Bir sabuna bağlı hayatlar: Semmelweis
“Louis-Ferdinand Céline’in edebi yolcuğunun göz kamaştırıcı ilk durağı olarak niteleyebileceğim Semmelweis dört dörtlük bir kitap...”

Ignaz Philipp Semmelweis (solda), Louis-Ferdinand Céline (sağda)
2024 birbirinden güzel kitapların yayımlandığı bir yıl oldu. Kurmaca ve kurmaca dışında hem çok iyi metinler üretildi hem de çok iyi çeviriler yapıldı. Ekonomik zorluklara rağmen bunca güzel kitabı bize ulaştıran tüm yayın emekçilerine teşekkür ederim. Okuduklarımdan birini seçmekte zorlandığımı da eklemek isterim. Listem uzundu, ne yazacağımı bilemeyip sorduğumda K24’ün sevgili editörü Mustafa Arslantunalı’nın da “güzelim kitap” demesiyle listemde en başlarda yer alan Semmelweis’i biraz daha görünür kılmak istedim.
Semmelweis için “dört dörtlük” bir kitap desem yeridir.
Louis-Ferdinand Céline 1924’te hekimlik tezi olarak kaleme aldığı “Ignaz Philipp Semmelweis’in Yaşamı ve Eserleri” adlı çalışmasını biraz değiştirerek 1936’da edebi metin olarak yayımlar. Teze ve romana yazdığı önsözlerde metinler hakkında bilgi verirken akademik bir çalışmanın edebi metne dönüşmesini de takip etmemize olanak verir.
Kimdir Semmelweis, neden önemlidir?
Céline’in deyişiyle keşfi dehasının gücünü aşan, belki de bu nedenle büyük çileler çekmiş, kıymeti çağdaşlarınca bilinmemiş, çok büyük bir yürek, büyük bir tıp dehasıdır.

Semmelweis
çev. Ayberk Eray
Jaguar Kitap
Eylül 2024
98 s.
Ignaz Philipp Semmelweis (1818-1865) lohusa humması enfeksiyonuna karşı alınması gereken önleyici tedbirleri ilk bakışta saptamış, bu enfeksiyonla mücadele etmek için tek yolun ellerin temizlenmesinden geçtiğini, hekimlerin ellerini dezenfekte etmeden hastalara temas etmemeleri gerektiğini hayatı pahasına savunmuş bir hekimdir.
Semmelweis’in trajik yaşamöyküsü, yıllar boyunca değişmeyen iktidarla, güçle, hasetle savaşma öyküsü olduğu kadar bilimin dogmayı yenmek için ne kadar çok uğraşması gerektiğinin de kanıtıdır. Hırs, rekabet, çekemezlik ve umursamazlıkla insan canının yok sayılmasının acı bir örneğidir.
Ignaz Philipp Semmelweis kadınların ölümüne yol açan enfeksiyonla mücadele ederken erkek hekimlerle ve akademiyle de mücadele eder. Bu mücadele zaman zaman başarıyla sonuçlansa da süreklilik kazanmaz. Ne de olsa ölen kadınlardır. Bu mücadeleyi okurken fark ettim ki, kadınlar kolaylıkla feda edilirken erkekler bir şey yapmamış. Sanat, kültür, bilim dünyası gibi tıp dünyası da erk’ek merkezli bir gelişim göstermiş. Ve sormadan edemedim; “Hastalanan erkekler olsaydı, hekimler aynı biçimde davranır mıydı?”

Louis-Ferdinand Céline bu çok etkileyici ve trajik yaşamı sarsıcı bir yalınlıkla kaleme alırken duygularını, hatta zaman zaman yargılarını gizlemez. Semmelweis’le biyografinin sınırlarını muğlaklaştırarak metni romana yaklaştırır. Bunu yaparken de önsözde söylediği gibi, “Biçimin önemi yoktur, önemli olan içeriktir” diyerek anlattıklarına kulak kesilmemizi sağlar.
Louis-Ferdinand Céline’in edebi yolcuğunun göz kamaştırıcı ilk durağı olarak niteleyebileceğim Semmelweis dört dörtlük bir kitap dedim, çünkü...
Bir: Anlatılan yaşamöyküsü çok sarsıcı. Kısacık ömründe “annelerin kurtarıcısı” sayılan Ignaz Philipp Semmelweis iyileştirmeye çalışırken hastalanan ama kendini iyi edemeyen, çok acı çekmiş bir hekim. Onun yaşamı farklı alanlarda öncü olmuş ama keşifleri ve icatlarıyla kabul görmemiş pek çok başka dehaya benzerken, trajik ölümü geride pek çok soru bırakıyor: Keşfi elli yıl sonra Louis Pasteur’ün tüm tıp tarihini değiştirecek buluşuna öncülük etmiş Semmelweis yaşasaydı, kim bilir daha neler yapabilirdi…
İki: Louis-Ferdinand Céline’in bu kısacık romanı iyi düşünülmüş, sıkı dokunmuş yapısı ve biçimiyle çok yenilikçi bir metin. Kendi deyişiyle, “elden geldiğince yoğun, özlü ve sahici olmak istemesi”nin sonucu olarak okuru anlatılan kişinin yaşamına yaklaştırırken detaylarla boğmuyor ama yaşananların parçası kılıyor.

Céline
Hayatını anlattığı hekim gibi keşfe uzanan bir yolculukla gerçeğin peşine düşen Louis-Ferdinand Céline anlatılan zamanla yakın geçmiş arasında gidip gelen sıçramalara kendi zamanından yani “gelecekten” bir bakış ekleyerek çok katmanlı bir zaman yapısı kuruyor. Bu zamansal sıçramalar metni tarihsel ve biyografik bir roman olmanın ötesine taşıyor. Metni okurken Céline’in kurguladığı gelecekte olmak yaşananlara başka bir gözle bakma imkânı verdiği gibi, tarihin tekerrür ettiği gerçeğini de bir kez daha hatırlatıyor.
Bu zamansal sıçramalar ayrıca bilimin ve keşiflerin birbirine eklemlenen sürekliliğini kavramamızı sağlayan parlama anları yaratıyor.
Üç: Ayberk Erkay’ın çevirisi çok iyi. Yazdığı önsözde dediği gibi, “sözün hercai, oyunbozan coşkusu”nu Türkçe yazılmışçasına okura geçiriyor. Ayberk Erkay’ın yukarıda değindiğim zamansal sıçramalar için bulduğu çözümler ve yazarın sade üslubunu koruma becerisi okuma deneyimimizi zenginleştirdiği gibi, metni bir kere daha okuma isteği uyandırıyor.
Dört: Jaguar Kitap özenli yayıncılığıyla kalıcı kitaplar üretiyor. Kitap kapaklarının çok çarpıcı olduğu okurların ortak fikri. Natalia Suvaorova’nın tasarladığı Semmelweis’in kapağı, romanı okuyup bitirince metnin yalınlığına eşlik edebilme gücüyle çok sarsıcı bir etki yaratıyor. Ignaz Philipp Semmelweis’in hekimlerin ellerine alması için neredeyse yalvardığı sabun gündelik hayatımızın basit bir nesnesi olmaktan çıkıp bir ömrün temsili oluyor.