• HAKKINDA
  • YAZARLAR
  • YAZILAR
  • İLETİŞİM
  • DENEME
  • DOSYALAR
  • EDİTÖRDEN
  • ENGLISH
  • GASTRONOMİ
  • EVVEL ZAMAN
  • HABERLER
  • HER ŞEY
  • KİTAPLAR
  • KRİTİK
  • PORTRE
  • SANAT
  • SİNEMA-TİYATRO-TV
  • SÖYLEŞİ
  • SORUŞTURMA
  • SPOR
  • TADIMLIK
  • TARTIŞMA
  • VİDEOLAR
  • VİTRİNDEKİLER

Ahmet Uğurlu’ya veda:

“Ama arkadaşlar iyidir”

“Bazı oyuncular bazı rollerle ya da karakterlerle sonsuza dek özdeşleşir. Bir kuşağın hafızasına kazınan Ahmet Uğurlu tabii ki en çok Mahsun Süpertitiz demekti, Tabutta Rövaşata’nın, elinde tavuskuşuyla kameraya ürkek ürkek bakan Mahsun’u.” 

AHMET ERGENÇ

@e-posta

PORTRE

6 Haziran 2024

PAYLAŞ

Ahmet Uğurlu, Tabutta Rövaşata’nın Mahsun’u, ‘90’lı yılların meşhur “arkadaşlar iyidir” cümlesinin sahibi aramızdan ayrıldı. Ortak hafızamızdaki bir “güzel insan”la daha vedalaştık. Ölüm haberini aldığımda çok eski bir arkadaşı, çok eski ve özel bir varlığı kaybetmiş gibi bir inceden sızı hissettim. Hep orada olacakmış gibi duran bir arkadaşı kaybetme hissi.

Bazı oyuncular bazı rollerle ya da karakterlerle sonsuza dek özdeşleşir ve aslında o rolle neredeyse bir “toplumsal tip” yaratırlar. Bir kuşağın hafızasına kazınan Ahmet Uğurlu tabii ki en çok Mahsun Süpertitiz demekti, Tabutta Rövaşata’nın afişinde elinde tavuskuşuyla kameraya ürkek ürkek bakan Mahsun’u. Peki Mahsun kimdi, nasıl bir toplumsal tipi ete kemiğe bürüyordu?

Bir evsizdi Mahsun, bir yarı-meczup, bir romantik, bir tutunamayan, bir yeraltı insanı, bir “zamane aziz”i, bir otomobil hırsızı, bir outsider, bir uyumsuz. İnsanı üzen bir derbederliği, saflığı, dağılmışlığı vardır.

Tabutta Röveşata’da (Derviş Zaim, 1996) Ahmet Uğurlu (Mahsun).

Bütün bunlar doğrudur ama belki de en çok bir “hayalettir” Mahsun, varla yok arası bir şeydir, ufak tefek şeyler çalar ve “çalıntı” bir hayat yaşar. Çıkma ekmek yer, dünyada az yer işgal eder, geceleri ısınmak ve “şehri görmek” için araba çalar ve çaldığı arabaları sabah aynı noktaya geri bırakır: “Süpertitiz”dir aynı zamanda, arabayı bir güzel temizler, o temizleyiş de insanı üzer, mahveder.

Derviş Zaim, “yönetmen görüşü”nde Mahsun’u şöyle anlatıyor:

“Geceleri çaldığı arabaları sabaha dek gezdikten sonra yerlerine bırakır. Otomobil çalmaz Mahsun, sizin yaşamınızdan bir gecelik rahatlıklar çalar. Otomobilinizin sıcak koltuğunu çalar, geceleri dolaştığınız şehrin aydınlığını çalar.”

Böyledir Mahsun, bir gececildir, gece için kendine bir öteki hayat uydurmuştur.

Mahsun’un bir diğer müthiş tarafı da şudur: “Kriminal tip”lerle özdeşleştirilen o tehlikeli, o tekinsiz hisse sahip değildir: Mazlumdur, garibandır, kimseye zararı yoktur, sadece hayatın dışına düşmüştür. Bu düşkünlüğüyle de insanı üzer. Mahsun bu açılardan insanın “anti-kahraman” demeye bile dilinin varmadığı bir anti-kahramandır. Edebiyat dünyasında bir “Hayalet Oğuz” vardı; bohem, varla yok arası, dünya nimetlerinden az alan, dünyada az yer kaplayan, bir görünüp bir kaybolduğu için Hayalet diye anılan Oğuz Haluk Alplaçin. Biraz onun gibidir Mahsun.

Bu özellikleriyle bir ‘90’lar tipidir. Kırık dökük bir Beyoğlu bohemliğinin uzantısı, Hisar’da yaşayan hali gibidir. Tabutta Rövaşata da çekildiği yıl (1996) ve taşıdığı his gereği Gölge Oyunu, Gece, Melek ve Bizim Çocuklar ve Teyzem gibi Beyoğlu, İstanbul filmleriyle akrabadır. Mahsun da mesela Gölge Oyunu’ndaki “kaybeden” tiplemeler Şener Şen ve Şevket Altuğ ile uzaktan akrabadır. Bu karakterler, yakın tarihin “güzel kaybedenleri”dir. Bu yüzden bize musallat olmaya (iyi anlamda) ve bizi üzmeye devam ederler. Zamane azizleri de diyebiliriz onlara. İstanbul’un kırık dökük azizleri.

“Mahsun, beni Taksim’e götür”

Tabutta Rövaşata’da Mahsun’u Taksim’e bağlayan meşhur bir sahne var: Ayşen Aydemir’in canlandırdığı “eroin bağımlısı” olarak geçen karakter (maalesef adı yoktur filmde, keşke olsaydı) bir kriz ânında Mahsun’a yanına gelir ve yalvarır: “Mahsun, beni Taksim’e götür.” ‘90’lı yıllarda bir şakaya, bir kült ifadeye dönüşen bu cümle bir neslin kafasında hâlâ yankılanır. ‘90’lı yılların ortalarındaki Taksim underground’un, bohemin Taksim’idir. Sinemaları, barları, kitapçıları, gece kulüpleri, izbe köşeleriyle bohem bir yerdir. Kritik nokta da Tarlabaşı’dır. Hem korkulan hem de “druglar” için gidilen o yer. Ağır Roman’da anlatılan “ağır” bir durum vardır orada, ama özlenir o yıllar. Mahsun biraz da o yılların Taksim’inin temsilidir.

Ahmet Uğurlu’nun herkesin gönlünde biraz dokunaklı bir yerinin olmasının bir nedeni de, sanırım Hülagü’den Mahsun’a kadar hep bir içe dönüklüğü, bir utangaçlığı, bir çekinceyi ete kemiğe bürümesidir. Bu utangaçlıkta kendine has huylar da geliştirir. Özellikle son yıllarda artan o “kendini gösteren” ve baskın karakter furyasının tam tersidir: Sakin bir kaybedendir. Kaybedenliğini de bağırmak ve dramatize etmek istemez. Neredeyse Stoacı’dır. Verin bir varil, içinde yaşasın.

Bu Stoacı halinde garip şefkat anları geliştirir Mahsun karakteri. Şefkat önemli bir terimdir. Niye çaldığı belli olmayan (güya aç olduğu ve yemek için çalmıştır ama öyle değildir) tavuskuşuyla İstanbul sokaklarında, Hisar’da dolaşırken ona gösterdiği şefkat hem sürreel hem de müthiştir. İnsanlardan kaçıp hayvanlara sığınan bir hali vardır. Ya da insan dünyasını geride bırakan başka bir şefkat vardır. Bayağı garip bir görüntüdür aslında, sokakta elinde tavuşkuşuyla yürüyen bir evsiz. Kuşların en süslüsüyle, sokakta yaşayanların en derbederi. Bu kontrast da bizi üzer.

Mahsun’un en bilinen repliği şudur herhalde: “Ama arkadaşlar iyidir.” Evsiz olmak ve arkadaşlarda kalmak bahsinin son cümlesi budur. Bunu söylerken yüzünde samimi bir heyecan da görülür. Mahsun’un dünyası, kayıt-dışı, sistem-dışı bir dünyadır ve hayatta kalabilmesinin tek yolu, kendisi gibi kırık dökük hayatlar yaşayan diğer arkadaşlardır. İnsanın aklına neredeyse Berger’in bahsettiği “yetimler ittifakı” geliyor. Bu ittifak, bu arkadaşlık türü gitgide kaybolduğu için sanırım, Mahsun bir yandan da bize yitirilmiş bir masumiyet ve saflığın ifadesi gibi gelir.

Mahsun gibi bir “zamane azizi”ni bize hediye ettiği için sonsuz teşekkürler Ahmet Uğurlu’ya. Onu şu şahane Babazula şarkısıyla uğurlayalım:

Evet, arkadaşlar iyidir. Hep arkadaşımız kalacaksın sevgili Ahmet Uğurlu.

 
Yazarın Tüm Yazıları
  • Ahmet Uğurlu
  • Derviş Zaim
  • Tabutta Rövaşata

Önceki Yazı

KRİTİK

Empusyon:

Dayanılmaz bir orta dünya

“Olga Tokarczuk’un Nobel Ödülü’nden sonraki ilk romanı olan Empusyon, Tokarczuk’un sıklıkla döndüğü bir metin olan Büyülü Dağ’a, Thomas Mann’a çok yönlü bir selam...”

NİHAT DAĞLI

Sonraki Yazı

EVVEL ZAMAN

İdeal gazete nasıl olmalı?

“Arkadaşımız Nizamettin Nazif’in beyninde bin bir gazete ve mecmua projesi uyur ve Nizam bunları arkadaşlarına zaman zaman anlatır. Biz kendisine ideal bir gazetenin nasıl çıkması lazım geldiğini sorduk. Velût bir yazıcı olan Kara Davut’un müellifi bize gönderdiği mektubunda ideal gazetenin (sıfatı zatiyesini) anlatırken, bugünkü gazetelerin eksik taraflarını da kendi düşüncesine göre gösteriyor.” 

FEZA KÜRKÇÜOĞLU
  • P24 Logo
  • Hakkında
  • İletişim
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram

© Tüm hakları saklıdır.
Designed by Katalist