52), Leta’ifname (1872-73), Hikâye-i Tayyarzade (1872-73), Hikâye-i Cevri Çelebi (1872-73), Tifli Efendi Hikâyesi (1882-83), İki Birader Hikâyesi (1883-84) başta olmak üzere ilginç hikâyelerin varlığından haberim oldu.

Günümüzde kuir olarak tanımlanan kitlenin Osmanlı toplumundaki konumu hakkında son derece ilginç detayları içeren kitapta ilgimi çeken diğer konu da yazarın yayınlamış olduğu litografiler oldu. Uzun zamandan beri ressam Malik Aksel’in Türklerde Dinî Resimler-Yazı-Resim kitabını (Elif Yayınları, 1967) sayfa sayfa belleğime almaya çalışıyordum. Amacım Batı kaynaklı, referanslı olmayan “yerel görselliğin” boyutlarını kavramaktı. Aksel’in gözünden kaçmış olan litografileri David Selim Sayers’in kitabında görünce hem şaşırdım hem de İbrahim Müteferrika’ya Müslüman olduktan sonra verilen özel izinle 1729’da başlayan Osmanlıca kitap basma statüsünün uzun süreden beri aradığım “yerel görselliğin” başlangıcı olabileceğini düşünmeye başladım. Çünkü tamamı litografiyle basılmış olan bu kitaplardaki resimler, Malik Aksel’in Türklerde Dinî Resimler tezinden daha farklı bir görselliğin kapılarını aralıyordu sanki.

Aksel yazıdan surete geçişte Huruf-i Mukattaa olgusuna vurgu yapar. Bu sayede çizginin tılsım, resim olarak farklı imgesel gönderilere bulunmasıyla hiç kuşkusuz Batıda, Hıristiyan-Yahudi kültüründe, olmayan bir mitolojinin varlığını savlamak mümkündür. Aksel’in tılsımlı çizgiler olarak yorumladığı bu mitolojinin Sofi geleneği içindeki yansımaları elbette ayrı bir konudur. Bir sanat tarihçisi olarak beni ilgilendiren dinî derinlikleri olan harflerle insan ve evren konusuna girmeyen, sıradanın sıradanı bir görsellik, resimleme olgusunun nerede, nasıl başladığını düşünmekti. Sayers’in ilginç hikâyeleri içeren kitabının görsel yanı bu yüzden ilgimi çekti. Çünkü tamamı litografi tekniğiyle basılmış olan kitaplardaki resimler, hiçbir perspektif ve akademik desen kuralına uymayan özellikleriyle tam da aradığım “günlük ihtiyaçlara dayalı” bir görselliğin varlığını müjdeliyordu.

David Selim Sayers

Gender in Ottoman Constantinople içerdiği sosyo-kültürel detaylarla Osmanlı toplumunun aslında tahmin etmediğimiz kadar renkli ve hazlara dayalı olduğunu ortaya çıkardığı için de ilginç bir kitap. Avrupa’dan ithal edilen litografi tezgâhlarında basılan kitapların tipografik ve resimsel özellikleriyle dinî, tasavvufi olmayan yerel bir görselliği tetiklediği savunulabilir mi? Ben Sayers’in birbirinden ilginç yorumlarıyla dolu satırlarını okurken daha çok bu tür bir sorgulamanın eşiğinde geziniyordum. Mevlevilikte, Bektaşilikte zirveye varan yazı resim, hiç kuşkusuz manevi ve maddi dünyanın arasında sıkışmış kitleler için bir tür iç döküş, içe dönüş alanıydı. Çünkü kutsallığın, maneviyatın odağından ayrıl(a)mayan bir imgeselliği şifrelerle çözmeye çalışıyordu. Sayers’in kitabındaki resimlere, desenlere baktığımda göndermelerden arınmış, yalın, sade ve üryan bedenleri görüyordum. Sayers metinleri “proto realist” yazının ilk örneklerinden biri olarak yorumlayarak belki Osmanlı Araştırmaları alanında var olan tabuları altüst ediyor. Benim bunları değerlendirecek bilgim olmadığı için bir tür paralel okumaya yöneldim. Acaba “proto realist” edebi metinlerin ismi bilinmeyen sanatçılar tarafından resimlenmesiyle, dinî olmayan yerel görselliğin ilk adımları mı kurgulanıyordu? Bu coşkun erotik metinlerde dile getirilen ten uyuşmasının kadın-erkek ayrımı yapmamasına, hazzın boyutlarını yalın ama çarpıcı dille aktarmasına nasıl bir açıklama getirmeli?

Sayers’in kitabındaki litografilere baktığımda iki farklı yaklaşım ortaya çıkıyordu. İlki, aynı yatağı paylaşan üç erkeğin deseni başta olmak üzere naif, eğitim almamış bir çizgisellik. İkincisi, doğru kullanılan perspektif ve figür proporsiyonları nedeniyle profesyonel bir resimleme. Birkaçı elle renklendirilmiş olan bazı litografilerdeki atmosfer belki yüz yıl sonra İzmir’deki Tatikyan Matbaası’nda (Ömer Durmaz, İskender Dereli, 19. Yüzyıl İzmir’inde Ressam Boğos Tatikyan ve Tatikyan Matbaası, İzmir Kalkınma Ajansı, 2021) şekillenen resimsel dünyayı andırıyor.

Sayers’in cinsiyet araştırmalarında yeni bir yol ayrımı olarak kabul edilecek bu ilginç kitabının biri yazınsal, diğeriyse görsel olan iki açılımı tetikleyen yapısı var. Yanlış bir ahlak anlayışını beraberinde getiren Batılılaşma sürecinden önce, cinsler arasında ayrım yapmayan halis Osmanlı erotizmini dile getiren edebi metinlerde yabana atılmayacak bir gerçeklikle haz alma, haz verme halleri dile getiriliyor. Bu süreci tetiklediğini düşündüğümüz litografiler de bilmediğimiz bir yerel görselliğin kapılarını aralıyor.

 
Yazarın Tüm Yazıları
  • david selim sayers
  • Gender in Ottoman Constantinople

Önceki Yazı

HER ŞEY

Balkabağı çorbası ve bileşik kaplar kanunu

“Alpaslan’ın dili son derece sade. Ancak bir o kadar güçlü imgeleriyle bu sadelik bana Japon edebiyatını ya da Richard Brautigan’ın kitaplarını anımsatıyor.”

SONA ERTEKİN

Sonraki Yazı

DENEME

DjuDju mango?

60 yıllık bir tiyatro festivali: Theatertreffen 

“Bu yıl seyircileri ve sanatçıları hem fiziksel olarak hem de zihnî bağlantılar kurarak dilediği gibi bir araya getiremeyen festival, üç hafta boyunca kendi yarattığı hayaletle birlikte yaşar hale geldi...”

İLKER ÇALIŞKAN
  • P24 Logo
  • Hakkında
  • İletişim
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram

© Tüm hakları saklıdır.
Designed by Katalist